Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

Toplum, din, evrim, vs.

Toplumsal değişimlerin kökeninde yatan nedir acaba?

Cevap: Önce, bu sorunun doğru bir soru olması gerekir. Doğru olması için, toplumsal değişimlerin kökeninde bir şey ya da şeylerin yattığının gösterilmesi gerekir. Yoksa, sorun, tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan çıkar sorusuna dönüşür. Ya da totolojik tanrı kanıtlamasına dönüşür. Sanki, dünyayı birinin yaratması gerekiyormuş gibi, ee kim yarattı diye sorunca, zaten cevap soruda içerilmiş olduğu için, cevabı belli bir soru oluyor. Oysa, asıl mesele çok dahiyanece bir soruymuş gibi bu soruyu sormadan önce, bu sorunun olanaklı olup olmadığını ortaya koymak gerekir. Biliyor musunuz, pek çok inanç sahibi insanın, tanrıyı teorize edişinin derinliği bundan öte değildir. Bundan öteye giden ise, zaten tanrının varlığının kanıtı olmadığını kabul eder.

Bazı düşünürler demiş ki, örneğin Hz. Ali ile Hz. Pascal, 'inanmış olmak inanmamış olmaktan daha iyidir, çünkü, inanmış olursan ve tanrı varsa, çok şey kazanırsın, oysa inanmamış olmak sana çok şey kaybettirir.' Bak şu allahın işine, kardeşim, sen Allahın ne karar vereceğini nerden biliyon? da denebilir, kaldı ki, sav zaten yanlıştır, hayatını kör bir inanca vakfetmek ile aklını özgür kullanmak arasında dağlar kadar fark vardır. Ayrıca, bu yaklaşım, etik de değildir, çünkü, inancı çıkara bağlamış olur.

İnan gitsin! Doğrusu, tanrıya inanmanın romantik bir tarafı vardır. Edebiyatı ve şiirselliği de vardır; aynı şeye itaat edenlerin, birbirlerine karşı, bu itaat ettikleri şeye bağlılıklarından gelen özel bir empati ve sempatiden kaynaklanan kaderdaşlık yoldaşlık müritlik yumuşaklığı vardır. Bu da romantik bir şeydir, itaat ettikleri şeyi överken, nasıl da yumuşuyorlardır.

Bütün bunlar tabi, yani inancın, insan psikolojisinden kaynaklanan, şu ya da bu nedenle, bir yerinin olduğu savları, 'ee kim yarattı öyleyse', şeklindeki sorunun totolojik yanılsamasının yanlışlığını ortadan kaldırmaz.

Gelelim bizim soruya, toplumsal değişimlerin kökeninde yatan nedir diye sormayı olanaklı kılacak olan nedir?
Düşünceyi zorlarsak, o olanağı yaratan şeyin olanağı nedir diye sormaya da devam edebiliriz.

Bunları bir kenara bırakırsak şöyle bir teori olabilir mi acaba: Mesela derelerde balıklarla beslenen kuşların bacakları hep uzundur. Bunu toplumsal dönüşüm kabul edersek.. şöyle bir evrimsel süreç gelişmiş olmalıdır. Bu kuşların bacaklarının uzun olması, genelde bu sularda, minimal düzeyde, uzun bacaklı olan kuşların, çok daha rahat beslendikleri ve bu nedenle hayatta kaldıkları ve bu nedenle de, bunlardan devam eden nesilin genetiğinin devam ettiği yolunda olabilir. Yani, hep, minimal düzeyde daha uzun olanların genetiği yeni nesillere aktarılmıştır, böylece o sularda barınan kuşların bacak boyları zamanla uzamıştır. Başlagınçta bacakları kısa olanlar ise, ya o hayvan türünden ayıklanmışlardır, yok olmuşlardır yani, ya da başka besin kaynaklarına yönelerek, örneğin ağaçlara yönelerek, ağaçlarda başarılı olacak minimal özelliklere sahip havyanların genetiği yolunda evrimlerini sürdürmüşlerdir.

Toplumla analoji yaparsak, ne akılsal adalet, ne de tanrısal bir adalet ve düzen vardır. İnsanlar, başka insanları en iyi haklayacak minimal özellikteki insanların genetiği yolunda ilerliyor olabilir. Çünkü, güç denilence, aklımıza yok etmek, egemen olmak geliyor. Nitekim, binlerce yıldır insanoğlu var, ama şu an, dünyanın içine eden, ve belki insanoğlunu ortadan kaldıracak bir üretim sistemini baştacı ediyoruz. Bunun adı kapitalizm. Zaten entropi denen bir şey var. Bu toplum için de geçerlidir. Sonuç olarak, toplumsal değişimlerin altında doğanın bir kendiliğindenlik dengesi olsa bile bunun da görünüşte bir tırnak içinde adaleti varsa da, nesnel anlamda, mutlak, ya da akılsal ya da kozmik bir adalet olduğu söylenemez. Dünya güçlünün işine geldiği gibi yürümektedir. Toplumsal değişimin temelinde yatan da, temelini kazan da budur.


 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..