Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '12

 
Kategori
Güncel
 

Şevval Sam ve bitmeyen senfoni başörtüsü

Şevval Sam ve bitmeyen senfoni başörtüsü
 

Şevval Sam


Sanatçı Şevval Sam Van Üniversitesi'nde öğrencilerle sohbet etmiş. "Başörtüsü, benim için tekstil malzemesidir" demiş. İfadeleri medyaya yansıyınca da Hürriyet'e açıklamalarda bulunmuş. Sözlerinin cımbızlanarak alındığını, siyasi lince uğradığını, sadece kendisinin değil hepimizin "korku imparatorluğunda" yaşadığını iddia etmiş. Böylece, işin içine iktidarı da sokarak durumunu devlet meselesi haline getirmiş.

Bayan Sam'ın fikirlerini paylaşmıyorum ama söylediklerinden dolayı konserlerinin iptal edilmesine sevinmedim. İçimden, "Oh olsun, layığını bulmuş" gibi düşünceler geçirmedim. Sadece, keşke savunmaya geçeceğine, muhataplarının gönlünü almaya çalışsaydı da ekmeğinden olmasaydı dedim.

Ayrıca üşenmedim, kendisine haksızlık yapılıp yapılmadığını anlamak için medyaya düşen konuşmasının videosunu izledim. Gördüm ki Bayan Sam'ın, cımbızlanan sözleri konuşmasının ana fikrine ters düşmüyor. Hatta ana fikrini oluşturuyor bile denebilir. Bilginiz olsun diye bir kısmını aşağıya alıyorum. Yorum sizin ama ben, daha sonra kendi değerlendirmemi ekleyeceğim:

"İktidarlar insanları yönetebilmek için önce onları böler. Kiminin başörtüsüdür, kiminin etnik kimliğidir. Örtünmek bazı çevreler tarafından bir ideoloji haline geldiği için provokatif olmaya başladı. ... Bu benim kendi görüşüm yani.  Örtünmek, tek din bütün bunlar bana uzak şeyler. Benim inancım tasarımcıya dair. Bütün bunlar sonradan üretilmiş. Tekstil malzemesi mesela benim için başörtüsü."

Görüldüğü üzere cımbızlanmadan da Şevval Sam'ın ne demek istediği net biçimde anlaşılıyor. Ayrıca bir tefsirciye ya da yorumcuya ihtiyaç duyulmuyor. Zaten anlattıkları,  yıllardır tekrarlanıp duran klasik (sol/ulusal) jargonun ezberlenmiş tekrarından başka bir şey değil. Önce kırmızıyla, dünya görüşünün sınırlarını çiziyorsun, sonra da özgürlüklerden yana olduğunu söyleyerek işin içinden sıyrılıyorsun.

Fikir, görüş ve inançlarını saplantı haline getirenlerin, diğer insanları anlaması zor, hatta bazan imkansızdır.  Bu kimseler alternatif düşüncelere asla itibar etmezler. Hayatları boyunca da değişmezler. Tek kaynaktan beslendiklerinden, (isteseler bile) yanlışlarını düzeltme, şüphelerini giderme imkanına sahip olamazlar. Köprülerin altından geçen bunca suya rağmen Bayan Sam'ın, hala aynı noktalara takılıp kalması sanki bu tanımın örneği gibi duruyor.

Şevval Hanım'ın yukarıdaki, "iktidarlar yönetmek için bölerler" sözünü alalım. Doğrusu bu iddianın realiteyle, akılla ve siyaset mantığıyla izah edilebilir bir yanı yoktur. Bu, seçim kazanmış bir parti liderini baştan suçlu ilan etmektir. Ayrıca bir siyasi önderin, toplumu bölerek çarpıştırmak gayesiyle iktidar olduğunu söylemek, onu seçenleri aptal yerine koymaktır. Siyasetçi, millete rağmen istediğini yapamaz. İnat ederse sonraki seçimde çöpe atılır. Toplumu parçalama işini, karşı oldukları hükümeti yıkmaya çalışan derin güçler yapar.

Bayan Sam, "yanlış anlaşıldım" dese de "Örtünme, tek din bütün bunlar bana uzak şeyler" cümlesiyle zaten, nasıl bir dünyanın insanı olduğunu ortaya koyuyor. Başı kapamanın bazı çevrelerce ideoloji haline getirildiğini söyleyerek te yıllardır süregelen ezberi tekrarlıyor. Yani durum net biçimde anlaşılıyor. Onun başörtüsüne ideolojik pencereden baktığını farketmek için ayrıca, "Tekstil malzemesi mesela, benim için başörtüsü" demesini duymamız gerekmiyor.  

Aslında şekil verilmiş bazı tekstil ürünleri değerlidir. Mesela, bayrak bir bez parçasıdır ama devleti ve milleti temsil eder. Bu yönüyle kutsaldır. Ayrıca kiymet atfedilen kitaplar vardır. Kur'an bunlardan biridir. Birisi, "Bu, benim için ciltlenmiş bir kağıt demetidir" derse ona ve inananlarına saygısızlık etmiş olur. Kim ne ne derse desin bu tarz ifadeler, bir şeyi değersizleştirme amacını taşır. Demek istediğim, Şevval Hanım'ın sözleri te'vile tabi tutulsa bile, şu ankinden farklı biçimde anlamlandırılamaz. 

Örtü konusunda Bayan Sam'ın safında yer tutanların, "bayrağın bez parçası olduğuna" itirazları yoksa benim açımdan mesele bitmiştir. Bu durumda Şevval Sam, "Örtü benim için tekstil ürünüdür" demekte haklıdır. Anlaşılıyor ki artık bu tür ifadeler, değer verdiğimiz şeylerin küçümsenmesi anlamına gelmiyor ya da onları küçümsemek ayıp sayılmıyor.

Gerçekte başörtüsü, bu ülkenin kadınları için yalnızca bir tekstil ürünü değildir. O bir değerdir ve bu topraklarda bin yıllık bir maziye sahiptir. İnsanımız, örtünmenin dini bir vecibe olduğuna inanmaktadır. Türkiyede doğup büyümüş birinin bunu öğrenememiş olmasını üstelik, aynı klasik ezbere devam etmesini hayretle karşılıyorum. Başörtüsüyle ilgili tarihi, sosyolojik ve dini gerçekler net biçimde ortadayken halâ, ipe sapa gelmez kavramlarla örtü eleştirisi yapılmasını garipsiyorum. Kim başörtüsünün tekstil ürünü olduğunu inkar ediyor ki? İçimizde, "onun seramikten olduğuna" inanan mı var da bu sürekli hatırlatılıyor?

Ben başörtüsüne karşıyım, kullanmıyorum ve kullanılmasından yana değilim. Ancak takanlara da demokrasi gereği katlanmak zorundayım, demek bir fikirdir. Başörtüsünün tekstil ürünü olduğunu söylemek ise, onu takanı küçümsektir.

Bayan Sam, başörtüsüyle ilgili görüşlerini kuvvetlendirme sadedinde:

"Dünyaya geldiğinde insan çıplak geliyo." demiş.

Acaba doğarkenki çıplaklığımız, yalnızca başımıza mı tekabül ediyor? Bu durumun pantolon, gömlek, etek bluz vs. ile örttüğümüz kısma bir etkisi yok mu? Bu yaz sıcağında erkeklere taktırılan kravat ta ne oluyor? Tasarımcılar er kişileri pişirmek mi istiyor? Madem serbest düşünüyoruz, o zaman ben de şöyle diyeyim:

Dünyaya cıbıldak geldik... öyleyse cıbıldak yaşayalım. Üstümüzdekileri atıp sokaklarda, meydanlarda anadan uryan dolaşalım... Duraklarda, parklarda doğal doğal yayınıp devinelim... İhtiyacımız gelince de hemen oracığa çömelip dumanı üstünde kümecikler oluşturalım. Böylece belediyeleri tuvalet ve kanalizasyon derdinden kurtarmış oluruz. Berbat buldunuz değil mi? Ben de... Demek ki, dünyaya çıplak geldiğimiz örneğiyle sonraki hayatımızı kategorize etmek hoş durmuyor.

Bayan Sam'ın konu edindiğim son sözleri şunlar:

"Eğer ki insanlar, içlerindeki iyi kurdu besleseler size baktıklarında tahrik olmayacaklardır. Gözünüzün yaydığı ışığa, onun yaydığı enerjiye bakacaklardır. Ben bu anlamda bir elçilik yaptığımı düşünüyorum."

Erkeklerin, kadının gözündeki ışığa ve ondan yayılan enerjiye bakacaklarından emin değilim ama Bayan Sam'ın yukarıdaki ilk cümlesine katılıyorum. Katılıyorum da bu vasat sadece, kötü kurtların semirip azmasına yarıyor. İçimizdeki iyi kurt burada beslenemiyor. Eğer ortam değişirse, Şevval Sam da bu değişime destek verir, iyi niyet elçiliğini sürdürür, "hayatı boyunca savunduğu özgürlüğe" inançla ilgili olanları da eklerse, belki her şey düzene girmez ama birbirimizi anlama yolunda bir adım daha atmış oluruz.

Resim: resimupload.org

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..