Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

Yargıtay, 27 Mayıs ve egemenliğin sahibi

Yargıtay, 27 Mayıs ve egemenliğin sahibi
 

Egemenlik Milltendir!


Geçtiğimiz hafta Türk Hukuk tarihine çok önemli bir sayfa olarak geçecek gelişmeler yaşandı. Yargıtay Daire Başkanları Kurulu “Yasama ve Yürütme” yi hedef alan sert bir bildiri yayınladı. Bu bildiriyi Danıştay’ın destek bildirirsi takip etti.

Yargıtay, Hukuk ve Ceza Mahkemeleri’nin verdiği kararların yasaya uygunluğunu denetleyen üst Mahkeme..Danıştay ise İdare ve Vergi Mahkemeleri’nin kararlarının yasaya uygunluğunu denetleyen üst Mahkeme’nin ismi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu adına yapılan açıklama önemli çünkü bizzat yasaya uygunluk denetimi yapan hakimlerin bu bildirisi tam anlamıyla yasaya ve hukuka aykırı bir açıklama. Çünkü, Yargıtay Kanununa göre Başkanlar Kurulu’nun görev ve yetkisi Yargıtay Daireleri arasındaki hukuki ihtilafları çözmekten ibaret ve Yargıtay’ı temsil yetkisi de yok. Bu nedenle bu açıklama Yargıtay adına bir anlam ifade etmeyen sadece Yargıtay Daire Başkanlarının kişisel görüşlerini belirten bir açıklamadır.

Bir yargı kurumunda çalışan bir grup hakim bir araya gelip “yasama ve yürütme” erkini alenen hedef alarak eleştiren bir açıklama yapmalarının yasaya uygunluğu da söz konusu olamaz.Örneğin, Balıkesir Hakimleri veya Adalet Komisyonu Başkanları bir araya gelerek böyle bildiri yayınlamaları mümkün mü?

Yargıç’ların Türkiye’nin güncel, tartışmalı, siyasi tarafları olan ve devam etmekte olan dava dosyaları ile ilgili bir “duruş” sergilemesi, Yasama ve Yürütme’yi hedef alan siyasi yorumlarda bulunması bizzat Yargıçlar tarafından Yargı Bağımsızlığı’nın ve Yargıç’ların tarafsızlığının ortadan kaldırılmasıdır.

Yargıçların bir “iddia”nın, bir dava dilekçesinin, iddianamenin yanında yer alarak ona sahip çıkmaları, diğer bir yargı organında devam eden dava hakkında görüş açıklayıp taraf olmaları hukuk devletlerinde görülebilecek şey değildir..

Öyleyse bu Yargıçlar ne yapıyor, ne yapmaya çabalıyor?

Yargı kurumlarının “Yasama ve Yürütme(Hükümet)” ile “EGEMENLİK” kavgasına girerek siyasi “duruş” ortaya koyması çok partili hayata geçilmesi ile başlamasıyla ortaya çıkar aslında.

Millet ile egemenlik güçlerini paylaşmak istemeyen “bürokratik elitler”in Yasama ve Yürütme organlarını serbest oylarıyla milletin ele geçirmesini bir türlü hazmedememişlerdir.

DP 1950 yılında yüzde 53, 1954’de yüzde 55, 1957’de yüzde 48 oy alır..

Bürokratlar, elitler artık seçim kazanamayacaklarını görürler DP’ye oy veren “millet”i “düşükler, kuyruklar” diyerek cahil paryalar olarak aşağılamaya başlarlar.Tıpkı bu günkü gibi..Bu gün “göbeğini kaşıyan adam”, “Dağdaki çobanla benim oyum bir mi”, kenar mahallenin, tarikatların oyu” gibi kavramlar o zihniyetin bugün ortaya koyduğu kavramlar, yaklaşımlardır.

Kendilerine Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi, devletin bekçisi gören, üniformalı, cübbeli, kravatlı bürokratları, CHP’de kümelenen siyasiler, bunlara bağlı aydınlar, sermayedarlar “millet iradesi” ni hor görüp demokrasiyi ilk günden beridir sindirememektedirler. Ama seçim de kazanamayacaklarını anlarlar ve milletin seçtikleri “iktidar olsun ama muktedir olamasın” diye yola çıkarak 1960 Darbesi eliyle egemenlik konusunda antidemokratik bir yapıyı inşa ederler.

1961 Anayasa’sı ile egemenlik milletten, kullanılması TBMM’den alınıp milletle demokratik bağı ve millete karşı sorumluluğu olmayan DPT, Anayasa mahkemesi, yeniden kurulan Danıştay gibi kurumlar vasıtasıyla bürokrasiye devredilmiştir.

Bu noktada AKP’ye bir hatırlatma yapmak isterim..AKP’nin aldığı yüzde 47 oy iktidar olup Hükümet kurmayı sağlar ama “muktedir” olmayı sağlamaz. Geçmişte yüzde 55 oy dahi DP’ye hükümet kurdurdu ama muktedir olmasını sağlamadığı gibi…

Hukukta “kanunlar kötü de olsa hakimler iyi ise adalet zarar görmez” vecizesi vardır. Gerçekten siyaset ve hukuk alanında uygulamaya esas olan zihniyet Anayasa ve Kanunlardan daha önemlidir.

27 Mayıs darbesi ortamında milletin iktidar olsa bile muktedir olamaması için kurulan Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere ilk defa veya yeniden kurulan kurumlar darbe yandaşı veya tek parti-bürokratik-elit zihniyet sahipleriyle dolduruldu.

Aynı “Balans Ayarı” 1971 yılında, 12.Eylül darbesinde, 28.Şubat sürecinde yapıla geldi.

Yüzde 55 oy alarak iktidar olsa da DP’nin, AP’nin, ANAP’ın, DYP’nin, AKP’nin iktidar olup muktedir olamaması YÖK ile, Anayasa Mahkemesi ile, Yargıtay ile, Genel Kurmay ile, Bürokratlar ile yıldızının bir türlü barışmaması, gerginliklerde karşılıklı taraf olmaları, CHP ise bu kurumlarla iktidarın gerginleşmesine rağmen barışık, paralel çizgide durması 60 yılı geçkin zamandır süre gelen egemenliği millete devretmeme mücadelesidir.

Adnan Menderes’in asılması, Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın, Tansu Çiller’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kurumlar aracılığıyla çeki düzen verilmesi, asılması, hapsedilmesi, iktidardan alaşağı edilmesi, askeri darbeler, askeri muhtıralar, rektörler, Yargıtay, Danıştay muhtıraları, bildirileri hep bu yüzdendir aslında…

Son olarak ortaya getirilen AKP’nin kapatılma davası ve Yargıtay’ın bildirisi hukuki birer metin değildir.

Tamamen siyasaldır…Egemenlik kavgasının sonucu olan belgelerdir.

Bu yüzden Yargıtay Daire Başkanı sıfatları olan Yargıçlar yasaya ve hukuka aykırı olmasına rağmen hukuki argümanlar kullanarak siyasi bir duruş sergilemiş ve iktidara dolayısıyla millete egemenliğin asıl sahibini hatırlatmıştır.

Bu gün AKP’ye yapılan muamele dün DP’ye, AP’ye yapılan muamelenin aynısıdır.

Dün devleti tehlikede kabul ederek üzerine aldığı bir vazife gereği askeri müdahalelerde bulunmak ile sahip oldukları sıfatları hukuki kalıplar ile müdahalede bulunmak aynı amaca yönelik çabalardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibinin askerler olmaması gibi Hukuk Devleti'nde hukuku yargıçlar temsil etmez. Hukuk, kaynağını Anayasadan alan yetkileri kullanan bütün kurumlar tarafından temsil edilir. Yargıçlar hukuku temsil etmezler, bir anlaşmazlık veya hukuk ihlali olduğu zaman hukuku uygularlar.

Buna rağmen Yargıtay hakimleri neden devreye girerek garip bir refleks gösterir?

Önümüzdeki gündem konuları bütün bu söylediklerimiz açısından son derece önemli:

Anayasa Mahkemesi’nde iki önemli dava karar aşamasında..Birisi raportörün “reddedin” dediği Üniversitelerde Türban Yasağının kaldırılmasına dair dava hakkında Haziran ayında karar verilecek…İkincisi AKP’nin kapatılma davası ve Temmuz ayında da bunun sonuçlanması bekleniyor..

Ayrıca iktidar partisi AKP Anayasa taslağı hazırladı..Yine Adalet Bakanlığı Yargı Reforma Taslağı hazırlamış durumda.

Yepyeni bir Anayasa ve köklü bir Yargı Reformu arifesindeyiz…

Çok partili hayatın başlamasından bu yana egemenliği devretmek istemeyen zihniyet açısından türban yasağının kalkması, iktidarları muktedir olmalarını engelleyen sistemin ortadan kaldırılarak sivil, demokrat ve özgürlükçü bir Anayasa’nın ve Yargı Reformunun engellenmesi gerekiyor.

Bu zihniyetin elindeki bütün araçları devreye sokacağı açıktır.

Bu günlerde ortaya çıkarılan gerginlik konularına bu pencereden bakarak yorumlamak daha doğru olacaktır.

Millet iradesinin tecelli ettiği yer olan TBMM’ye ve Yasama organındaki çoğunluğa sahip ve aynı zamanda Yürütme’nin başı Hükümete düşen görev acil bir biçimde hazırladıkları yeni Anayasa’yı yürürlüğe sokmaktır.

Adalet Bakanı’nın ise bu arada hızlı bir biçimde Yargı Reformunu Meclise sevk ederek kabulünü sağlaması elzemdir.

AKP demokratikleşme ve reformlar konusunda ürkek davrandıkça, geciktikçe daha büyük dirençlerle, daha büyük gerginliklerle ve engellerle karşılaşacaktır.

Bu egemenlik mücadelesinin ortaya getirdiği gerginlikler Türkiye’ye büyük zarar vermiştir ve zarar vermeye devam etmektedir. Bu itibarla Türkiye bir an önce demokratikleşmek zorundadır. Çünkü, her kurumun kendi görevini yaptığı kendi yetkilerini kullandığı demokratik bir devlet olmaktan başka çaremiz yok.

Tayip Erdoğan’ın, AKP’nin ve Türkiye’nin tek şansı ve çıkar yolu, kapatma davalarına, bildirilere aldırmaksızın hızla reformları hayata geçirerek demokratik devletin bütün unsurlarına sahip olmaktır. İdeolojik devletten demokratik devlete geçemediğimiz sürece Türkiye’ye ayak bağı olan egemenlik mücadelelerinin yansıması olan gerginliklerle zaman, kaynak ve güç kaybetmeye devam ederiz.

AKP “Demokratikleşme ve Özgürlükler” konusunda milletin verdiği güce ve desteğe rağmen son derece ihmalci davranmıştır ve hala aynı gevşekliğe devam etmektedir. Ayağının tökezlemesi bu yüzdendir.

AKP kendi hayatiyetini devam ettirebilmesi ve Türkiye’yi aydınlık bir geleceği taşıyabilmesi için Yargıtay’a, Rektörlere, CHP’ye laf yetiştirmek yerine demokratikleşmek için gecesini gündüzüne birleştirerek çok hızlı hareket etmelidir.

Cumhuriyet'in saltanat merkezlerinin marijinalliğine ve milletten destek görmemesine rağmen hala etkin olması kabul edilebilir şey değildir...

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..