Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '09

 
Kategori
Psikoloji
 

Sarkaç kadınlar

Sarkaç kadınlar
 

Kısacık bir seyahat kendi kendimle kalmamı sağladı. Boşluğun denetlenmeyeceğini gördüm. Sessizliğin sesini dinledim yüzyıllar öncesine ait kalıntılar arasında. Çevreme baktığımda, insanların basit bir sarkaç gibi salındığını, özellikle de kadınların bu salınım sürecinde zaman zaman enerjilerini nasıl tükettiklerini, yerçekimi kuvvetine karşı koyamadıklarını fark ettim. Yaşamımızda varolan enerjileri birbiriyle ilintilendirip; başlangıç ve bitiş noktası önceden belirlenmiş , adına ömür denen süreçte ki etkilerini bulmaya çalıştım.

Sarkaç geldi aklıma. Neden sarkaç, nedir sarkaç?

"Yer çekimi kuvveti etkisiyle belirli bir eksen etrafında salınan cisim sarkaç. Ağırlığı yok sayılabilir. Bir çok sarkaç çeşidi var. Basit sarkaç uzun bir ipin ucuna küçük bir metal top asılarak gerçekleştirilebilir. Top hafifçe yana çekilip bırakılırsa iki yana doğru bir salınım başlar. Salınım hareketi iki ayrı kuvvetin etkisiyle oluşur. İp sarkacı yanlara doğru çekerken, yerin çekim kuvveti de topu aşağıya çeker. Sarkacın iki yana giderek tam bir salınım yapması için geçen belirli süreye periyod denir. Bu salınım süresi sarkaç topunun ağırlığı ile bağıntılı değildir." diyor kitaplar en basit şekliyle.

İpin ucunda ki top olarak farzettim tüm insanları. Yaşadığımız olayların şiddetine göre ipin ucunda bir o yana bir bu yana salındığımızı düşündüm. Beyin gücümüzü, akıl ve irademizi yerçekimi kuvveti olarak kullandığımız için üzerimize binen yük ne denli ağır olursa olsun periyodun dışına çıkmadan, bazen yavaş bazen hızlı salınarak yaşam koşullarına uyum sağlamaya, denge kurmaya çalıştığımızı gözledim. Rasyonel düşünüldüğünde özellikle biz kadınlarla bir bütünün parçası gibi.

Sarkaç örneğinden yola çıktığım için bu salınımda gerekli olan kuvvet oluşumlarını da detaylandırdım beynimde. Hareket halinde olmadığımız zamanlarda potansiyel enerji depoluyoruz. Hareket haline geçtiğimizde bu kinetik enerjiye dönüşüyor. Çalışan bir kadın gününün ne kadar zamanını durarak ne kadarını hareket halinde geçiriyor? Potansiyel enerjiyi depolayacağı süre ne kadar ki bu denli hareket halinde olmasına rağmen salınıp durmaya devam ediyor? Zincir bırakılsa yere çakılacak, paramparça olacak. Ama o her şeye rağmen tebessümle, kendinden beklenenleri aksatmadan, yüreğinde ki kocaman sevgisiyle, anaç bir şekilde tüm sevdiklerini kucaklamaya devam ediyor. Pozitif enerjinin mucizesi olsa gerek.

Anlık yaşadığımız, üzerinde fazla vakit sarf etmeden akıp giden, hareketli enerjiden kaynaklanan olumlu düşüncelere pozitif duygular diyoruz. Bu hareketli duygular, yani bizi canlı, pırıl pırıl yapan, genç tutan enerjiler. Sarkaç kadınların enerji depolayacakları zaman ne kadar az olursa olsun, hormonal ve duygusal farklılıklarından kaynaklanan ayrıcalıklı yapıları onlara hiç durmadan salınma gücü veriyor. Küçük bir çocuğun gözlerindeki ışıltı, saçlarının ve teninin canlılığı, bitmeyen enerjisi pozitif enerjiler sayesinde oluşuyor. Oysa 70'’li yaşlardaki insanların genelinin enerjisi oldukça düşüktür, gözleri donuk bakar, cildi cansız, bedeni güçsüzdür.

Negatif duygular, nefret, öfke, korku, kıskançlık, üzüntü gibi çoğunlukla istemediğimiz, beğenmediğimiz hatta hissetmekten çoğu zaman kaçtığımız duygular değil.

Neşe ve hatta sevgi bile negatif olabiliyor. Çünkü negatif duygu ve düşünceler hareketsiz yani bloke olmuş olanlardır. Yaşımız ilerledikçe enerjimizin düşmesine, ışıltımızı, canlılığımızı kaybetmemize sebep olan şey bedenlerimizde yer alan negatif, yani bloke olmuş hareketsiz enerjilerdir. Peki bu enerjiler nasıl oluşur? Neden bedenimizde bu enerjilerden bu kadar çok var? Her tür duygu ve düşünce hareketli olmadığı, anlık şekilde akmadığı zaman, yani durdurmaya çalıştığımızda “negatif” e dönüşüyor.

Örneğin korku. Korkunun kendisi bu duyguyu yaşıyor olduğumuz anda pozitif bir enerji. Ancak bizler korkudan korkuyoruz. Bu nedenle bu duyguyu yaşamaktan kaçıyor ve korktuğumuzu hissettiğimiz her an onu durdurmaya çalışıyoruz. Durdurduğumuz ve yaşamamız gereken zamanda yaşamadığımız tüm duygular ise negatife dönüşüyor. Sevmediğimiz ve bu şekilde bastırdığımız duygularımız nefret, korku, kıskançlık, öfke…

Oysa ki, sevgi dahil olmak üzere neşe, sevinç, mutluluk gibi duygularımızı bile bastırabiliyoruz. Öfkeler, korkular en sevmediğimiz, en beğenmediğimiz duygularımız arasında oldukları için negatif duygu dendiğinde aklımıza ilk gelen duygular bunlar oluyor ve bastırdığımız duygular bir süre sonra öyle bir hal alıyor ki birbirimizi öldürebilecek yoğunlukta nefret dolu hislere sahip olabiliyoruz.

Hayatın rutini içerisinde bastırdığımız o denli çok duygu var ki biz bloke ettikçe sevgi nefrete dönüşüyor.

Aşk’ın olumlu etkisini, hayatımıza kattığı renk ve ahengi düşündüğüm de farkında olmadan elimde tuttuğun kendi sarkacıma baktım. Boynumda ki kolyenin zincirine taktığım alyans hızlı hızlı salınıyordu. Elimi biraz yukarı doğru kaldırıp, beynimde ki sorulara cevap bulmama yardımcı olduğu için teşekkür ettim.

Ilık bir bahar ikindisinde, sevdiği adamı bilmeden öldüren ve bütün ışığını kaybeden Artemis’in çok yakınında hikâyesini anımsadım. Orion’un ölümünden sonra nefrete dönüşen sevgisinin hamile kadınları okuyla öldürmeye kadar vardığını anımsadım.

Sevgiyle salınan sarkaç kadınlara tebessümle….

2.Nisan.2009

Nur Zeynep Çelik

 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..