Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Şiddete mi Karşı Çıkmak, Şiddetin Nedenlerine mi Karşı Çıkmak?

Şiddete mi Karşı Çıkmak, Şiddetin Nedenlerine mi Karşı Çıkmak?
 

Şiddete karşı içimde her zaman alerji besleyip büyüten ben gibi birisi bile, yaşadığımız şu bedbaht ülkede, her dem şiddet hadiselerine tanık olmaktan ötürü, şiddet denen insanlık utancı eylemleri kanıksar hale gelmiş. Sabah gazete sayfasını açıp okumaya başladığımda, tanık olduğum en yegâne şeyin, küçük bir kupür halinde şiddet eylemlerinin ve sonuçlarının verilmesine dair haberler olduğunu gördükçe, zihnim bir tuhaf hâl alırdı. Adını gazete sayfalarından okuduğum, yüzünü görmediğim birileri ölmüş, birileri yaralanmış, sakat kalmış, birileri kaçırılmış… Yüreğimde artık eskisi gibi üzüntü kıvılcımları yaratmıyor şiddet sonrası mağdur olanların durumu. Eminim ki şiddetin bire bir muhatapları ve yakın efratları dışında bu toplumda fazlaca kimseninde yüreğinde hafif bir üzüntü kıvılcımı yaratmıyordur. Pek tabii ki bu durumun açık nedenleri söz konusu… Yaşım kırkı devirmiş olmasına rağmen tek bir kez dahi gün yüzü görmemiş olan şu bedbaht ülkede, insanların zihni nasıl bir sonuca teslim olacaktı ki? “Alışmak” denen, belki de alışmamamız gereken bir durumu, düzen egemenlerinin inanılmaz çabaları sonrasında zihnimize nakşettik. Şiddet eylemlerine ve sonuçlarına alıştık. Yasa dışı terör eylemlerine, devlet terörüne, suikastlere, kadın cinayetlerine, çocuk kaçırmalara, tecavüz haberlerine ve saire öyle bir alışmışız ki, yaşamımızın hemen her zerresi bu gibi şiddet eylemleriyle dolup taşmış durumda. En nihayetinde şiddete ne kadar karşı olsamda, bu denli şiddet sarmalı içerisinde olan bir ülkede, şiddete neden olan sebepler üzerinde durmamak, nasıl bir ülkede yaşadığımızıda sorgulamamak olur ki, bence en can alıcı nokta tamda burasıdır.

Bu gün dünyada şiddet eylemlerinin en az yaşandığı ülkelerin kuzey ülkeleri olduğu bilinir ki, doğrudur… İskandinavlarda ve Batı Avrupa’da şiddetin daha az rastlanır seviyede olmasının hiç şüphe yok ki asıl nedeni ekonomik güç, gelir adaleti ve demokrasi sınırlarının geniş tutulmuş olmasıdır. Tabii ki bu ülkelerdeki yaşamsal kalitenin yüksek olması, şiddet seviyesinin düşük olmasında önemli bir role sahip ve daha çok kişilerin şiddete meyl ettiği nokta, kendi canına ilişkindir ki, yine bu ülkelerdeki intihar vakaları hayli yüksektir. Kimilerine göre intihar vakalarının sebebi “rahatlığın batması” olarak da nitelendiriliyor olsa da, artık bir noktadan sonra ikilimsel sorunlar, kişisel problemler gibi karmaşık nedenleride göz ününde bulundurmak gerekiyor. Ne var ki bir gerçeğin hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu ülkeler oldukça iyi yönetilen ülkeler. Zira en basit bir şiddet eylemi dahi sebepleriyle birlikte bu ülkelerde sosyolojik düzeyde ciddi birer araştırma konusu olabiliyor.

Geçtiğimiz aylarda Norveç’te yaşanan katliam gerçekten tüyler ürpertici bir eylemdi. Bu eylem sonrasında gerek Norveç olsun ve gerekse de diğer İskandinav ülkeleri olsun, insanlardaki faşizan eğilimlerin sebeplerini araştırmaya girişmiş durumda. Bu eğilimleri törpülemek için daha fazla neler yapılabilir noktasında tartışmalar yapıyor ve yapılabilecekler üzerinde ciddi ciddi uygulamaya yönelik fikirler geliştiriyorlar.

Bundan sonrası içinde yine bu ülkelerde benzer şiddet eylemlerine tanık olabiliriz, ama bildiğimiz bir şey var ki bu ülkelerin yönetimleri, muhtemel olası bu tip şiddet eylemlerini çözebilmek ve engellemek adına kafa yoruyor, çaba gösteriyor. Yani anlayacağınız öyle hamaset nutukları çekmiyorlar.

Aslında toplumların şiddete meyilli hali ciddi bir araştırma konusudur. Gelişmiş toplumlar şiddet eylemlerinin nedenlerini araştırıyorlar. Oysa şiddete boğazına kadar batmış olan bizim gibi bir ülkede mevcut şiddet eylemlerinin nedenleri üzerine ben bu güne kadar ciddi bir araştırmaya tanık olmadım. Şiddet eylemlerine ilişkin kamuoyunda tartışılmakta olan her hangi bir tartışmayı şu yaşa geldim geleli görebilmiş değilim. Zira o denli çok alanda şiddet sarmalı içerisinde yaşıyoruz ki bu sarmaldan nasıl kurtulacağımız adına hiçbir şeyde söyleyemiyoruz.

İşte son PKK mevzuu…

Yazmış olduğum yazıya istinaden yorum yazan bir arkadaşımız “Yeter artık” diye bir cümle kullanmış. Öyle ya, nasıl “Yeter artık” olacak? Belli değil. Çünkü tartışamıyoruz… Nedensellikler üzerinde ciddi ciddi kafa yoramıyoruz. “Yeter artık” isyankâr söylemleri üzerinden ve sitemlerden, şiddet eylemleri bitecek olsaydı, insanlığın işi hakikaten çok kolaydı. Demek ki mesele hamasetten uzak durmak suretiyle şiddet eylemlerini tartışabilmek… Özelliklede şiddet eylemlerinin nedensellikleri üzerine kafa yorabilmek…

İstanbul’da yaşadığım dönemlerde şöyle bir laf dolaşırdı ikâmet ettiğim bölgede. “Sigorta şirketleri Merter’den sonrasını sigortalamıyor.” “Merter’den sonrası” diye kastedilen bölge, Bahçelievler, Güngören, Bağcılar, Yenibosna, Esenler, Zeytinburnu gibi ilçelerdi. Zira bu ilçelerde hırsızlık vakaları almış başını gitmişti. Her türden hırsızlık vakasına rastlamak mümkündü bu saymış olduğum ilçelerde. İşsizliğin diz boyu olduğu, her sokakta ikişer, üçer kahvehanenin olduğu ve bu kahvehanelere gidenlerin yaş ortalamasının yirmili yaşlar düzeyindeki gençlerden oluştuğunu düşünürsek, bölgedeki şiddet eylemleri ve hırsızlık vakalarına ilişkin az çok bir fikir vermiş oluruz. En nihayetinde bahsini etmeye çalıştığımız bu ilçelerin her biri bir Antalya’dan daha büyük ilçeler. Kimisinin nüfusu milyonla ifade ediliyor. 1970’li yılların ilk yarısında kırsal bölge olan bu ilçe sınırları, zaman içerisinde aldığı göçle akıl almaz bir çarpıklık içerisinde büyüdüler. Ne doğru dürüst bir devlet örgütlenmesi söz konusu oldu, ne doğru dürüst alt yapısı bitirilebildi bu bölgelerin. Göç sorunu ve göçle beraber ortaya çıkan çarpık yapılaşma, yaşam kalitesinin düşüklüğü, eğitimsizlik, mesleksizlik, iş alanlarının yetersiz oluşu, yarına kaygıyla bakmak... Sonuçta şiddeti besleyecek her türlü gelişme yaşanmış bu bölgelerde. Sadece bu durum bahsini etmeye çalıştığımız bölgeler için mi geçerli? Tabii ki hayır. Antalya’da da benzer sorunlar yaşanıyor. Ha keza Ankara, İzmir, Adana, Kayseri, Konya… Bu gün doğuduğu kentte yaşamını sürdüren kaç insan kaldı bu ülkede? Her insanın savrulduğu bir ülkeyiz. Memleketin her yanı kozmopolit bir yapıya bürünmüş. Bu denli ciddi boyutta yaşanmış olan bir iç göç trajedisini dahi halen tartışamıyoruz. İç göç trajedisi beraberinde her türlü şiddet vakasını arkasına takıp getirecekti. Peki bu durumda bizim tartışmamız gereken şiddeti yapana lanet okumak mı, yoksa şiddeti yaratan toplumsal ve ekonomik nedenlerin neler olduğunu sorgulamak ve bu sorunları çözmekte direnen devletten ve o devleti yönetmekle mükellef olanlardan hesap sormak mı?

Yani demem o ki…

Her türlü şiddete kayıtsız şartsız karşı çıkmak tamam da, peki o şiddeti ortaya çıkaran nedenlere karşı çıkmak… Bence doğru olan şiddeti ortaya çıkaran nedensellikleri tespit edip, o nedenselliklere karşı çıkmak, hedefi onikiden vurmamıza neden olur. Çünkü boğazımıza kadar batmış olduğumuz şiddet sarmalının kökü belli;

Kaba hatlarıyla; Demokrasi eksikliği, gelir adaletsizliği, sosyal güvenlik eksikliği, işsizlik…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..