Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Şu arabesk dedikleri

Şu arabesk dedikleri
 

Aydın için kimi zaman hitap edilen kitlenin niceliği, kimi zamanda niteliği ön plana çıkar.


“Türk Halkı’nın arabesk yavşaklığından utanıyorum” diyen Fazıl SAY, yılların birikiminden ve çalışmalarından sonra, bir aydının içine düştüğü umutsuzluğu ifade ediyor aslında. Çünkü bir aydının kendisine yüklediği görev, belirlediği hedefler ve toplumun mevcut yapısı arasında, kendi branşı açısından, ciddi anlamda, bir büyük çelişki görüyor. 

Verili bir toplumda aydının işlevi ve hareket noktası, halkın aydınlatılması ve belirli bir alanda (sanat ya da bilim) onun kültürünün daha ileri götürülmesi olarak tanımlanabilir. Bilim ve sanatın, toplum üzerinde bir işlevi olduğuna inanan her aydın için bu nokta temel hareket noktasıdır. Bilim basitçe doğanın yani dış gerçekliğin nedenselliğinin kavranmasının ve kavratılmasının aracıdır, sanatsa insanın iç gerçekliğinin ve duygularının nedenselliğinin kavranmasının ve kavratılmasının aracıdır. Bireyin bu iki araçtan maksimum şekilde faydalanabilmesi için, en azından sezgi düzeyinde değişimler yaratmayı amaç edinen insandır aydın. Başka bir ifade ile dış gerçekliğin ve kendisinin bilincine varabilmesinin ve onları denetim altına alabilmesinin çalışmalarını yürüten insandır aydın ya da sanatçı dediğimiz kişi. 

Aydın için kimi zaman hitap edilen kitlenin niceliği, kimi zamanda niteliği ön plana çıkar. Hep nitelikli ürünlere imza atmış ve halkının ilgisini o yana çekmeye çalışmış olan sanatçı, başka bir ifade ile pazarın ( buna Pazar diyelim isterseniz) eğilimleri ne olursa olsun ona uymayı değil onu oluşturan kitleyi kendi tarafına çekmeyi, yani onun düzeyini yükseltmeyi, ilke edinen sanatçı elbette her zaman takipçilerinin niteliği ile ilgilenir. Aksini düşünen ve kendisine sanatçı diyenler ona “kasetin kaç satıyor?” diye sorduklarında, o yine izleyicilerinin niteliğinden bahsedecektir. İçinde taşıdığı iyi niyetle, sanatının evrenselliğine olan inancıyla, bir gün anlaşılıp izleyicilerinin niceliğinin, yaptığı işin niteliğiyle orantılı olarak artacağının iyimserliğiyle çalışmalarını hırsla ve azimle sürdürecektir. Ama öyle bir noktaya gelecektir ki hitap ettiği kitlenin büyümediği, ulaşamadığı kitlenin davranışlarında ve beğenilerinde bir değişme yaratamadığı gerçeğinin çelikten duvarına çarpacaktır ve şunu fark edecektir, hitap ettiği kitlenin niceliksel olarak büyümesi, tek tek her bireyin onu anlayacak düzeye gelmesi, yani kültürünün artmasına bağlıdır. (Bu konuda edebiyat tarihimizden en iyi örnek Oğuz ATAY’dır) 

Oysa Türk toplumunun genelinin kültürü, ilkokulda öğretilen birkaç saçma ön yargıdan ileri gidememektedir ve belki de kültürsüzlüğüyle bu kadar övünen bir başka toplumda görülmemiştir. Bütün bunlara, onların böyle olması ve böyle kalması için yürütülen yoğun manipülasyon çalışmaları da eklenince; yani bütün belirlenimleri kendi dışındaki bir başka şey tarafından koşullandırılınca ve o bunun farkında olmayınca; Fazıl SAY’a ancak sitem, umutsuzluk ve kırgınlık dolu bu sözlerle, yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot’ luk kalmaktadır. 

Bu yazının yazarı, Fazıl SAY ve onun durumundaki tüm aydınlara, naçizane, yabancılaşmanın derin bir tahliline girişmelerini önerir. 

 
Toplam blog
: 6
: 574
Kayıt tarihi
: 02.08.10
 
 

Üniversite mezunuyum. Edebiyat, sanat, siyaset, tarih, ekonomi ve felsefe ilgi alanlarım. Halen bir ..