Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '14

 
Kategori
Haber
 

Sallandık.

Sallandık.
 

gazetevatan.com


 Bugün , (24.5.14. C.ertesi,saat: 12.25) hanımla her haftaki rutin Pazar gezisini bitirip, haftalık alınacakları alıp eve dönmüştük. Hanım mutfakta, ben salonda , televizyonun karşısındaydım.
Evde bir de yaşlımız var. Kayınvalidem, o da kendi odasında tespih çekiyordu.

Bir an için evin gelip gittiğini hissettim. Oturduğum koltuğum sallanıyordu. Karşımdaki televizyon sanki hareketlenmişti. Ve aniden masanın üzerinde kolonya şişesi yere düştü. Ayağa kalktım… Aslında ne yapacağımı da bilmiyordum. Sonra düşündüm… Aslında bu konularda hiç de bilinçli değiliz… Oysa bilinçli olmak gerekir. Bir plan yapmak gerekir. Fakat Azrail gelip, elini boynunuza doğru uzattığı zaman, ancak kuzu gibi debelenmesini biliyoruz. Gerisi rastlantılara bağlı.

Sadece aklıma kaçmak ve, bağırmak geldi… SALLANIYORUZ.. SALLANIYORUZ..! diye bağırdım. Niye Deprem… deprem.. diye bağırmadım. Bilemiyorum. Veya zelzele… İnsan önce pek yakıştıramıyor, demek ki? Deprem olabilmesi için, zelzele olması için mutlaka kafamızın kırılması mı gerekiyor. Bilemiyorum.

Demek ki insan o anda saçma sapan hareketler yapmaya mahkum oluyor. Daha bilinçli olan; “önce bunu yapacağım, sonra şunu…” diye yapması gerekenleri bir plana bağlamış insanlar var mıdır? Her halde vardır. Ama anladım ki ben o insanlardan değilim.

Ben odadan : “sallanıyoruz… sallanıyoruz…” diye bağırınca . Hanım, ağzımın payını vermek için içeri girdi.  “Ne bağırıp duruyorsun Ya-Hu..” diyerek , çıkışma için içeri girdi ama, demek ki sonunda sallantı onu da salladı… Çok soğuk kanlıdır… Maşallah! Korkmayın, korkmayın, bir şey olmaz diyerek. Bizleri teselli etmeye başladı.

Ben , “Sallantı” esnasında, can havliyle Balkona çıkmıştım.. Ama binanın gidiş gelişinde niyetinin beni tutup, karşı bahçeye atmak olduğunu anlayınca .. “Anneee…” diyerek içeri kaçmıştım… Ondan sonra da orta yerde kafası kesilmiş tavuk gibi debelenip duruyordum. Bir süre çevremdeki masa filan sallandı durdu. Duvarlar yerine geldi…

Bu arada içerden sevgili kayınvalidem , “ Selamun kavlen min rabbin rahim…” ayetini kimbilir kaç kere okuyarak; diğer yandan : “Gafyan mübarek… Gafyan mübarek” söylemleriyle içeri girerek , “Hadi kaçalım… “ dedi.

Hanım, çok rahattır. Maşallah , biraz da dalga geçerek : “Nereye kaçıyorsunuz, behey günahkarlar …” lafıyla , bizimle dalga geçmesin mi?

“Sen depremin farkına varmadın mı?” diye sordum,
Başlangıçta varmadım. Pazar arabasından satın aldığımız şeyleri çıkarıyordum. Bir ana başımın döndüğünü sandım. Sonra buzdolabının sağa sola gidip geldiğini gördüm, ondan sonra senin bağırdığını, duydum ama çok da iyi anlamadığım için, içeriye ne bağırıyorsun..” diye sormaya geldim. Sonra her şeyi anladım ama biraz geç…

“Hadi dedim… dışarı..!” , “Bu işin ne olacağı belli olmaz. Hadi aşağıya (arada sırada sallıyor…) Kapıyı açıp çıktık, ben asansöre yöneldim :Hanım, “Deli misin!” dedi. Demek ki aklı başına gelmişti. Merdivenlerden apar topar aşağıya inerken, komşuların da kapıları açıldı, birer ikişer millet bağıra çağıra doğru aşağıya, koştur Allah inmeye başladılar. Kapının dışında buluştuk : Komşular : “Aman Allah bu da neydi böyle…” demeye başladı… Telefonlara sarıldılar; bir şirket hariç öteki şirketlerin telefonları çalışmadı… İyi mi?  Bu da aklınızda olsun. Deprem esnasında telefonlar kolay kolay çalışmıyor. Sebebini siz bulun.

Dört katlı apartmanımızın küçük bahçesi çok şirin. Hele Galatasaray’lı güllerime bayılıyorum.  Öylesine güzel güller ki; güllerin yarısı sarı yarısı kırmızı… “Nasıl olur?” demeyin gelin de görün. Onlara varıncaya kadar pembe, beyaz, sarı, kırmızı … Nah el kadar güller bahçemize bir güzellik katıyorlar ki işte o kadar olur.

Hep beraber, Sabri Usta’nın yaptığı , siz “Kameriya” deyin ben “Köşk” diyeyim… O nefis yere çıktık oturduk. Oturduk da oturanların tümü de yaşlı kadınlar… (Ben ne yapıyorum anların arasında..!) Hadi neyse…

Onlar tekrar tekrar, başlarından geçen depremleri birer birer anlattılar Hele saygıdeğer kayınvalidem, altından çıkarıldığı, o ünlü Gönen depremlerini ağız tadıyla bir anlatı ki, olmadı bir daha.. anlattı ki.. Aman öf .. “Deprem olursa, ben yukardayım..” deyip, çıktım dairemize. Şalterleri açtım (Tabii kapamıştım. O kadar aklım var..) Televizyonu açtım. Ondan sonra hikayesi bol… Balkondan, pencereden atlayan akıllılar ; bağırıp çağıranlar.. kendinden geçenler; aklını şaşıranlar… Hep beyaz perdede…

Ondan sonra Tekirdağ  Valisinin demeçleri,,
Yenice kaymakamının demeçleri..
İstanbul valisinin demeçleri…

Demek ki neymiş , “OLUMSUZ hiçbir şey yokmuş.. Balkondan atlayıp kafasını kıranlardan başka…

Ondan sonra Deprem Profesörleri…

Depremde nasıl davranılması gerektiğini anlatan aklı evveller… Fetva verenler…

Olayları aktaran güzel fakat tedirgin (yine olur mu?) sunucular…

Neyse bunu da atlattık…

Ama Allah , SOMA’yı böylece unutturdu mu, unutturmadı mı?

Valla bilmem. O iş artık Savcılarla yargıçlara kaldı.. Ve de Divana…

İsterseniz unutursunuz… İnsanoğlu neleri unutmuyor ki..?

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..