Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Şeriatın ayak sesleri sermayeden geçer

Şeriatın ayak sesleri sermayeden geçer
 

-24 Ocak 1980.
-Türkiye ekonomik tarihinin en önemli günlerinden birisidir.
-Ve hemen arkasından gelen 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile zenginlerin daha da zenginleştiği yeni bir dönem başlamıştır.
-Kimi ürünlerini piyasada biliyor olsak da ismen kamuoyunda fazla gözükmeyen birçok firmada 24 Ocak kararlarının sonucunda, misli ile zenginleşenler arasında yer almıştır.
-24 Ocak 1980 kararlarının en önemli ayraçlarından biriside, emperyalizmin orta düzey sermayedarları, iflaslarla karşı karşıya bırakması olmuştur.
-Yani!
-Tekel düzeyinde olan şirketlerin faaliyet alanlarında bulunan küçük ve orta boy işletmelerin iflası, esasen 24 Ocak kararlarının hedeflediği bir durumdu.
-24 Ocak 1980 kararlarının bir başka özelliği de emperyalist tekellerin ve yerli büyük sermayedarların faaliyette bulunmadığı alanlarda, farklı gelişmelerin ortaya çıkmasıdır.
-Bilindiği gibi ülkemizde, çarpık bir kapitalist yapı vardır.
-Ve yerli tekelci sermaye emperyalizme bağımlıdır.
-Küçük ve orta boy işletmeler ise tekelci sermaye diye ifade ettiğimiz büyük sermayedarların güdümündedir.
-Ve tekelci sermayedarların sıradan bir acentesidir.
-Veya dağıtıcısı durumundadır.
-Veya bayisidir.

* * * * *

-İşte burada bazı noktaların tahlilini son derece doğru yapmak gerekiyor.
-24 Ocak 1980 kararları öncesinde, tekelleşme anlamında kendisine yer bulamayan.
-Ve yer bulamadığı gibi, ayakta kalma mücadelesi veren sermaye çevreleri, siyasal alanda güçlenme yoluna gittiler.
-Ve siyasal alanda güçlenme yolunu tercih eden küçük ve orta boy sermaye çevreleri, ciddi anlamda politik tavırlarda geliştirmekten beri durmadılar.
-Bu çevrelerin en belirgin kümelendiği alan MSP (Milli Selamet Partisi) çevresi oldu.
-MSP aracılığı ile koalisyon hükümetlerine yakın durdular.
-Belirli oranlarda devlet olanaklarından yararlandılar.
-MSP’nin Milliyetçi Cephe hükümetlerinde yer alması.
-Ve önemli bakanlıklardan birisi olan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını elinde bulundurması, MSP çevrelerinde kümelenmiş olan küçük ve orta düzey sermayedarların çıkarlarını olumlu yönde etkiledi.
-Ve MSP’nin tarihsel geçmişine baktığımızda, daha da ilginç bir saptama karşımıza çıkmakta.
-MSP’nin ortaya çıkışı ve kuruluş amaçlarından birisi, tekelci sermaye olarak adlandırdığımız büyük sermayedarlara karşı bir tepkinin ürünü olmasıydı.
-Ve MSP kurulduğu dönem dahil olmak üzere, uzantısı olan diğer partilerin şemsiyesi altında, anti tekelci ve anti faizci bir tutumu benimsemiştir.
-Aslında MSP’nin faiz karşıtı ve tekel karşıtı siyaseti, faize ve tekele karşı olduğundan değildi.
-Tümü ile siyasal gücünü dayandırdığı küçük ve orta boy sermayedarların, tekelci sermayeye mali yönden bağımlı olmasından dolayıdır.
-Yani!
-Tekelci sermayenin parasal kaynakları elinde tutması, küçük ve orta düzey sermayedarı yüksek faizlerle istediği anda iflasa sürüklemeye neden olabilmesi, MSP’nin gücünü aldığı küçük ve orta boy sermayedarı korumaya yönelik adımlar atmasına neden olmuştur.
-Aslında küçük ve orta boy sermayenin güçlenmek için ihtiyacı olan, düşük faizli devlet kredileridir.
-Dolayısı ile!
-Dinin politik bir silah olması.
-Kapitalist üretim ilişkilerinin karşısında yoksullaşan köylülüğü, tekelci büyük sermayeye karşı kitlesel bir güç olarak kullanmıştır MSP ve çevreleri.

* * * * *

-Yukarıda bahsi geçen hususlar, salt Türkiye için geçerli değildir.
-Geri kalmış tüm ülkelerde benzer durumlar yaşanmaktadır.
-Ve kapitalizmin tepeden inme bir şekilde yukarıdan aşağıya doğru gelişmesi benzer durumları ortaya çıkarmaktadır.
-Biliyoruz ki emperyalizmin henüz girmediği ülkelerde, egemen sınıf toprak ağalarıdır.
-Ve toprak ağaları ile birlikte tefeci tüccarlardır.
-Ve emperyalizm ilk kez girdiği ülkelerde, işbirlikçi burjuvaziyi kendisine bağımlı bir şekilde geliştirir.
-İşbirlikçi diye tabir ettiğimiz ve gelişmekte olan tekelci sermayeye karşın, toprak ağaları ve tefeci tüccar kesimler gerilemeye başlar.
-Ve siyasal gücü elinde tutarken, emperyalizmin girmesi ile birlikte gelişmekte olan tekelci büyük sermayeye, süreç içerisinde siyasal iktidarını kaptırır.
-Aynı zamanda bir başka durum daha ortaya çıkar ki.
-Oda şudur.
-Köylülüğün alabildiğine yoksullaşması.
-Ve süreç içerisinde tekelci büyük sermayenin güdümüne girmesidir.
-Çarpık düzeyde gelişen kapitalizm, aynı zamanda bir takım toplumsal yapılardada alt üst oluşa neden olur.
-Ve kır ve kentlerde yaşayan küçük burjuva diye tabir ettiğimiz kesimleri de yoksullaştırır.
-Küçük ve orta boy işletmeleri iflasa sürükler.
-Süreç içerisinde ekonomik krizlerin derinleşmesi ile birlikte, yoksullaşan kesimlere, küçük ve orta boy sermaye kesimleri de eklenince tekelci sermayeye karşı tepkiler dede yoğunlaşma söz konusu olur.
-İşte burada din devreye girmektedir.
-Ve yoksullaşan toplum kesimleri, din aracılığı ile eski günlerini yakalayacağı umuduna kapılır.
-Bu dönemlerde hedef kitle kimdir diye soracak olursanız eğer.
-İşte o hedef kitle iyice yoksullaşan ve dışlanan köylülerdir.

* * * * *

-Ne var ki 12 Eylül 1980 darbesi, tekelci sermaye ile toprak ağaları ve tefeci tüccar kesimleri arasında bir uzlaşmaya neden olmuştur.
-Uzlaşmanın nedeni ise 12 Eylül 1980 öncesi yükselen devrimci mücadelenin varlığında yatmaktadır.
-Komünizme karşı din, 12 Eylül 1980 döneminin ana sloganlarından birisi olmuştur.
-Ve devlet politikası halini almıştır.
-12 Eylül sonrasında her düzeyde dinsel faaliyetin önü açılmıştır.
-Tarikatların faaliyetleri alabildiğine artmıştır.
-Tarikat mensuplarının güçlenebilmesi için, bu çevrelere yeni finans kaynakları yaratan yasal düzenlemeler yapılmıştır.
-Mesela;
-Suudi Arabistan sermayesinin kendine özgün bankacılık sistemlerinden birisi.
-Faysal Finans.
-En somut örnektir.
-Nakşibendi Tarikatının 1980 sonrası gelişmesi de göz kamaştırıcıdır.
-Mesela Ülker Şirketler Grubu.
-Bisküvi alanındaki gelişmesini 24 Ocak 1980 kararlarından sonra ihracata yönelerek geliştirmiştir.
-Ortadoğu ülkelerine yaptığı dış satım karşısında alınan vergi iadeleri ile yeni şirketler kurmuştur.
-Kısa zaman içerisinde kurulan yedi adet Anonim Şirketle holdingleşmiştir.
-Bünyesinde beş bin işçi çalıştırmaktadır.
-Ve gıda tekeli konumundadır.
-Kendi dağıtım şirketini kurmuştur.
-İthalat şirketini kurarak gerekli teçhizatı ithal etmiştir.
-Paketleme ve ambalajlama şirketini kurarak, kendi üretimlerini yine kendisi paketlendirmiş ve ambalajlandırmıştır.
-Peki bu denli güçlenebilecek finansmanını nereden bulmuştur.
-İşte bu sorunun yanıtı din, politika ve sermaye ilişkisinin altında yatmaktadır.
-Ve kaynakları Suudi Arabistan Kralı Faysal olduğu, yıllardan beri söylenmektedir.
-Peki, Suudi Arabistan krallığı kime bağlıdır?
-Komik bir soru oldu ama.
-Amerika’nın koruması ve kollamasındadır.
-Ve Rabıta denen örgütünde arkasında kimlerin bulunduğunun işaretidir.

* * * * *

-Arzu ederseniz inceleyiniz.
-Aydınlar Ocağı.
-İlim Yayma Cemiyeti.
-Milli Kültür Vakfı.
-Kimler üyedir buralara?
-Ve bu kuruluşların varlık nedeni nedir?

* * * * *

-Sermaye ve din ilişkisi salt yukarıdaki anlattıklarımızdan ibaret değildir.
-Suudi Sermayesi sayesinde palazlanan yeni Müslümanlar, aynı zamanda ülkemizdeki şeriatçı akımlarında güçlenmesinde başrol oyuncularıdır.
-İşsizliğin son derece yoğun olduğu ülkemizde, tarikatlara mürit toplamada kullanılan bu paralar, bahsettiğimiz kesimlerden akmaktadır.
-Salt parasal kaynak bir tarafa.
-Aynı zamanda işsizlere iş vererek, tarikatlara rahatlıkla yönlendirebilmekteler.

* * * * *

-Bu konuyu irdelemeye devam edelim.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..