Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '10

 
Kategori
Söyleşi
 

Şair Fazıl Bayraktar'la, Harran üzerine bir söyleşi

Şair Fazıl Bayraktar'la, Harran üzerine bir söyleşi
 

Silahlı kuvvetlerimiz arasında şair ve yazarların adları anıldığında, muhakkak ki aranılan ve sayılan ilk on kişinin arasında şair ve öykü yazarı emekli General Sayın Fazıl Bayraktar’ın da adı anılacaktır. Sanat, kültür dünyamızda, Türk edebiyatı coğrafyasında şair, öykü yazarı Emekli General Sayın Fazıl Bayraktar’ın ayrı bir yeri vardır. O'nun şiiryleri, öyküleri ve denemeleri çeşitli sanat / kültür dergilerinde ve seçkilerde keyifle okuyoruz. Aynı zamanda Sayın Bayraktar, değerli bir asker, vefalı bir dost, sanat ve kültür evrenimizde sevilen , saygı duyulan bir gönül adamıdır...

Sayın Bayraktarla yaklaşık 40 yıldan bu yana tanışıyor şiir ve yazılarımızla zaman zaman çeşitli sanat / kültür dergilerinde yan yana geliyoruz. Ayrıca onunla ortak bir noktamız daha vardır. İkimizde Güneydoğu’da Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa üçgeninde ve özellikle Harran Ovası'nda çalıştığımız yıllar vardır. Yine Harran’dan etkilenerek ikimizin de Harran üzerine yazılmış şiir kitaplarımız vardır.

Örneğin Sayın Fazıl Bayraktar’ın " Harran Ovası'ndan Metuplar" ( şiiirler ) Ankara -1964, " Harran Güzellemesi " ( Şiirler ) 2.baskı. İzmir 2005.Benim ise " Harran’da Atatürk Çiçeği " ( şiirler ) İzmir, 1986. Daha doğrusu ikimizin de Harran’a karşı sevdamız vardır. Aradan kırk yıldan fazla zaman geçti. Harran Ovası’nda yaşayan konuksever, kavruk yüzlü insanların samimi ve içten gelen sıcaklığını ve acı kahvelerini ( Mırra)' yı hiç unutmadık.

İşte buradan yola çıkarak Sayın Fazıl Bayraktarla sanatımız, kültürümüz ve şiirimiz konusunda bir söyleşi yaptık. Sayın Bayraktar'da bizleri hiç kırmadı, sorularımıza nazikçe vermiş olduğu cevapları aynen sunuyor, verdiği sıcak ilgiden ve yararlı bilgilerden dolayı da öncelikle teşekkürlerimizi sunuyoruz.

A.GÜLER: Sizinle tanışıklığımız uzun yıllar ötesine dayanıyor. Siz de, ben de birer Harran sevdalısıyız. Ben, sizi Harran şiirlerinizle tanımış, çok da merak etmiştim. Bu nedenle, sohbetimize Harran’la başlamak vacip oldu.

F.BAYRAKTAR: Harran dendi mi, benim için akan sular durur. Gidip oraları görmeyenler, bozkır çilesi çekmeyenler için Harran sözcüğü bir şey ifade etmez ama üç yıl boyunca (1956–1959) oralarda görev yapmış, Suriye hududunu belirleyen demiryolundan taa gerilerdeki Tektek Dağları’na kadar Harran Ovası’nı adım adım dolaşmış, bozkırdaki dramatik hayatı gözlemlemiş benim gibi biri için çok anlam ifade eder.

A.GÜLER: Sanırım, sizin ilk kitabınız olan “Harran Ovası'ndan Mektuplar” 1964’de Ankara'da Ajans Türk Yayınları arasında çıkmıştı.( Ajans Türk Yayınlarının sahibi şair Necdet Evliyagil'di. O 'da samimi bir dostumdu. Sırası gelmişken O'nu da rahmetle anıyorum).O kitaptaki şiirlerinizle de yılın şairi seçilmiştiniz?

F.BAYRAKTAR: Ajans-Türk’ün sahiplerinden rahmetli şair Necdet Evliyagil, her yıl, “Ajans-Türk Takvimi” diye orijinal bir takvim çıkarır, takvimin her yaprağında seçilmiş şiirlere yer verilirdi. “Ajans-Türk” dergisi yayımlanıyordu.

Sarıkamış’ta görev yaparken, Harran’la ilgili şiirlerimden bir kaçını Ajans-Türk’e gönderdim. Bir gün, Necdet Evliyagil’den bir mektup geldi. Gönderdiğim şiirlerle, seçici kurul tarafından “Yılın Şairi” unvanına lâyık bulunduğumu ifade ediyordu. Beklemediğim bir sonuçtu bu. Yılın şairi olarak seçilmeme değil, şiirlerimin beğenilmiş olmasına sevinmiştim.

A.GÜLER: Peki, sonra ne oldu?

F.BAYRAKTAR: Ajans-Türk, Harran’la ilgili bütün şiirlerimi içeren “Harran Ovasından Mektuplar” adlı şiir kitabımı yayımlayarak, kitaptan bin adedini de bana armağan etti. Yayımlanan ilk şiir kitabımdır.

A.GÜLER: Harran’la ilgili onlarca şiiriniz olduğuna, o şiirlerle yılın şairi seçildiğinize göre, Harran sizi çok etkilemiş anlaşılan?

F.BAYRAKTAR: Hem de nasıl etkileniş. Düşününüz; gencecik bir üsteğmenken gitmişim oralara. “Goçar” diye bir istasyon var. Bölüğümün merkezi orada. Suriye hududu boyunca otuz kilometrelik bir hudut hattının sorumluluğu üzerimde. İstasyon binası ile toprak damlı birkaç işçi kulübesinden başka bir şey yok. Su, kırk kilometre öteden, Ceylanpınar’dan, haftada bir trene eklenen tankerle geliyor.

Yer demir, gök bakır. Yaz aylarında sıcaktan kavruluyor Harran bozkırı. Görevim gereği, hudut hattından taa gerilerdeki “Tektek Dağları”na kadar Harran bozkırını adım adım dolaşıyorum. Bozkır köyleri yoksul mu yoksul. İnsanlar kavruk. Su hak getire. Derin kuyulardan, kurtlu sarnıç sularından su ihtiyaçlarını gideriyorlar. Dikili tek ağaç yok. İşte, o yokluk ve yoksulluk, insanların garipliği, o dramatik atmosfer beni çok etkiledi. Duygularımı, alâminüt şiirler halinde kâğıtlara döktüm.

A.GÜLER: Sözün özü, yaşadıklarınızı, gözlemlediklerinizi şiirlerinize yansıttınız.

F.BAYRAKTAR: Evet, öyle oldu. Size bir şey diyeyim. Bazıları, maroken koltuklara yaslanıp bozkır edebiyatı yaparlar; hayalhanelerini çalıştırırlar. Oysa gidip oraları görmemiş, o atmosferde yaşamamışlardır. Yazdıkları fantastik şeylerdir; gerçekle ilintisi yoktur. Bana göre, yaşanmadan ve gözlenmeden şiir yazılmadığı gibi, roman ve öykü de yazılmaz.

A. GÜLER: Size göre, her şiirin bir tema’sı olmalıdır, öyle mi?

F.BAYRAKTAR: Aynen öyle. Bir şiirde ana fikir anlamında tema yoksa abur-cubur dizelerden ibaretse, ben o şiiri okumam. Daha ilk dizede anlarım şiir olmadığını. Şu sıralar o kadar çok şair türedi ki, “Her üç Türk’ten dördü şairdir” diyen bilge kişiye hak verir oldum. Şiirde anlamsızlık moda hâline geldi.

Okumaya, anlamaya gayret ediyorum ama nafile, boşuna yoruyorum kafamı. Bir sürü garip, özentili, ne anlama geldiği bilinemeyen, akılda kalması imkânsız Lâf kalabalığı. Bir dize ile öbür dize ayrı hava çalmakta. Tema olmadığı gibi, vezin yok, âhenk yok, şiirsel estetik yok. Bir oturuşta çala kalem yazılıveren ve sadece yazan kişiye câzip gelen şeyler bunlar. Kısacası, zırva çok amma şiir yok. Kayıp ilânı vermek lâzım.

A.GÜLER: Artık Harran eski Harran değil. Baraj yapıldı biliyorsunuz. Fırat’ın suyu Harran’a akıtıldı. Su kanalları taa Mardin Ovası’na kadar uzatıldı. Bozkır Harran yemyeşil oldu.

F.BAYRAKTAR: Benim Harran’la ilgili şiirlerim GAP projesinin gündemde olmadığı 54–55 yıl öncelerinin şiirleridir. Fırat Nehrinin dizginlenip Harran Ovası’na akıtılması, o günler için, Jules Verne masalları gibi hayal ötesi fantezilerdi. Sizin de Harran’la ilgili şiirleriniz var. Şayet, Harran’la ilgili şiirlerimizi aruz vezniyle yazmış olsaydık tarih düşürmüş olurduk.

A.GÜLER: Aradan yarım yüzyıl geçmiş. Hiç gidip gördünüz mü oraları?

F.BAYRAKTAR: Mardin’de Sınır Tugay Komutanlığı yaparken (1961–1962), Tugay’ımın cephesi Batıda Fırat Nehri’nden başlıyor, Doğuda Beytüşşebap yakınlarındaki Habur suyunda bitiyordu. Urfa’ya, üsteğmenliğimde görev yaptığım Akçakale, Mürşitpınar, Ceylanpınar, Goçar, Tüem gibi yerlere defalarca gittim. Oraları, eski hatıralarımı tazeleyerek dolaştım. Elbette ki çok şey değişmiş ama Harran yine eski Harran’dı.

A.GÜLER: Biz, Fazıl BAYRAKTAR’I şair olarak biliyoruz. Oysa sizin (Kadın Parmağı, Bıngıldaklı Çayır, Bir Kasabaya İki Deli Fazla, Derin Kar Senesi gibi) yayımlanmış dört öykü, iki de araştırma kitabınız var. Size sorsam, şiir mi, öykü mü? Hangisine öncelik verirsiniz?

F.BAYRAKTAR: Ben, şiiri vazgeçilmez bir hobi, öyküyü de sanatsal zevkli bir uğraş olarak ayrı ayrı yerlere koyuyorum. Ne biri, ne öteki. Her ikisinde de iddialı olduğumu söyleyemem. Elbette ki şiir, çok zor bir sanat dalı. Ustalık ister, sanat kültürü ister. Şöyle anlatayım: Bir kompozitör, nasıl bir senfoniyi bestelerken ilhamını notalaştırıyorsa, şair de, her dizede, her sözcükte o titizliği göstermeli, sonunda şiir senfonik müzik ahengi ile ortaya çıkmalıdır. Kolay iş değildir şiir yazmak. Öykülerimi daha kolay yazdığımı söyleyebilirim.

A.GÜLER: İlk yazdığınız şiiri ve öyküyü hatırlıyor musunuz?

F. BAYRAKTAR: Lise yıllarında yazdıklarıma şiir demem mümkün değil tabii. Amatörce denemelerdi onlar. Ama ilk yazdığım öyküyü söyleyebilirim. 1960’lı yıllarda Milliyet Gazetesi her hafta bir öykü yayımlardı. “Eğri Ahmet” adlı öyküm orada yayımlanmıştı. Daha sonra, peşi peşine öyküler yazdım.

A.GÜLER: En sevdiğiniz şiirinizle öykünüzü sorabilir miyim?

F.BAYRAKTAR: Misafirliğe gittiğinizde, ev sahibi bir kutu madlen getirir önünüze. Rastgele birini alırsınız. Ben, şiir ve öykülerimdeki tercih keyfiyetini buna benzetiyor, bir tercih yapmak istemiyorum.

A, GÜLER: Bundan sonrası için düşünceleriniz nelerdir?

F.BAYRAKTAR: Ben, asker kökenli bir edebiyatçıyım. Biliyorsunuz, askerlik zor meslek. O zorluklar içinde on bir kitap dolusu malzeme üretmişim. Buna şükrediyorum. Yaş, kemale erdi. İnkıtaları oynamaktayız. Seçilmiş otuz-kırk kadar öykümü güldeste hâlinde bir araya getirip yayımlamayı düşünüyorum. İnşallah o fırsatı bulurum.

A. GÜLER: Sizinle uzun yıllardır dostluğumuzu, irtibatımızı sürdürdük. Ben, o toprakların çocuğu olarak, Harran sevdalısı bir büyüğümle dostluk bağı oluşturmaktan mutluluk duyuyorum.

F. BAYRAKTAR: Sizi, yazılarınızla, şiirlerinizle, kitaplarınızla, yakından takdirle izlemekteyim. Riyadan arınmış Harran sıcaklığındaki dostluklara çok ihtiyacımız var. Eksilmeyen ilginiz, sıcak dostluğunuz için teşekkürler. Dostlukla, esenlikle kalınız.

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..