Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Üçüncü boyutta aşk

Üçüncü boyutta aşk
 

Kapı çaldı.

Heyecanla kapıyı açmaya yöneldi.

Bir an tereddüt etti, kapıyı biraz daha geç mi açsaydı? Evet, birkaç saniye daha geç. . . Açtı.

-Hoş geldin, dedi, heyecanını gizleyerek, gözlerinin içi gülerek.

Daha önce resmini gördüğü, günlerce sohbet ettiği erkeğin, kanlı canlı hali karşısındaydı. Yüzüne baktı kısa bir süre. Daha uzun bakmaya çekindi, içinden geçebilecek aykırı hisleri de engelleyerek.

Buyur etti içeri.

Soğuk şehirden onun için gelen bu beden, sıcağı hesaba katmıştı katmasına ama. . .

Genç kadın;

-Su?

Dedi, sıcak havanın kabahatini örtmek için sanki. . .

Daha cevabını almadan bir bardak su tutuşturmuştu misafirinin eline.

Pencereleri olan dört duvarla sabitlenmiş iki kişilik bir buluşma yaşanıyordu. Köşegen bilgisayarın köşegen penceresindeki iletişimden başka. . . Gönül gözündeki geniş görüş alanının sunduğu kimliklerden başka. . . Üç boyutlu bir buluşma. . . Sahici bir buluşma yaşanıyordu.

Elleri boştu ikisinin de. Kadın düşünüyordu. Bir klavye olmalıydı, yazmalıydı içinden geçen her şeyi. Konuşmuyorlardı. Bir baskı vardı içinde, sıkıştırıyordu kalbini. Biraz şaşkın, biraz heyecanlı. . Biraz hayal kırıklığı ve biraz umut. . . Hepsi de aynı anda. Hangi birine öncelik verecekti. Off zamana ihtiyacı vardı, biraz yalnız kalmalıydı.

-Hava sıcak, dedi biri, diğer onayladı. Havadan ve sudan konuşuyorlardı. Umulanların tersine. . .

-Acıkmışsındır. Kahvaltı hazırlayayım, dedi ev sahibi. Sen misafirsin, misafir kal der gibi. Öte yandan, misafir de misafirliğinden şikayetçi değildi sanki. Ya da heyecanlarını susturuyorlardı zamana güvenerek. Gün onlarındı ya. . .

Kahvaltı ederlerken, komik sayılabilecek basit konulardan konuşuyorlardı. Kahvaltı alışkanlıkları, aile büyüklerinden anılar vs.

Karar vermeleri gerekiyordu. Genç erkek gelmeden önce, yani iki kişi buluşmadan önce birtakım planlar yapmışlardı. Ama günün planı neydi? Herhangi bir karar. . Sanki herhangi birini seçmek mutlu edecekti onları. Bu kararsız hava yok olsundu yeter ki. .

Şehri dolaşıyorlardı. Genö kadın yarım heyecanla yokuş aşağı inerken, eski evleri ve karmaşık sokakları gösterip, erkeğin gördüklerinden heyecan duymasını umudediyordu.

Seçtikleri buydu. Bu kadar paylaşmaktan yana anlaşmışlardı. Daha fazlasını yaşamaya ürkmüşlerdi belki de. . .

Kadın hala heyecanlıydı, yine kıpır kıpırdı içi. İçinden geldiği gibi davranmayacak kadar kısıtlanmış hissediyordu kendini. Ama tanımaya, karşısındaki kişiyi anlamaya çalışıyordu. Çekingenliği bundandı belki de.

Kadın anlamıştı ki; sevmek, aşık olmak seçilecek bir şey değildi. Kendiliğinden gelişmeliydi. Bir boyut sevme kanallarını açık tutuyorken, davetkar olabiliyorken; bir başka boyut buna engel oluyordu demek ki. Öyle olmasaydı, iki kişi birbirini bulmuşken nasıl da hasret giderirlerdi. . . Doyamazlardı ki birbirlerine. . .

Gün bitiyordu. Yemekten sonra miskin bedenleri otururken; beyinleri gün içinde çarpışan düşüncelerini hazmetmeye çalışıyordu. Karşılıklı önemsiz, sıradan konular konuşuyorlar; kendi kendilerine de derin iç hesaplaşması yapıyorlardı.

Daha güzel geçen akşamlarını hatırladı kadın. Kaslarını germeden rahatça sarfettiği sözleri, sahilde uzanarak geçirdiği sohbetli akşamları. . .

Yataklar hazırdı. İki farklı yatak. . . Daha önceden düşünülmemiş birkaç ayrıntıdan biri. .

Sevmeye ve sevilmeye hazır iki kişi. . . Mutluluğun kapılarını birlikte aralayacaklarını sanırken, mutluluğun kapısında neyi beklediğini bilmeyen iki kişi olarak buldular kendilerini. . .

İki yatak, uykusuz bir gece daha geçirdi, iki genç bedenle. . . Tir tir temizlenmiş çarşaflar da umduğunu bulamamıştı, tanık olamamıştı çarpan kalplere.

Kadın öyle çok sevdiği erkeğe, öyle uzak olmaktan pek de rahatsız olmamıştı. Nasıl olduysa, yıllardır evli, bedenleri birbirinden sıkılmış, aynı evde iki kişilik yalnızlığı seçmiş iki insan olabilmişlerdi bir tek.

Ertesi sabah o çok sevdiği adamı uğurlarken, öyle özlem duyarak el sallıyordu ki. . .

Yıllardır ulaşamadığı ele ulaşmak ister gibi,

Yaşamayı engellediği bir güne hayıflanır gibi,

Bir daha yaşasaydı dünü, daha farklı yaşarmış gibi. . .

Kadın biliyordu ki, seviyordu onu. Seviyordu onu seven, sevindiren ellerini. Kalbinden geçenleri klavyeden ona havale eden ellerini. Ellerine özgür olmasını öğütleyen sıcak kalbini.

Ve özleyecekti onu. Hem de çok. . . Deli gibi. . .

 
Toplam blog
: 68
: 931
Kayıt tarihi
: 30.12.06
 
 

Yazmadan duramaz. Öğrenmeden duramaz. Sevmediği yerde durmaz.   ..