Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

Sorunun çözümünü gerçekten istiyor muyuz? Yoksa siyaset esnafına mahkum mu kalacağız?

Sorunun çözümünü gerçekten istiyor muyuz? Yoksa siyaset esnafına mahkum mu kalacağız?
 

Bilimin aydınlık yoluna başvurmak neden bu denli zordur. İnsanlar ölürken, gencecik insanlar yaşamlarını kaybederken, anaların, babaların, bacıların, çocukların yürekeri dağlanırken, neden acaba sorunun bilimin aydınlık yolunda çözümlenebileceği gerçeğinden uzaklaşıyoruz. Neden iki uç kanadın dümen suyuna girerek, çözümlenmesi olası bir sorunu yine çözümsüzlükler girdabının içerisine atıyoruz?

Artık şu sorulara kesin ve net bir yanıt almanın zamandır dye düşünüyorum.
Bu sorun iki uç kanadın, yani kendilerine milliyetçi söylemleri rehber edinen şahinlerin dümen suyuna girilerekmi çözülecek, yoksa demokratik bir zemin üzerinde tartışılarak mı çözülecek?

Bu sorun, temel hak ve özgürlükler nelerdir sorusuna yanıt verip, bunun gereklerini yerine getirerekmi çözülecek, yoksa, resmi ideolojinin dümen suyundamı çözülecek. Bu sorun bilim adamlarının önderliğinde oluşturulacak bir program ve politika ilemi çözülecek, yoksa oy kaygısı güden siyaset esnafının dümen suyundan giderekmi çözülecek?

Bence soruları çoğaltmak mümkün, ve ne zamanki bu sorunun çözümünde demokratik hak ve özgürlükler, fırsat eşitliği gibi kavramlar gün yüzüne çıkıpda toplumun gündemini işgal etmeye başlıyorsa, işte o zaman iki uç kanadın şahinler ordusu devreye giriyor ve birbirine yakınlaşmakta olan kesimleri sorunun çözümüne yönelik politika üretme mücadelesi içerisinde olan kesimleri hedef alarak, anında çağdaş düşünce ve politika üretme reflekslerine çomak sokuyor. Ne Türk milliyetçierinin topluma söyleyebilecek fazlaca bir şeyleri var, ne de kürt milliyetçilerinin topluma söleyebilecek bir şeyleri var. Ne günümüz toplumu sekter milliyetçi akımları sağlıklı davranışlar ve düşünceler olarak yorumluyor, nede ayrılıkçı akımları günümüz toplumları olumlu düşünceler olarak niteliyor. Demekki her iki uç kanadında topluma söyleyebilecek hiç bir şeylerinin olmaması sebebi ile varlık nedenlerini koruma mücadeleleri, toplumların en kutsal değerlerini sömürmekten geçiyor.

Ve sağolsunlar, iki uç kanatta bu konuda kendi üzerlerine düşeni fazlası ile hayata geçiriyor ve toplumu gerdikçe geriyor. Sonuç ölümler, gerilen toplum ve kaygı ile yarına bakma ekseninde süren hayat. Gerçektende zor bir durum.
Ve bir takım gerçekleri gözlerden kaçırmamak lazım.
Geçtiğimiz hafta emekli paşalar konuştu. Ne dediler emekli paşalar.
"Biz geçmişte çok yanlış yaptık. En küçük bir sosyal talebi, yıkıcı eylem olarak nitelendirdik ve bu sebeplere dayandırdığımız baskı ve sindirme politikalarının tümü ile yanlışlığı bu gün gün yüzüne çıkmıştır."

Bu son derece ciddi bir itiraftır. Bu itiraflar göz ardı edilemez ve bir adım ötesini o dönemde göremeyen akılsız beyinlerin, bu gün toplumu nasıl br açmazın içerisine sürüklediği bir gerçektir. Peki bu gün için yapılanların o dönemde yapılanlardan farkı nedir? Ben bir fark göremiyorum.

Bu gün ille de DTP'li vekilerin dokunulmazlıkları kaldırılsın yönünde ciddi ciddi baskılar oluşuyor. Bir yerlerden birileri, her nasıl oluyorsa DTP'liler hakkında ilginç haberler servis ediyor. Mesela merak ediyorum, seçimler öncesinde Fatma Kurtulan'ın dağdaki bir gerilla şefinin eşi olduğu bilinmiyormuydu. Veya Fatma Kurtulan ve Sevahir Bayındır'ın, PKK kamplarında siyasal eğitim aldığı bilinmiyormuydu. Peki ne olduda o zamandan bu zamana, bir anda bu kişiler hakındaki bu haberler, birden gazetelere servis edildi. Ve gazetelerde mal bulmuş mağribi gibi atlayıverdiler bu haberlerin üzerine ve gerilen toplumu dahada germeye başladılar.
Aslında yanıt gayet açık ve net.
Mevcut sorunun, yani Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak demokratik ve siyasal adımlar, iki uç kanadın şahinlerince varlık nedenlerinin yok olacağına dair işaretler vermesidir.

Rahmetli Erdal İnönü 1991 seçimleri öncesinde tarihe geçecek bir adım atmıştı. O dönemin DEP'lilerini SHP çatısı altında parlementoya sokmuştu. Bu önemli bir adımdı. Her türlü muhalefete rağmen DEP'liler Erdal İnönü önderliğinde parlementoya girdi ve popilist politikalarına yenik düşerek milliyetçilerin eline ciddi kozlar verdiler ve dokunulmazıkları kaldırıldı. Karga tulumba cezaevine gönderildiler. Hala o görüntüler gözlerimizin önündedir. Hani şunuda beklememek gerekir. İllaki bir siyasal anlayış resmi ideoloji eksenli söylemleri dile getirmek zorunda değildir. Bu gün beklentiler bu zeminde gelişiyor. Bu son derece sakat bir gelişme. Önemli olan DTP'lilerin siyaset yapma konusudaki ısrarcı tutumlarının zeminini korumaktır. Demokratik söylemlerini kamuoyunun önüne sunmak gerekiyor ve DTP'li vekilleri hedefe oturtmaktan olabildiğince kaçmak gerekiyor. Ve en önemliside Erdal İnönü'nün açtığı ufka iyi odaklanmak gerekiyor. Eğer bu gün için DTP'lilerin vekillikleri düşünülürse ben sonrasındaki gelişmelerin nelere gebe olabileceğini dahi düşünmek istemiyorum. Hemde ne olacak vekillikleri düşerse, İlk seçimde tekrar ve daha ciddi bir çoğunlukla gelmeyeceklerini kim garanti ediyor.
Bu konu öyle bir noktaya gelmiştirki, ne siyaset esnaflığını kaldırabilecek bir durumdadır bu sorun, ne de bir adım ötesini göremeyen, ufuksuz politikacıların eline teslim edilecek kadar basittir bu sorun.
Sorununun çözümü için illaki saygın bilim adamlarından, sanatçılardan ve meselek kuruluşları ve sendikalardan oluşturulacak bir kurulun üreteceği politkaların arkasına takılmak gerekiyor. Aksi halde siyaset esnafının elinde kan ağlamaya devam edeceğiz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..