Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sevgi, saygı ve pide ile güllaç

Çocukluğumdan beri, sınır ötesinde petrol çıkarılan Türkiye'nin de zengin petrol yataklarına sahip olduğu masalını, hayalini, ya da yalanını duyarım. Belki de doğrudur. Öyle ya, Suriye'de, İran'da, Irak'ta, Azerbaycan'da, Rusya'da (Karadeniz'de) bu meret fışkırıyor da, biz sınırlarımızı tam petrolün bittiği noktadan mı çizmişiz?

İnsanın aklı karışmıyor değil. Ama gerçekten ülkemizde yerin altı boydan boya petrol rezervleriyle dolu da olsa, bunlar işlenip çıkarılmadıkça ekonomimize hiçbir katkı sağlamıyor, sağlayamaz da... Hele bizim bilmediğimiz altın madenlerinin üzerinde sabaha kadar horul horul uyuyor olsak da bunun hiçbir anlamı yok...

Aynı şekilde uygulanmayan kurallar da hiçbir işe yaramaz...

Sadece kurallar mı, duygular da öyledir. Sevginin, saygının bir toplumu ayakta tutan en büyük güç olduğunu 70 milyon insan hepimiz 24 saat durmadan tekrarlasak, bir küçüğümüze, bir büyüğümüze karşı bunu uygulamazsak, zerre kadar faydasını göremeyiz.

Konuşmayı, laf üretmeyi biraz seviyoruz, yazmayı da... Ama konuştuklarımızı ve yazdıklarımızı uygılamaya gelince işin rengi değişiyor.

Tabi, söylemek kolay, yapmak zor.

*****

Bu söylediklerim, konuşup da söylediğini yapmayan herkese... Herhangi bir grubu hedef filan alıyor değilim. Dinlisi, dinsizi, demokratı, laiği, sağcısı, solcusu, genci ihtiyarı hepsi buna dahil.

Biliyorum kimse kendini bu kategori içinde görmez, görmek de istemez.

İkili konuşmalarda bakıyorsunuz, herkes trafik canavarlarından şikâyetçi, herkes dikkatli sürücü, herkes iyi bir yaya, herkes kurallara bağlı... Peki bu kuralları çiğneyenler, magandalar, maçolar nasıl çıkıyor aramızdan?

*****

Ramazan geliyor ya şimdi, herkes aynı telden çalmaya başladı bile... Ne yazık ki din anlayışımız da safi söylemden ibaret... Dinin ne dediği, dindar insanın ne yapması gerektiği kimsenin umurunda değil... Klasik söylemlerimiz var ağzımızdan düşürmediğimiz...

Yıllarca müslümanlığı namaz kılmaya ve oruç tutmaya indirgemişiz. (Zekât ve Hac da var ama, bunlar zengin işi...) Sıradan vatandaşın yapması gereken sanki bu kadar...

Daha da abartıp her şeyi sakala, bıyığa, şalvara kadar düşürenler oldu. Son zamanlarda da kadınlar için sadece türban takmak yeterli hale geldi.

Oysa dinin amacı, insanların "insan" gibi birbirlerine karşı sevgi ve saygı duyarak mutluluk ve barış içinde huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlamaktır.

"İbadet" dediğimiz şeyler, insanı bu olgunluğa eriştirmek için yapılan antremanlar gibidir.

*****

Geçenlerde bir bayan arkadaşımız bilmem kaç bin kere "salât ü selam" getirilirse dilekler kabul olurmuş, öyle mi, diye soruyordu. Salat peygambere yapılan dua, selam da bildiğimiz selam demek...

Şimdi diyelim ki bir işe girmek istiyoruz. O kurumun genel müdürüyle hiçbir tanışıklığımız yok. Ayrıca iktidar partisinin atadığı bir bürokrat diye belki biraz da kızıyoruz, en azından pek sevmiyoruz.

Şimdi ona övgü dolu sözlerle dolu bir mektupla birlikte selam gönderebilir miyiz? Hadi gönderdik diyelim, "selam ve saygılarımı sunarım" gibi bir cümleyi etkili olsun diye bin kere yazarmıyız? Böyle bir mektubu aldığında ne düşünür bir genel müdür?

*****

Ben yaptığımız hataların hepsini düşünce eksikliğine bağlıyorum. Yeterince düşünmüyoruz, muhakeme etmiyoruz, duyduğumuz şeyin sağlamasını yapmıyoruz, böyle bir şey olabilir mi demiyoruz, kısacası Allah'ın verdiği aklı kullanmıyoruz.

Dinin aslı, "insanın her an Allah'ı görüyor gibi hareket etmesi"dir. İslâm peygamberi bunu söyledikten sonra, olayı bizim daha iyi anlamamız için ilâve ediyor: "Her ne kadar sen O'nu göremiyorsan da, O seni her an görüyor."

Bu gerçeğin ışığında, yaratıcımıza karşı bile görevimizi yerine getirmekten uzak bir tavır sergilerken, birbirimize karşı yapmacık, sahtekâr ve iki yüzlü yaratıklardan hiç farkımız yok. Lafa gelince sevgiyle oturup saygıyla kalkıyoruz ama, bir insana bu özelliklerimizi gösterebilmemiz için o kadar çok şart arıyoruz ki...

Tabi bulamıyoruz ve oh ne güzel, ne sevgi göstermemize gerek kalıyor, ne saygı....

Oysa insanî davranışlar, bir karşılık beklenerek yapılmaz. Çağdaş ve modern insanın uyması gereken görgü kurallarıyla, dinî ve ahlâkî kurallar birebir örtüşür.

Sevdiğimiz, fikirlerini benimsediğimiz insanlarla zaten sürekli beraber yaşamak isteriz. Oysa maharet, "dil, din, mezhep, ırk, renk ve cinsiyet farkı gözetmeden", düşünceleri, hareketleri bize ters gelen insanlarla da uyumlu yaşayabilmek, onlara da gerektiğinde sevgi ve saygı duyabilmektir.

Bu bağlamda, türban takanla takmayan, açık gezenle kapalı gezen, namaz kılanla kılmayan, oruç tutanla tutmayan, içki içenle içmeyen, bikini giyenle haşema giyen arasında, insanî değer açısından benim için zerre kadar fark yok. Aynı şeyi hepimiz söyleyebiliyor muyuz?

Bu arada yasalara, genel ahlâk kurallarına bilerek uymayanlara elbette gereken tepkiyi göstereceğiz, gerekirse güvenlik kuvvetlerine bilgi verip suçluların cezalandırılmasına yardımcı da olacağız. Ama bilmeden yanlış yapanları da uyarmak ve onlara doğruları anlatmak yine bizim görevimiz biliyorsunuz.

Çünkü biz de şu an bildiğimiz doğruları birilerinden öğrendik. Anamızın karnından bilerek doğmadık.

*****

Ramazan boyunca bu konuda düşüncelerimi ifade etmeye devam edeceğim.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..