Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sorular, yanıtlar, önsözler...

Sorular, yanıtlar, önsözler...
 

Soru sormayı ve yanıtları dinlemeyi severim. Başkalarının sorduğu soruları ve o sorulara başkalarının verdiği yanıtları dinlemeyi de... Önsözleri okumayı ise hiç sevmem. Onları ya okumayı reddederim (nedense vicdan azabı çekerek) ya da kitabı bitirdikten sonra "hımmm... hımmm..." diye diye okurum (Belki de vicdan azabı çekmeyi sevmediğimden). Kurt Vonnegut'un Ölümden Beter Yazgılar'ını da elime aldığımda önsözü es geçmek ve onu orada unutmak niyetindeydim. Hem belki kitap bittiğinde döner okurdum. (Dedim ya vicdan azabı çekmeyi ve yazarların kelimelerine saygısızlık etmeyi hiç sevmem.) Fakat Vonnegut'un kelimeleri ve mizahının içinden sızan o ince keder beni büyülediğinden olsa gerek önsözün ilk cümlesini okudum. Ve... Bazen ilk cümleler bizi hiç ummadığımız yerlere götürür tıpkı şimdi olduğu gibi...

Pek çok şeyden söz ediyordu. O her zaman pek çok şeyden söz eder. Ve bir çok kapılar açar insana hangisine dalsan bilemediğin. (Tüm iyi yazarlar bunu yapmaz mı zaten?) Kitabın önsözünde, önsözlerle olan sorunuma (bir insanın neden önsözlerle sorunu olur ki?) bir açıklık ve içime de bir rahatlama getiren (nedense?) bir cümle söylüyordu Vonnegut. Şöyle diyordu: "Önsöz, okuyucunun ilk önce görmesi beklenilen bölüm olsa da, çoğunlukla kitabın en son yazılan bölümüdür." İşte önsözleri neden sonra okumayı tercih ettiğimin nedeni. Teşekkürler Vonnegut. Madem en son yazılıyor neden en sona bırakmayayım okumayı? (Vicdan rahatlatmak için sevdiğin birinden destek almak en iyi yoldur.)

Sorular ve yanıtlar... Önsözde sorular vardı. Vonnegut'a Weekly Guardian dergisi tarafından yöneltilmiş sorular. Güzel sorulardı Vonnegut'a sorulan sorular ve elbet yanıtlar da öyleydi. O kısa röportajın bazı soruları, o soruların cevapları ve kendi cevaplarım üzerinde düşündüm. Şöyleydi o sorular ve yanıtları:

Sizce mükemmel mutluluk nedir?
Bir şeyin, bir yerde, bizim burada olmamızı istediğini düşlemek. (Ben ise herkesin mükemmel mutuluk tanımının kendine göre değiştiğini düşünüyordum mesela. Ya da o zamanlardaki ruh haline göre değiştiğini. Mesela; sabah pencereni açtığın zaman içeriye dolan güneş seni deli gibi mutlu edebilirdi. Ama bazı zamanlarda ise, hani o ne istediğini bilmediğin zamanlarda dünyayı ayakların altına serseler mutlu olmazdın. Çok değişken elastik birşeydi bu.)

Ençok sevdiğiniz kelime nedir?
Amen. (Acaba kaç kişi düşünmüştür en sevdiği kelime üzerine. Mesela kaç kişiye sorsak "hımmm..." diye başlayan bir düşünme süreci geçirmeden pat diye cevap verir? Ya da en sevilen sözcükler sıralamasından 1 numara olan hangi sözcüktür acaba; aşk mı, umut mu, mutluluk mu? Belki de paradır? Hoş bunu kimse itiraf etmez herhalde.)

En çok hangi kelimeleri kullanırsınız?
Özür dilerim. ( İşte bu soruya cevabımı biliyorum. En çok kullandığım kelime; neden. Evet en çok bunu kullanıyorum. Nereden mi biliyorum; çünkü sürekli "neden herşeyin "nedenini" soruyorsun diye" tepkiler alıyorum. Ne tuhaf, onlar bana bu tepkiyi verirken "neden" diye başlayan bir cümle kuruyorlar.)

Sizce gereğinden fazla önemsenen değer nedir?
Dişler. (Hımmm... İşte bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Bence pek çok şey gereğinden fazla önemseniyor. Ve pek çok şey gerektiği kadar önemsenmiyor. Bu işin bir dengesi yok mu acaba?)

Dedim ya başkalarının sorduğu soruları ve o sorulara başkalarının verdiği yanıtları dinlemeyi ya da okumayı severim. Ve soruları yanıtlamayı da...


Resim: http://www.hereinstead.com/sys-tmpl/nss-folder/2pics/Vonnegut%20%20self%20portrait.jpg
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..