Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '11

 
Kategori
Siyaset
 

Sen bizim vicdanımızı ne çok kanattın

Sen bizim vicdanımızı ne çok kanattın
 

Şöyle gerilere doğru uzandım dün gece. 1980’li yılları ve çocukluk günlerimi hatırladım yine. Severim eskilere doğru uzanmayı. O günlerin hayalini zihnimde canlandırmayı, o günleri bir bir hatırlamayı ve “keşke” diye hafif hayıflanmalarımı severim. Nereden nereye geldiğimi, nerelere doğru uzayıp gidecek olan hayatımın halini düşünürüm eskiye dalıp gittiğim zamanlarda.

1980’li yılların çocuklarıyız biz. Henüz daha 10’lu yaşlardaydık. Harıl harıl kovboyculuk oynadığımız, boş arazilerde plastik top peşinde koşturduğumuz yıllardı.

O yıllarda yani 1970’li yıllar ve 1980’li yılların ilk çeyreğinde duvarlara yazı yazmak modaydı. Çeşitli siyasal grupların duvarlara yazdığı yazıları okuyarak az çok memlekette neler olup bittiğini kavramaya çalışıyorduk. Ve o yıllarda duymuştum Erdal Eren ismini. “Erdal Eren’ler ölmez” diye mahallemizin bütün evlerinin duvarlarına yazılar yazılmıştı. “Kimdi bu Erdal Eren?” diye çok merak ediyordum. Kafamı nereye kaldırsam, gözümü ne yana çevirsem “Erdal Eren’ler ölmez” diye yazan yazıları görüyor ve bu yazıları, sloganları zihnime kazıyordum.

Sahi kimdi bu Erdal Eren ve neden bu Erdal Eren için insanlar duvarlara sloganlar yazıyordu? Bu sorunun cevabını harbiden merak ediyordum.  Bir süre sonra kim olduğunu öğrenmiştim Erdal Eren’in. Henüz daha 17 yaşında solcu bir gençmiş Erdal Eren. Ve bu 17 yaşındaki genç, işlemediği bir suç yüzünden yüce Türk adaletinin şevkat! dolu kollarında idam sehpasına çıkartılmak isteniyormuş. İstenilen olmuş. Erdal Eren, darbecilerin baskısı ve her dem güçlünün yanında hazır ve nazır bekleyen adalet dağıtıcılarının azizliği sonrasında idam sehpasına çıkartılıp, yağlı urgan boğazına geçirilerek yaşamına son verilmiş.

Ve Erdal Eren’in idam kararı, bu memleketin adalet sistemi içerisinde bir utanç abidesi olarak kayıt altına alınmıştır.

Adalet sistemimizin azizliğine sadece Erdal Eren değil, nice genç insanlar uğramıştır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı tam bir hukuk faciası olarak kayıt altına alınmış ve bu gün halen o facianın altında ezilmiş bir halde geleceğimizi arıyoruz. Hukuk facialarının en vahimini de, seçilmiş bir başbakan ve bakanlarını idam sehpasına çıkartarak hayata geçirmeyi başarabilmişiz.

Hukuk sistemimizin en belirgin özelliği, suçluyu aklayan, mağduru alabildiğine mağdur eden bir yanının olması… İşte N.Ç. davası ve bu davaya ilişkin yargıtayın vermiş olduğu nihai karar… Hafta başından beri memlekette vicdan sahibi olan herkes bu karara lanet okumakta. Dünkü yazımda bu tip kararların ne ilk olduğunu, nede son olacağını yazmıştım. Ele ayağa düşmüş bir hukuk sistemimiz olduğu için böyle kararlarla daha çok karşılaşacağız. Zira Hüseyin Üzmez vakası buna bir örnektir işte. Daha birkaç sene önce memlekette vicdanlar kanamadı mı? Küçücük kız çocuğuna cinsel tacizde bulunan memleketin tanınmış bir şahsiyeti olan Hüseyin Üzmez denen zat tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmiş ve ancak kamuoyu baskısı sonrasında tutukluluk hali devam etmişti. Bu yargılama sürecindeki rezilliklere bütün bir toplum tanık olmuştuk. Değişen bir şey olmadı ve geldik bu günlere… İşte N.Ç. davası ve işte yüce Türk adaleti…

12 Eylül referandumu öncesinde adalet sistemimiz üzerine kıyasıya tartışmalar yapmıştık. Adalet sistemimizin rezilliklerini, keyfiyetini tefrika halinde bu sayfalardan yazmıştık. Birilerinin bu adalet sistemine bir çimdik atması gerektiğini dile getirmiştik. İnsanlara keyfince idam kararı veren, suçluyu aklayan, davaların gidişatı üzerinde olmadık dümenler çeviren bu yargı sisteminin tez elden ele alınıp düzeltilmesi gerektiğini ileri sürmüştük, ama değişen hiçbir şey olmadı. Değişen hiçbir şey olmadı çünkü değiştirmesini beklediğimiz bu günkü siyasal iktidarında mevcut yargı yapısının zihniyet dünyasından farkı yok ki. “Kadı anamı soruyor, ben kimi kime şikâyet edeyim” misali…   

Bu yargı sisteminin,  Savcı Sacit Kayasu’yu meslekten nasıl ihrac ettiğini daha önce yazmıştık. Kenan Evren ve diğer darbeciler hakkındaki yargılamanın zaman aşımına girme ihtimalinden ötürü 27 Mart 2000 tarihinde yargılanmaları için dava açıyor Savcı Sacit Kayasu. Bu girişiminden ötürü Sacit Kayasu 27 Şubat 2003 tarihinde HSYK tarafından meslekten ihrac ediliyor. Benzer bir şeyin Savcı Ferhat Sarıkaya’nın başına geldiğini biliyoruz. Savcı Ferhat Sarıkaya Şemdinli Davasında iddianameye dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın adını yazdığı için meslekten ihraç edilmişti. Bir başka savcı olan Gültekin Avcı ise bilindiği gibi “Kuvvet komutanlıkları yargı denetimine açılmalıdır” dediği için meslekten atılmıştı.

Ve bu gün…

Ergenekon Davası kapsamında kılıçları kuşanan yargı sisteminin yeni muktedirleri bu dava kapsamında bir bir hukuk faciaları yarattılar. Ergenekon Davası kapsamında halen neyle suçlandığını bilmeden içeride yatan onlarca insan var. Ve tek bir yetkili dahi çıkıp da olan biten hakkında bir şey söylemiyor. Ergenekon Davası kapsamında ortaya çıkan hukuk skandallarını 2009 yılından beri KCK tutuklamalarında izliyoruz. Önüne geleni Terör Örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle tutukluyorlar. Elde herhangi bir delil olmaksızın hem de… En nihayetinde yayıncı Ragıp Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı’ya musallat oldular. Yarın kimleri hedeflerine koyacakları belli değil.

Türkiye’de adeta bir bir hukuk faciası silsileleri yaşanıyor. Ardı ardına ortaya çıkan bu facialar karşısında ise sus pus olmuş durumdayız.  

 

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..