Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '10

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Tüketim insanı

Tüketim insanı
 

alıntı


Böyle gidersek küresel ısınma sonucu felaketlerin 'ağa babasını' yaşayacağız; hem de çok yakında. Ben değil, bilimsel çözümleme yapabilen insanlar söylüyorlar. Tek çözüm yaşam tarzımızı değiştirmek...

Yani medeniyetin ölçüsü sandığımız sınırsız üretim ve tüketim ilişkilerimizi gözden geçirip dünyanın doğal evrim ritmini bozmayacak biçimde düzenleyip işletmemiz gerekiyor...

Yani, insan emeğinin ürünleri doğal yaşam döngüsünü tahrip edici değil, koruyucu olmalıdır...

Yani, insan artık sırf sahip olmak ve tüketmek için yaşamayı terk etmeli, doğal yenilenme döngüsüyle uyumlu ve ona yardımcı bir yaşam tarzı benimsemeli ki geleceğini terk etmek zorunda kalmasın...

Yani, modası geçse bile çevreci ürünleri tükeninceye kadar kullanmaya özen gösteren kimse, dünyanın bozulmakta olan doğal dengelerinden sorumlu olmayacaktır... Peki kim ve ne denetleyecek bu sorumluluğu? Hiç!! Sadece vicdan… Yani, yaşam tarzımızı doğal yenileşim döngüsüne uyarlayabilirsek kıyamet bizim elimizden kopmayacak. Bu yüzden ahrette Tanrı’ya Üstün Hizmet Gökkuşağı Madalyası almış bir cennetlik olmanın gururuyla meleklere hava basabileceğiz…

Dünyayı geçtim, insan evreni kafasının içine sığdırmak ister. Ancak maddenin evrilen gerçekliğiyle yaşayabilmek için her şeyi anlamaya da gerek yoktur aslında. Sezgisel sağduyu bile yeterlidir; kendi var-oluş gerçekliğimizin sadece dünyanın canına ait olduğunu sezinlemek bile yeterlidir...

Bu yılı ve önümüzdeki yılları doğaya yardımcı olarak geçirmenizi dilerim.
Mutlu yılların çoğalarak sürmesi için cenneti lütfen yeryüzüne çıkaralım…


PARAM VAR AMA -(canımın çektiği gibi)- TÜKETMEYE HAKKIM YOK!

TOPRAK DEDE (Hayrettin KARACA)

Kırmızı süveteri yıkanmaktan terelmiş olmasına rağmen hâlâ üzerinde; ayakkabısı da pençe yamalı. Sökük paltosunu, pantolonunu tamir ettirip, gömleklerinin yakalarını ters-yüz ettirip yıllardır giyiyor. 10 yıldır hiçbir üst baş almamış kendine. Vaktiyle, beğenilme arzusuyla alıp da dolabına doldurduklarını giyiyor.

Karaca markasının isim babası, TEMA Vakfı'nın kurucusu Hayrettin Karaca, "param var ama tüketmeye hakkım yok" diyerek “al ve hemen tüketip yok et” diyen tüketim ekonomisine açtığı savaşla gurur duyuyor.

OLAN OLMAYANA VERMELİ

Dünyada tüm insanları doyuracak kadar yiyecek olduğunu ama gözü aç olanları doyuracak kadar hiçbir şey olmadığını söyleyen Karaca, Türkiye'de bir zamanlar fakirleri aç bırakmayan toplumsal kültürün nasıl yok olduğunu hüzünlenerek anlatıyor. “Televole kültürünün karşısında birtakım paylaşım değerleri yok olmuştur. Toplumsallığının gereği olarak varlıklı insanın vicdani görev olarak üstlendiği paylaşım kültürü bugün devletten talep edilir oldu” demektedir Hayrettin Karaca. (Tabi bence, bu talep edilen devlet ve hukuk sistematiği eskisinden daha adil ve yaygın bir paylaşım sonucunu da getirmiştir. En azından kula kul olma duygusunu ortadan kaldırıcı etkisi bile övülmeye değer)

Karaca, çocukluk günlerinin "komşuyu aç bırakmayan" kültürünü yeniden dirilterek, açlıkla savaşılabileceğine inanmaktadır. (Tabi bence, bu varlık paylaşımı kültürünün dernek ve vakıflarla kurumsallaşması bireysel paylaşım çabasından daha etkili olacaktır. Ancak bireye sade fakat yeterli tüketim miktarıyla yaşamayı bir mutluluk kültürü olarak benimsetemedikçe kurumsallaşan paylaşım kültürü özellikle de madde paylaşım kaynaklarından yoksun kalabilir. Çünkü sonuçta paylaşılacak şeyi sağlayacak olan tabandaki bireysel çabanın elde ettiği artı ürünlerdir. Bu yüzden sadelik içinde yaşamayı, ve eldeki fazlayı paylaşmayı erdemden sayan bir kültürü onurlandıran eğitim ve toplumsal yaşam sistemlerini geliştirip sahiplenmeliyiz)

"Dünya ikiye bölünmüş artık. Gözü açlar ve karnı açlar". (İşte o gözü açları doyurmaya çalışmaktayız hep birlikte. Bir araba alıp onu bakım ve onarımla on beş yirmi yıl kullanmayı erdemden saymıyoruz. Son çıkan modeli satın almayı toplumsal bir düzey yükselmesi sanıyoruz)

“En büyük acımız geri getiremediğimiz o paylaşımlı komşuluk kültürümüzdür." diyen Karaca, şunları anlatmakta:

"Ben bir kasaba çocuğuyum. Varlıklı bir ailenin çocuğuydum. Ama herkes eşit şartlarda oynardı sokakta. Bütün çocuklar gibi ben de yalınayak oynardım. Akşam olduğu zaman annem seslenirdi, elime bir kap sıcak yemek tutuşturup, kulağıma eğilir, fısıldayarak, 'Komşu anneye götür' derdi. Etrafımızda bizi duyacak kimse yoktu, fakat bu bana verilen, 'Aman kimse görmesin, kimse duymasın Hayrettin' uyarısıydı. Komşu annenin yağını, odununu kimler alır da getirirdi, kimseler bilmezdi; bilseler de konuşmazlardı.

Paylaşma düzeni vardı; o bir toplumsal dayanışma kültürüydü. Savaştan çıkmış bir Türkiye'de fakir çoktu, ama 'açım' diyen yoktu. Oradan aldım ben bu paylaşım kültürünü. Kaybolan budur, giden budur. Ama Anadolu'yu gezerken görüyorum ki, bu değerleri hala yaşatanlar var." (Bence de, bu kültürü yaşatmak, paylaşılacak varlığını çoğaltmak için, sade yaşamak ve olası en az tüketimle yaşamak gerekir)

UTANIYORUM...

"Akmerkez'in önünden geçmeye utanıyorum, nedir bu ışıklar, bu rezalet!!
Bayram demek, Yılbaşı demek, Anneler Günü, Sevgililer Günü gibi çakma özel günlerle birlikte hemen her gün, 'Al, tüket, yok et, yaşamı mahvet' demek oldu. O yüzden bu delik kazağı gururla taşıyorum üzerimde. Küresel tüketim ekonomisi insanları kullanıyor. Ama bakın beni kullanamıyor, çünkü izin vermiyorum. Çok da mutluyum. Bunu elimden hiç bir güç alamaz. İnanç her şeyi halleder"…. Böyle diyor sevgili Hayrettin Karaca.

"Açlıktan ölen her çocuğun katil milletleri vardır" diyen Karaca, ihtiyacından çok tüketerek sınıf atlamaya çalışanları suçladı. Karaca, "Bugünkü tüketim iki katına çıktığı gün, belki dünyada yaşanılabilecek yer kalmayacak. Bir Amerikalı çocuk doğduğunda 30 az gelişmiş ülke çocuğuna yetecek kadar dünya nimeti tüketmeye başlıyor.”, diyerek dünyanın düştüğü rezil durumu gözler önüne seriyor. (Yanlış algılamayla bir ABD düşmanlığına neden olmasın diye araya giriyorum: ABD doğumlu olmak değil tabi ki kusur. Asıl kusur ABD gibi tüketime dayalı ekonomik büyüme modelini toplumsal yaşam kültürüne dönüştüren politikaları benimseyen milletlerindir, insanlarındır. Oysa istediği kadar üretmeyi çalışkanlıktan, fakat yeteri kadar tüketmeyi erdemli bir mutluluktan sayan bireylerin saygın tutulduğu bir toplumsallık kültürü de olabilir sanıyorum)

TV SEYRETMİYOR...

Cep telefonu kullanmadığını, 5 yıldır TV izlemediğini belirten Karaca
şöyle devam etmekte:

"Okumakla mükellefim. Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu var. Malını mülkünü verirsin orada biter sanma borcun. Mesela Yalova'daki botanik bahçemi vakıf yaptım ama borcum bitmedi topluma. Şimdi borcumu bilgi sahibi olarak ve bunu aktararak ödüyorum. Okumak ibadettir. Okumamak Cumhuriyet’e ihanettir."

(Okumaya devam. Ancak Karaca Dede biraz aşırı gitmiş bana kalırsa. Televizyon seyredilebilir; bilgisayar ve cep telefonu da kullanılabilir. Bütün mesele neyin ne için ve ne kadar kullanılacağının ölçüsünü kaçırmamaktır. Bu anlayışla kullanılan kredi kartları bile çok çevreci bir araç olabilmektedir. Veresiye defterleri, çek senet yaprakları, sözleşme tutanakları, ödeme tutanakları ve para yerine kullanıldığında eskitilmeyen kâğıt paraları bir düşünün… Ne çok ağaç ederler di mi?)

Oğlunu, eşini ve annesini kaybeden Hayrettin Karaca, "acılar karşısında
isyan ederek bir köşeye çekilmekle hiçbir şey düzelmez. (Bence de bu hayata ihanettir) Ben acıyı da, mutluluğu da kabulleniyorum. Ama acılar hafızadan hiç çıkmıyor" diyerek hüzünleniyor.

185 MİLYON AFRİKALI HER GÜN AÇLIK ÇEKEREK YAŞIYOR...

Dünyanın durumunu değerlendiren Karaca şu yorumlarda bulunuyor:

"Birleşmiş Milletler 2004 Kalkınma Raporu'na göre, Afrika'da 323 milyon
insan günde 1 dolardan az bir gelirle geçimini sağlıyor. Temiz su
kaynağından yoksun 273 milyon kişi bulunmakta. İlkokul çağında okula
gidemeyen 44 milyon çocuk var. Yetersiz beslenmeden kaynaklanan ölüm riski altında yaşayan Afrikalıların sayısı 185 milyon. Her yıl beş yaşın altında ortalama beş milyon çocuk açlıktan ölüyor. Zengin ülkeler yıllık gelirlerinden yüzde 0, 7'sini kurtarma amaçlı projelere yönlendirseler bu sorunların hepsi ortadan kalkabilir."

"BİR" ÇOK GÜÇLÜDÜR

"Benim de vardı 40 tane kravatım. O zaman 30 yaşındaydım. Ben de tükettim, ama bilerek yapmadım bunu." diyen Karaca, "Artık farkına vardım; ne zamandır alışveriş yapmadığımı hatırlamıyorum bile; kendime sadece kitap alıyorum. Nedir benim ihtiyacım? Doymak, sağlıklı olmak, barınmak, (ve bilgi kuşanmak tabi ki); bunun dışında hiçbir şey tüketmeye hakkım yok. Gömleklerim var, yakası çevrilmiştir, ayakkabılarıma bakarsanız, altı pençelidir. Dokuz senedir bu pantolonu giyerim, paltomda küçük bir yırtık bile vardır da idare eder diyorum.

Param var ama tüketmeye hakkım yok!
"BİR" çok güçlüdür.
Herşey "bir" ile başlar. Bir yoksa iki olmaz.”

(“Bir varsa eğer, ikinci ancak elde edim koşullarının uygunsuzluğundan dolayı yedek olsun diye alınır. Bir” varsa, ve ben o “bir”i ihtiyaç duyduğumda elde edebilir durumdaysam, “bir” kullanılamaz oluncaya kadar benim tüketebileceğim her şeydir artık… Şimdi bu tüketim ilkesiyle yaşamaya başlamış BİRİ çıkarsa eğer, o biri çok güçlüdür, çünkü dünyanın canını kurtarmaya azmetmiştir…)

BİR ALYANS İÇİN 3 TON ZEHİRLİ ATIK

TEMA Vakfı Yayınları'ndan çıkan "Dünyanın Durumu 2004" raporlarını yorumlayan Karaca şu tespitlerini aktarıyordu:

a.. Dünyada makyaj malzemesi için yapılan harcama 18 milyar dolar.
Dünyadaki tüm kadınların üreme sağlığı için gerekli paraysa 12 milyar dolar.

b.. Avrupa ve ABD'de evde beslenen hayvanların mamasına harcanan para 17 milyar dolar. Dünyada açlığın ve yetersiz beslenmenin sona erdirilmesi için gerekli para 19 milyar dolar.
(Tabi gene bence derim ki, hayvanların rızkına da göz dikmiş olmayalım, ama bunca insan açlıktan ölürken hiç olmazsa evcil hayvan tüketiminden vazgeçmeli insan. Bunun yerine insan, doğal çevreyi koruma ve sokak hayvanlarını koruyup kısırlaştırma çalışmalarına maddi ve manevi destek vermeli diyor gariban vicdanım; eğer artan kısmı da dünyanın aç insanlarıyla paylaşmayı bir vicdan kültürü yapabilirsek ne mutlu bize…)

c.. Parfüme harcanan para 15 milyar dolar. Evrensel okur-yazarlığın sağlanması için gereken yıllık ek yatırım 5 milyar dolar. (Bana kalırsa çok pahalı olmayan kokuların püskürtmeli olanlarından değil de sürmeli olanlarından kullanmayı bir ihtiyaç tüketiminden saymalıyız. Aksi durumda toplu yaşam ortamları bayat ter kokusuyla çekilmez olabilir)

d.. Deniz seyahatlerine harcanan para 14 milyar dolar. Dünyada herkese temiz içme suyu sağlanması için gerekli para 10 milyar dolar.
(Bence seyahate devam…. Sadece şaşaalı “lüx” yaşam hizmeti almak için değil de, gezmek, tanımak, tanışmak ve bilgilenmek için yapalım)

e.. Avrupa'da dondurmaya harcanan para 11 milyar dolar. Her çocuğun
aşılanması için gerekli miktar 1, 3 milyar dolar.
(Hocam bunu geçelim. Bırakalım herkes ağız tadıyla dondurmasını yesin)

f.. Satışa hazır 1 ton altın elde etmek için 300 bin ton zararlı atık üretilir. Başka bir deyişle altın bir alyans için ortaya çıkan atık miktarı 3 tondur. Bu atıkların çoğu siyanür ve kimyasal maddeler içerir.

(Bak bu en gereksiz olmasına rağmen, en zor vazgeçilebilecek bir tüketim; çünkü bu, diğer tüketim tutkularının anası gibi bir şey. Altın her şeyle değiştirilebilecek bir servet olduğundan insanın bundan vazgeçmesi çok sağlam bir sade yaşam ve sağlıklı çevre bilinci edinmesiyle olasıdır. Bu da yatırım eğitimleriyle olabilir bir şeydir sanıyorum. Eğitimle birlikte altının yerine konabilecek daha temiz servetler sunulmalıdır. Sigorta, altın hesapları, üretim ortaklıkları gibi… Böylece hiç olmazsa altına sahip olmanın bireysel tutkusu biraz olsun kırılabilir. Sanayi tabi ki altından vazgeçmeyecektir. Ancak altına bireysel talep kırıldı mı, altın üretiminin daha temiz yöntemlerle yapılması demokratik baskı ile sağlanabilir bir umuda dönüşecektir)

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..