Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Takıldım yine...

Takıldım yine...
 

Her konuda ahkâm kesenlere…

İpi-sapı… Bağı, bağlantısı… Alâkası olmayan kişilerin, her önlerine geleni yargılamalarına…

Diğer insanları “kendilerince terbiye (!)” etmelerine…

Ahlak dersi ve yaşamla ilgili bilgi(msi)ler (!) vererek “doğru yolu (!)” göstermelerine.

Hatta “yargısız infaz yapmalarına”…

Ve… Tanıdık-tanımadık “her insanın yaşamına” müdahale edenlere…

Takıldım yine.

“Bir insanı yargılamadan önce, üç güneş doğuşu onun ayakkabıları ile dolaş” der bir Kızılderili atasözü.

İnsanlara neyi nasıl yapacaklarını söyleyen… Onların yaşamlarını kendilerince şekillendirmeye çalışan… Ama değil o kişinin ayakkabısını giymek (!)… Kendi ayakkabısını bile doğru dürüst giymeyi beceremeyen… Ama bir şekilde muhatap olmak zorunda kalınan… İster istemez ilişki kurulan kişilerden bahsediyorum.

Bunlar, yaşamımızın her hangi bir evresinde karşımıza çıkarlar… Bakkalımız, kasabımız, komşumuz, iş yaşamında muhatap olmak zorunda kaldıklarımız… Ya da ailemizin bir üyesi olabilirler. Ama hep vardır çevremizde bunlardan… Bir şekilde karşılaşırız mutlaka.

Örneğin; Ayrılmayı düşünen kadına… “Toplumun boşanmış kadına iyi gözle bakmayacağını”… Başında bir erkeğin gölgesi olması gerektiğini (!)” belirten “sözde çokbilmişler”.

Huzursuz bir evde “sağlıksız büyüyeceğini düşünmeden çocukların”… Çocuklar için “ayrılmamaları gerektiğini söyleyen bilinçsizler.

Veya…

Kendilerince “bir evlenme yaşı” belirleyip… O yaşı geçtiğine inandıklarının “evlen artık” diye başının etini yiyenler.

Yolunda gitmeyen bir evliliğin “bir çocuk daha doğurarak düzeleceğini(!)” öğütleyenler.

Kendi hayatlarının aynısını yaşamaları için her önlerine gelene “durmadan yol gösterenler”.

İnsanları genelleyenler…

Kadınlığı “erkeği mutlu etme makinesi”… Erkeği “evin bankası” görenler…

Aldatılan kadına “diğer kadının, erkeğin elinin kiri olduğunu, affetmesi gerektiğini söyleyip… Aldatmayı “normal (!) ve sıradan bir olay gibi algılayan ve algılatmaya çalışanlar”…

Ve bu öğretilerini (!) göremedikleri “kendi görüşlerinden farklı beraberlikleri” kendilerince “rayına sokma (!) çabası içindekiler.

Ve bunlar gibi daha pek çok konuda bilir bilmez ahkâm kesenler… Kendi bildikleri kadarıyla karşılarındakini yargılayıp… Bu yetmezmiş gibi bir de "tek bildikleri yolu göstermekte ısrar edenler (!)”.

Çok çok özele müdahale edenler.

Din, namus kavramlarını “kendilerince bilip”… Kendi bil(eme)dikleri dışındakileri “gâvur, kâfir, ahlaksız, yoldan çıkmış diye değerlendirenler.

Taciz ve tecavüz edeni değil… Edileni “O da şöyle yapmasaydı” diye suçlayanlar.

Mesela “otostop yaptığı için tecavüzü hak ettiğine inanarak... Bir turist”i yargılayanlar ve neredeyse tecavüzcüyü haklı görenler… 80 küsur yaşındaki kadına tecavüz etmeye yeltenenlere… Bebeklere dahi cinsel tacizde bulunabilenlere… O bebek ve yaşlı kadının da, “ne kusur (!) işledikleri için” bu çirkinliğe maruz kaldıklarını açıklayabilirler mi acaba?

Bu tür insanlar, sadece arkadaş, dost veya tanış oldukları… Hatta çoğu kez hiç tanımadıkları, gazete ve haberlerde izledikleri insanların hayatları hakkında “karar verebilme hakkını” nereden bulurlar?

“Tek”ten “tüm”e gidildiğine göre… Bireysel müdahalelerin… Uzaktan ahkâm kesmelerin… O bireylerden meydana gelecek toplumun tümüne dalga dalga yayılacağını düşünerek…

Ve de bunun ne “dayanılamayası” olduğunu dehşetle görerek…

Takıldım işte bu tür insanlara… Elimde değil.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..