Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '08

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Tarım politikamız

Tarım politikamız
 

Günümüz dünyasında 850 milyon insanın yatağına aç girdiği düşünülüyor. Bu rakam dünyanın içinde bulunduğu gıda sıkıntısının hangi boyutlara ulaştığının çarpıcı bir göstergesidir. Türkiye’nin de bu rakamda önemli bir payı olduğu unutulmamalıdır.

Her geçen gün artan dünya nüfusunu besleyebilmek için yeterli buğday, pirinç, baklagiller, mısır gibi temel gıda maddelerinin üretimi yeterli değildir. Son yıllarda Biyo Yakıt elde etmek için tarım arazilerinin büyük bölümünü mısır üretimine açan Brezilya gibi ülkelerin gıda üretimine sırt çevirmeleri, sorunun artmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Emperyalizmin kıskacında kıpırdamaktan uzak gelişmekte olan ülkelerin ve özellikle Afrika ve Uzak Doğu ülkelerinin içinde bulunduğu sıkıntı devasa boyuta ulaşmıştır.

Bu sıkıntılardan ülkemizinde olumsuz etkilenmemesi söz konusu olamaz.Fakat akılcı ve milli politikalarla sorunu daha hafif atlatmanın yollarını aramamız ve uygulamamız gerekir.

Temel gıda maddelerinin son üç yıl içindeki fiyat artışları yüzdelik dilimleri çoktan aşmıştır.Oysaki son yıllarda uzunca bir süre gıda fiyatlarında istkrarlı bir gelişme sözkonusu idi.

Gıda fiyatlarında yaşanan bu ani artışlar, Afrika, Asya, Ortadoğu ülkelerinde birçok insanın açlık koşullarını daha da kötü duruma getirmiştir. Geçtiğimiz günlerde yeterli gıda maddesi olmaması nedeni ile Mısır, Endonezya, Pakistan, Latin Amerika ve bir kısım Afrika ülkelerinde halk hareketleri başladı.

Haiti halkının gıda sıkıntısı nedeni ile ABD elçiliğine saldırması henüz hafızalardadır. İnsanlar maalesef yeterli gıda maddesi temin edememenin sıkıntısını çekmektedir.

Açlıkla ve yoksullukla, ve susuzlukla yaşamaya çalışan insanların içinde bulundukları çaresizlik karşısında, çözüm üretmek için, gelişmiş ülkelerin önemli bir adım attıkları söylenemez.

Her yıl milyarlarca doların silaha harcandığı bir ortamda insan hayatına verilen değer, bir mermiye verilen değerden daha az önemli konumda görülmektedir. Elde edilen gelir dağılımının dengesizliği karşısında, küreselleşme adı verilen modern sömürgecilik anlayışı toplumları deyim yerindeyse “ limon gibi sıkmaya” başlamıştır.

İnsanların bir kısmı günlük yiyeceği ekmeği elde etmek için çırpınırken, diğer yandan sayıları fazlaca olmayanların lüks tüketime yönelmeleri, fakir kesimin yiyecek fiyatlarına yetişmekte çektikleri sıkıntının karşısında ilginç bir yaşam tarzı olarak ortaya çıkmaktadır.

Kullanılan enerjideki fiyat artışları ise geliri yeterli olmayan insanları ciddi biçimde etkiler hale gelmiştir. Türkiye’de yaşanan kuraklık sonucu barajlardaki su seviyesinin düşmesine parelel olarak, enerji üretimide düşecektir.

Hükümetin aldığı bir kararla Temmuz ayı itibari ile elektrik fiyatlarındaki ayarlamaların otomatik yapılacak olması, halkı olumsuz etkileyecek gibi görünmektedir.

Mali krizinde ötesinde, yaşamsal tehdit oluşturmaya başlayan gıda sıkıntısının ayak sesleri ise sonbahara doğru kendini iyice hissettirecektir.

Yurdumuzda ekilen arazilerin gün gün azalması, iklimde görülen kuraklık bazında değişmeler, nüfusun artmasına parelel yeterli gıda ürünü elde edilememesi, gıda ürünlerindeki alabildiğine fiyat artışları, gelecekte ciddi sıkıntıların yaşanabileceğinin göstergeleridir.

IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların insanlara ve ülkelere sundukları reçeteler çare olmaktan çıkmıştır.Bu kuruluşların ülkemiz tarımı ve üretilen ürünlere “kota” uygulaması aslında ülkemiz tarımını ve çiftçiyi can evinden vurmuş, iki eli koynunda çaresiz bir duruma getirmiştir.

Uygulanan yanlış su kullanımı, su havzalarındaki kullanılabilir suyun azalmasına, yanlış sulama nedeni ile topraklarımızın bir kısmının çoraklaşmasına ve erozyon canavarına açık hale getirilmesine neden olmuştur.

Emperyalist amaçlı IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara dur demenin zamanı gelmiştir ve geçmektedir.Bu kuruluşlar yıllardan beri ülkemizde faaliyet göstermekte, ekonomimize yön vermektedir.Gelinen noktada bu kuruluşların reçetelerinin Türk ekonomisine fayda yerine zarar getirdiği açıktır.

Uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu, atadan dededen öğrenip, tohum olarak kullandığımız tohumluklar yerine, gelişmiş ülkelerden tohumluk almaya mecbur edildik. GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş ürünler) ürünler ise hem tarımı hemde insan sağlığını olumsuz etkilemiştir.

Karasabanın yerine makine kullanımı, daha çok gübre kullanımı, tarımsal ilaç kullanımı bir süreliğine elde edilen ürün miktarını artırmış görünsede, gelinen noktada gıda sıkıntısına çare olamamıştır.

Bütün bu gelişmelerden ülke olarak pek fazla sıkıntı çekmeden çıkmanın yolu; dayatılan üretim politikalarında vazgeçmek, çiftçimize yeterli ve istediği desteği sağlamak, kullanılabilir tarım arazilerinde başka ülkelerin ve kuruluşların isteği doğrultusunda değil, kendi ihtiyacımız doğrultusunda ürün yetiştirmekle mümkün olacaktır.

ABD ve AB ülkeleri kendi ülkelerinde uygulamadıkları tarım politikalarını, gelişmekte olan ülkelere dayatmaktadırlar. Bunun ayırdında olmamız, ülkemiz tarımını devre dışı bırakma çabaları karşısında duyarlı olmamız gerekmektedir.

AB’nin dayatmaları ile çökertilme konumuna getirilen tarım politikamızın, geçmişte söylediğimiz “dünyada ürettiği tarım ürünleri ile kendi kendine yeter durumda olan ülkeyiz” düşüncesinden uzaklaşıldığının göstergesidir. Umarım hükümetlerin alacağı radikal kararlarla, tarımda miili ve bünyemize uygun bir tarım politikasına tekrar döneriz.

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..