Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Turgut Özal’dan Abdullah Gül’e Kürt sorununa çözüm önerenlerin başına gelenler..

Turgut Özal’dan Abdullah Gül’e Kürt sorununa çözüm önerenlerin başına gelenler..
 

Haslet Soyöz-Milliyet


1992 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal Güneydoğu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kaya Toperi ve başyaveri kurmay Albay Arslan Güner’e 10 sayfalık bir Kürt Raporu hazırlattı.

Özal raporu 13 Mart 1992 tarihli MGK’da gündeme getirdi ve af dahil siyasi-sosyal çözümlere değindi.

Aynı günlerde ilginç bir biçimde şiddet eylemleri had sayfaya vardı.

PKK bir yerden düğmeye basılmış gibi devletin en tepesinde af, siyasi-sosyal çözüm konuşulduğu bir dönemde bu konuşmaları provoke edercesine eylemlerine hız verdi.

1992 Nevruz’unda bölge halkını “kitlesel ayaklanma” çağrısı ile kışkırttı ve Mart. 1992’de tarihin en kanlı Nevruz’unu yaşadık. İki günde resmi kayıtlara göre 57, sivil toplum kuruluşlarına göre 113 kişi hayatını kaybetti.

Turgut Özal o günlerde ANAP Milletvekili Adnan Kahveci’ye de aynı konuda rapor hazırlaması için görev verdi. Adnan Kahveci bir süre Güneydoğu’da inceleme yaptı ve “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?” başlıklı raporunu Mayıs 1992’da Turgut Özal’a sundu.

Adnan Kahveci raporunda diyordu ki:

“Askeri çözümle ülke çözüme ulaştırılamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Çözüm için cesur sişasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek Kürtlerin siyasal hakları verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de ortadan kaldıracaktır.”

Cumhurbaşkanı Özal Kürt sorununu çözmek için uğraştıkça nedense şiddet eylemleri artıyordu.

Adnan Kahveci’nin raporu 27 Ağustos 1992 tarihli MGK’da tartışıldı ve Özal GAP Televizyounda Kürtçe yayın yapılmasını istemişti.

Ve ardından Türkiye’de derin bir el PKK aracılığıyla bazen bölge halkını kurşuna dizerek bazen güvenlik güçlerine saldırarak Kürt – Türk çatışmasını sağlayacak kanlı eylemleri dozunu arttıracaktı.

11 Haziran: Bitlis Tatvan’da Köy minibüsü durduruldu minibüs kurşuna dizildi, 13 köylü öldü…

27 Haziran: Silvan Yol aç Köyü Cami cemaati kurşuna dizildi..10 köylü öldü..

18 Ağustos: Şırnak’da olaylar çıktı. İçişleri bakanı İsmet Sezgin olayı “300 PKK’lı şehri bastı” diyerek duyurdu. 3 gün süren olaylarda şehir harabeye döndü. Ölü ve yaralıların kesin rakamı hala bilinmiyor.

5 Eylül: Bingöl Genç karayolunda araçtan indirilen 7 kişi öldürüldü.

13 Eylül: Şemdinli’de Jandarma Karakolu basıldı, 15 er şehit oldu..

15 Eylül: Batman Kozluk ilçesi köy minibüsü bombalandı, 10 köylü öldü..

29 Eylül: Irak sınırındaki Derecik karakolu basıldı 27 askerimiz şehit oldu..

1 Ekim: Bitlis’in Cevizdalı köyünde 30 kişi öldürüldü…

20 Ekim: 72 yaşındaki Kürt yazar Musa Anter Diyarbakır’da öldürüldü…

Ve bu olaylar sonunda Silahlı Kuvvetler Peşmergelerle birlikte Hakurk operasyonunu başlattı. İlk defa peşmergelerle ortak harekat yapılıyordu.

Ardından Bingöl ve Diyarbakır’da PKK kampları havadan bombalandı. 150 PKK lının öldüğü açıklandı.

24 Ocak 1993 PKK-Devlet ilişkisini inceleyen bir kitap hazırlığındaki Gazeteci Uğur Mumcu evinin önünde öldürüldü.

28 Ocak: İş adamı Jak Kamhi’ye suikast düzenlendi.

5 Şubat: ”Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez” isimli raporu hazırlayan Adnan Kahveci şüpheli bir trafik kaza geçirdi ve eşiyle birlikte vefat etti.

17 Şubat: Jandarma Genel Komutanı Org.Eşref Bitlis’in helikopteri Ankara yakınında düştü. Helikopterdekilerden kurtulan olmadı. Eşref Bitlis vefatından bir hafta önce Suriye, İran ve Irak dışişleri bakanlarıyla PKK’nın bitirilmesi için görüşmeler yapmıştı…

17 Nisan: Cumhurbaşkanı Turgut Özal sabah saatlerinde kalp yetmezliği sebebiyle vefat etti…. Özal ölümünden iki ay önce Başbakan Süleyman Demirel’e Kürt sorununun çözümüne dair önerileri içeren bir mektup göndermiş, mektubunda çözüme yönelik siyasi-sosyal önerilerini sıralamıştı.. Turgut Özal’ın ölümü hala tartışılmaya devam ediyor ve çoğu kimse bunun bir suikast olduğuna inanıyor.

16 Mayıs: Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi.

24 Mayıs: Bakanlar Kurulu 25 Mayıs’ta af gündemiyle toplanacaktı.Ama ö gün Bingöl’de terhis olan 33 er şehit edildi. Erler silahsız ve korumasız sivil bir araçla yola çıkarılmıştı. PKK’nın bu durumu önceden istihbarat aldığı o gün de söylenmişti. Şimdi Ergenekon Davası ile bunun PKK’ya bir gün sonra toplanacak Bakanlar Kurulu’nu provoke etmek için bilgi sızdırıldığı hem canlı tanıkları hem de davadaki belgelerle anlatılmaya devam ediyor.

15 Haziran: Tansu Çiller ilk kadın başbakanımız oldu.

15 Haziran: Bitlis’te 9 vatandaşımız iki köye yapılan roketatar saldırısı ile öldürüldü.

2 Temmuz: Sivas’ta Madımak Oteli ateşe verildi 37 Alevi vatandaşımız yanarak veya dumandan boğularak can verdi.

5 Temmuz: Erzincan’ın Başbağlar Köyü basıldı 33 kişi katledildi. Köy Sünni bir köyümüzdü.

4 Ağustos Bitlis Mutki otobüsü tarandı 15 kişi öldürüldü.

4 Eylül Batman’daki olaylarda DEP Milletvekili Mehmet Sincar ve DEP İl Yöneticisi öldürüldü.

10 Ekim: Başbakan Tansu Çille Viyana’da “İspanya tecrübesinden (Bask Modeli) biz de yararlanacağız” dedi.

11 Ekim: Cumhurbaşkanı Demirel Başbakan Tansu Çiller’i yanıtları “Çözümü İspanya’da arama” dedi.

22 Ekim: Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Tugay komutanlığı bahçesinde alnından vurularak öldürüldü. Başlatılan operasyonda Lice’nin üzeri siyah dumanlarla kaplandı. Lice’yi giriş çıkışlar yasaklandı.

27 Ekim: Lice olayları sonrasında daha önce Kürtçe yayından, Bask modelinden bahseden Başbakan Tansu Çiller şahinleşti ve “Ya bitecek ya bitecek!” dedi.

31 Ekim: Tansu Çiller “Terörün dıştaki ve içteki kaynaklarını kurutacağız” dedi.

3 Kasım: Tansu Çiller “Elimizde PKK’ya yardım eden 60 Kürt işadamının listesi var. Devlet PKK ile olduğu gibi PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir” dedi…(Fatih Öznur-Atatürk’ün Kürtleri)

1990lı yıllarda devletin en tepesindeki Özal’ın öncülüğünde hazırlanan Kürt sorununa çözüm raporları ve çözüm önerileri PKK’yı veya arkasındaki güçleri daha da azdırıyordu.

Tabii ki etki tepki gereği devlet ve kamuoyu bu durumda daha hassaslaşıyor ve sertleşiyordu.

1990 lı yıllarda Cumhurbaşkanı Turgut Özal çözüm için çaba sarf ederken Başbakan daha sonra 27 Şubat 1997 askeri müdahalesinin organizatörü statükocu Süleyman Demirel’di.. Türk silahlı Kuvvetleri ise demokratikleşme ve siyasi çözümden çok uzaklardaydı. Yani devletin üst kurumlarında bu konuda kararlı bir uyum yoktu.

19 yılda Türkiye’de çok şeyler değişti.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Herkes işin çok daha farkında. Önce böyle bir çalışma anlayışının olması lazımdı. Devletin içinde herkes birbiriyle daha açık seçik konuşuyor. Herkes derken asker, sivil, istihbarat hepsi için söylüyorum. Böyle bir ortamda iyi şeyler olur” diyerek Kürt sorununun çözümü için ilk defa devletin kurumlarında anlayış, kararlılık, uyum ve işbirliğinden bahsedebiliyordu.

Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Başbakan, İstihbarat Başkanı Kürt sorunu için çözüm adımı attıkça ve kamuoyundaki konsensüs desteği alınca “çözümsüzlük taraftarı” çevrelerin sürece katkı sunmak yerine provoke edici açıklamalara başladıklarını görüyoruz.

Özal bu yönde çalışma başlatınca derin eller ve PKK eylemleri arttırmış garip baskınlar ve cinayetler toplumu iyice germişti.

Şimdi geçtiğimiz yıl PKK’ya indirilen ağır darbeler ile örgüt eski eylem gücünden uzakta ve ülkede kargaşa uzmanı Ergenekon Terör Örgütü davası kakarlılıkla devam ediyor.Bir kısım Ergenekoncu içerde dışarıdakiler ise bu dava ile sindirilmiş durumda.

Bu önemli bir avantaj.

Ancak derin bir el derin bir refleks boş durmuyor.

Abdullah Gül hakkında hemen seçilmesinden sonra iki yıldır bekletilen dosya açıklama sonrası açılarak aklı başındaki bütün hukukçuların garipsediği biçimde Cumhurbaşkanının yargılanmasına karar verildi.

DTP her nedense devletin tepesinde olumlu adımlar atılınca çözüm sürecini provoke eden, tahrik edici sert ve garip açıklamalar yapmaya başladı.

Kürt sorunundan beslenen DTP kendi işlevini kaybedeceği ve sorun çözüldüğünde boşluğa düşeceğini zannediyor.

Kürt sorunu yoksa “kimlik siyaseti” yapan partilere ne gerek var?

Bu noktada MHP lideri Devlet bahçelinin açıklaması da ilginç.Bahçeli sorunu çözme önerilerini “hainlik” olarak niteledi. ”Çözüm diye bize hangi ihanet projesini onaylatacaksınız” diyerek çözüm önermek yerine konuşulmasını bile “ihanet” oyarak niteleyip çözümsüzlük isteyenlerin safına katılması garip değil mi?

Kürt sorunu hem Türkler hem Kürtler yani bütün vatandaşlarımız için siyasal-sosyal-kültürel hakların tanınmasıyla yani demokratikleşmeyle, gerçek bir hukuk devleti niteliği kazanmakla, özgür bir toplum olmakla çözümlenecek.

Türkiye’nin evrensel insan hak ve özgürlüklerine sahip, demokratik, özgür bir hukuk devleti olmasını istemeyen statükocu elitlere, etnik siyaset ile ayakta duran siyasilere, ülkenin kavga/kargaşa içinde olmasından güç devşiren Ergenekonculara rağmen cumhurbaşkanı, başbakan, Genelkurmay başkanı, İstihbarat başkanı her türlü desteği hak etmektedir.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..