Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Siz ne dersiniz?

Sevginin tomurcuk vermediği ve vermeyeceği anlaşılan ilişkilerde, kişisel davranışlar saygıya bürünerek devam etmeli mi? Ya da ‘’Hadi canım sende’’ mi demeli?

Tabi ki içinde karşılığı olmayan sevgiyi de barındırarak.

Zaten her türlü ilişkinin içersinde sevgi ve saygının da devamlı konumunu koruması gerekir.

İlişkiler değer yargısına bağlı kalmadan, tek yönlü saygı gösterisine dönüştüğünde ve üstelik karşılık bulamadığında, bu gösteriyi sunan kişi ruhsal yönden yıpranır sanıyorum. Tabi ki o kişi biraz duygusal ve çokça hümanistse.

O zaman şöyle bir ışık yanar mı düşünceler de?

Değer verdiğiniz bir kimse size aynı değeri vermiyorsa, ya siz yanlış bir değer sunuyorsunuz, ya da değer verdiğiniz kişi bu sunumları yanlış algılıyor. Veya değerler karşılıklı kucaklaşmıyor.

Durum bu noktaya geldiğinde, acaba herkes kendi değeriyle mi kalmalı? Veya saygı sunan taraf sessizce bir kenara çekilivermeli mi?

Bilinmez ki...

Temel oluşturamamış özel ilişkiler geçmişte saygı içerse de, arada bir bireysel veya karşılıklı olumsuz davranışların gölgesinde kalarak yavaş yavaş sünme noktasına doğru yol alır. Sonuçta ilişkiler sessizce incelir ve kopar.

***

Yaşayacağı günler, yaşadığı günlerden gittikçe azalan ve ilişkileri sünme çemberine giren kişilerin birbirlerini saygıdan yoksun hareketlerle kırıcılığa yer açmadan, anlayış içersinde bu ilişkilerine çözüm aramalıdır.

Bu sünme her iki tarafın daha önceki ilişkilerinden ötürü kendi temelleri üzerinde sağlam bir yer edinmese de; zamanla kendine yer açarak konumunu sağlamlaştırır sanıyorum.

Bilhassa kendi evreninde kendilerince uğraş sahibi olan ve bu kişiliğe yatkın taraflar buna biraz daha özen göstermelidir.

Üstelik kendince olumlu ve özel bir meraka eğilimi olan kişilerin bu konularda daha duyarlı olmaları gerekmez mi sizce?

Tek tarafın henüz çiçeklenmeye başlayan ve özel olduğunu sandığı ilişkiler sarmalına ilgi dahi duymayan karşı tarafın duygusallıktan yoksunluğu, her iki tarafında beklenilmeyen zamanlarında, beklenilmeyen kırılganlıklarını avuçlarına düşürüverir.

Düşürüverir de; yine de kabullenemezler avuçlarındakileri. Karşılıklı kinayeli davranışlar içten içe ve yavaş yavaş filizlenmeye başlar. O arada kişiler bunun farkında bile olmazlar. Bir türlü karşı tarafa anlatamazlar duygusuzluğun filizlenmesinden var olmuş alınganlıklarını.

Bu alınganlıkların uç vermesine mani olacak söylemler dillerinin ucuna kadar gelir de, yine de anlatamazlar. Anlatsalar da bir türlü kabullenemezler, karşılıklı anlatıları.

Tabi ki buna mani olan tek şey; o kişilerin hayatta olduğu sürece değişmeyecek olan kişisel yapılarıdır.

Hani Orhan Veli’nin bir şiiri vardır; ‘’Ağlasam sesimi duyar mısınız
mısralarımda… Dukunabilirmisiniz gözyaşlarıma ellerinizle…(…) Bir yer var biliyorum, her şeyi söylemek mümkün. Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; anlatamıyorum.’’
diye biter.

Orhan Veli’de kişisel duygularını gözyaşlarında anlatmaya çalışır ve bir türlü anlatamaz istediklerini bu şiirinde. Ve sessizce sessizliğinin akışına kaptırıverir kendini.

Ve anlatamamayı da anlatamaz.

Aslında çok kolaymış gibi görünse de; dünyanın en zor anıdır o an. Yani anlatmak. Anlatamamak düşüncelerini ve isteklerini karşı tarafa…

Hani, ''Dilimin ucuna kadar geldi de bir türlü anlatamadım’’ denilir ya; onun gibi bir şey işte.

Boğazınıza bir düğüm takılı kalıverir o an. Ve yutkunamazsınız bir türlü. Zor nefes alırsınız. Zihinsel olarak; çelik gibi bükülemeyen bir iradeye sahip olsanız bile genelde kendi psikolojinize yenik düşersiniz.

İstenilmeyen ve irade dışı yoluna devam eden kırılganlıkların ve alınganlıkların başlangıç noktasıdır işte tam o an.

Her şey karşılıklı saygı bütünlüğünde empatik dinlemelere dönüşüverse hiçbir sorun kalmayabilir belki de.

Bu anlayış; sadece boyutu ölçülemeyecek kadar kısa mesafedeki uzaklıkta yan yana duran kişilerin arasında kör olası gururunun ‘’Ben haklıyım’’ çengeline takılıverir.

Ve anlayışsızlık yüzünden yaşanacak, üstelik bir daha yaşanması mümkün görünmeyen günlerin önü de kapanıverir. Kişi kendisini her alanda evrensel bir kültürsüzlük çengeline ve beğenmişlik hastalığına kaptırmasa bile.

Siz ne düşünürsünüz böyle ilişkiler hakkında?

 
Toplam blog
: 31
: 544
Kayıt tarihi
: 01.05.09
 
 

29.05.1949 Uşak doğumluyum. Lise dahil eğitimimi uşakta tamamladım. Yıldız üniversitesi inşaat bölüm..