Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Yaş 27, hayat bileklerime dek dayanmış...

Yaş 27, hayat bileklerime dek dayanmış...
 

27 güzel bir sayıdır... Ölmek için yakışıklı, yaşamak için en tehlikeli yaştır... Hayat gelir bileklerinize dek dayanır. Siz de bakarsınız yaralı bir hayatı yüklenen bileklerinize.

Rock dinleyenler bilirler, 27 yaşında Janis Joplin, Jimi Hendrix, Jim Morrison, Kurt Cobain ve nice rock gitaristi hayatını kaybetmiştir ki, bu da pek çok dileyici de "sıra bende mi yoksa?" duygusu uyandırmıştır.

Megadeth, "A Tout Le Monde" adlı şarkısında bu yaşın duygularını çok iyi yansıtmıştır:

Neredeydim, hatırlamıyorum
yaşamın bir oyun olduğunu farkettim
ne kadar ciddiye aldıysam
o kadar zorlaştı kuralları

Bedelimin ne olduğunu bilemedim
yaşamım gözlerimin önünden geçerken
gördüm ki çok az sey başarabilmişim
esirgenmiş tüm istediklerim.

Bunları okurken, bilin ki dostlarım
sizinle kalmayı çok isterdim
lütfen gülümseyin beni düşündüğünüzde
giden sadece bedenim.

Tüm dünya!
tüm dostalarım
sizi seviyorum
ama gitmeliyim

Bunlar son sözlerim
sonuna kadar söyleyeceğim
ve bu sözler, beni özgür kılacaklar.

Eğer kalbim yaşıyor olsaydı,
biliyorum, kesinlikle kırılırdı
ve tüm hatıralarım sizinle kaldı
başka söyleyecek söz kalmadı.

Devam etmek basit bir şeydir
arkada bırakılanlardır zor olan
bilirsin ki uyuyanlar acı duymaz
yaşayanlardır korkan!...

"A tout le Monde", intihara teşvik eden şarkılar içinde gösterilir. Ama o da Lermontov'un “Zamanımızın Bir Kahramanı.”nda olduğu gibi bir şarkı kahraman... Roman iyi ya da kötü bir şekilde her şeyle yüzleşmeye hazır Paçorin’in hikayesini konu alır. Üstelik bütün bunlara Lermontov’un kendisi de dahildir. Çünkü Lermontov bir düello sonucu öldüğünde yalnızca 27 yaşındadır. Ama daha o yaşta Rus edebiyatının önemli isimleri arasına girmiştir.

27, rockçıların giderek hüzünlü bir efseneye döndüğü bir çağda, erken yaşta gelen şöhret, inişli çıkışlı, hayran olunan ama kimsenin anlamadığı, kısaca virajı bol hayatların sayısıdır... Sonrasında gırla aşk kırıkları, kavgalar, alkol ve uyuşturucu...

Bol virajlı hayatların keşkesi, hesaplaşması, savruluşu çoktur. İbre 160'dan 200 km'ye çıkarken, ayağınız gaz pedalını köklerken, dağın bir yanı uçurumlu yollarında savrularak ilerlersiniz...

Sanki ayağınızın altında çiğnediğiniz gaz pedalı değil de, kendi hayatınızdır.

Tam alacaksınızdır o virajı da, ama kimbilir belki de son virajınız olacaktır. Guns N Roses'ın "Don't Cry" klbindeki Slash gibi, kırmızı Mustang'in içinde, sevdiğinizle içine yuvarlandığınız uçurum, son manzaranızdır...

Belki dönersiniz o virajı da... Yalnayak koşmak istersiniz ama birşeyler tutar sizi.

Üniversite bitmiş, askerlik atlatılmış, iş ararsınız... Ya da bir rock barda çalarsınız da hayat gittikçe içtiğiniz şaraplar gibi ucuzlamaktadır.

"Şimdi ne yapmalıyım, nereden başlamalıyım?" sorusunun surata bir Osmanlı şamarı gibi indiği yaştır 27...

Bundan önce olanların sonu, bundan sonra olacakların başlangıcı arasındaki o uzun köprüdür. Köprüden atlayabilirsiniz de, yolunuza devam da edebilirsiniz...

Artık o eski "ben" yoktur içinizde, yepyeni bir benle başbaşasınızdır. Şöhret olmasanız da, bir yanınız huzur, bir yanınız serüven arar.

Bir yanınız metropol gürültüleri içinde Pearl Jam'den "Life Wasted" şarkısını söyler durur, bir yanınız küçük bir yaz kasabasına çekilip dalgaların ve kumun sesini dinleyerek yalnızca uzanmak...

Geceleri uyku tutmaz, yapacağınız hataları yapmışsınızdır. Bazen aynı hatayı üst üste hem de... Ama bu hatalardan ders çıkarma" sözü size öyle klişe gelmiştir ki, her derdin bir şifası olduğunu, her engelin sizi geliştirmek için bir fırsat olduğunu gözden kaçırmışsınızdır.

Eğer 27 yaşındaysanız, sonunda yaşamın bir oyun olduğunu ve siz ciddiye aldıkça kurallarının da zorlaştığını farkedersiniz. Bir yandan kurallar zorlaşıp üstünüze üstünüze gelir, bir yandan da bunları aşsanız da hayatı olduğu gibi kabul etmeniz gerektiğini anlarsınız artık.

Ne kadar çok şey varsa hayatınızda, o kadar çok vurur şakağınıza. "Al beni" der "al, şakağına daya!"...

Bedelenin ne olduğunu bilemeden, yaşamınız gözlerinizin önünden geçerken, hayallerinizin gerçekten koca bir hayalden, bir "hiç"ten fazlası olmadığını anlarsınız. Nerede olduğunuzu bilmeden, hatırlamadan... Ne gelecekse gelsin, siz şimdilik buraya kadar gelmişsinizdir.

Geriye dönüp baktığınızda yapmış olduklarınızın ne denli az, yapmak istediklerinizin ise ne denli çok olduğunu görürsünüz bir kez daha...

Geleceğe bakmaktan korkarsınız... Hayatın sorgulanacak yanı değil, kendi hayatınızın ezilmiş kısımlarınını anlamak ilgilendirir sizi. 30 yaşı beklersiniz, belki Büyük İskender'in ve İsa'nın 33'üne inandırırsınız kendinizi...

Vardır vakti daha "ayrılığa"... Ya da gidersiniz... Bir yanınız kalmak ister, bir yanınız "Hoşçakalın dostlarım! 27 fazlasıyla yetti" demek... Tüm dünyaya, tüm dostlara, "Sizi seviyorum ama gitmeliyim" diyerek...

Gitmek yada kalmak kişiye kalmıştır...

Beklentilerin yükü, uzaklaşıp ortadan kaybolma isteği artar; hayatın kirliliği ve insanın kokuşmuşluğu içinde ya burnunu tıkayıp yürüyeceksinizdir ya da kandıracaksınızdır kendinizi.

Yaşamın ya da ölümün güzel olduğuna...

Güzeldir 27 yaşında olmak... Serap ile çöl, vaha ile umut yan yanadır. Okuduğunuz kitaplar, avaz avaz söylediğiniz şarkılar, güldüğünüz ağladığınız filmler aklınızdadır.

Ama belki de ne yaşamak istediğiniz şehirdesinizdir, ne de çalışmak istediğiniz işte... Her şey kıskacına almaya başlamıştır sizi... Kafanız karışır, soğuk bira şişelerini alnınıza dayayıp yardım umarsınız... Mor ve Ötesi'nin "Yardım Et" şarkısına benzer ömrünüz:

"Yalandan kim ölmüş, zamandan kim korkmuş, dünya yalan söylüyor..."

Bilirsiniz dünyanın da, insanın da yalan söylediğini... Hayat gibi, paylaşımın da yalan olduğunu...

Üniversite, kampüs yıllarına ilişkin anılar silikleşir, varlığınızın nedeni "yalnızca yaşamak" olsa da gelip dayanır kapınıza aşk ve ayrılık, geçmiş ve gelecek...

Erken sözler etmiş, peşin yenilgiler almışsınızdır. Yine de ceketinin bir yanı madalyalarla süslü bir savaş gazisi gibi durursunuz orada. Üstünüz başınız kandır da, nedense başkaları görmez...

Güzel yenilmişsinizdir kısaca... Hakkını vere vere... Son sözleriniz ya sizi özgür kılacak ya da o vahşi hayatın tam içine bırakacaktır...

Düştüğünüzün farkında olduğunuz yaştır 27... "Devrilen arabaya yol gösteren çok olur" hesabı, akıl verenler, öğüdünü tutmanızı isteyenler, içinizdeki saflığı sömürmek isteyenler, "ben sana dememiş miydim"ciler...

Dersin sonu yoktur, yine de gelmişsinizdir dünyaya... Zaman sınırlı, istekler çoktur. İçiniz yanar, içinizin yandığını bilmeyenler bilmez her sözün bir damla gibi ruhunuzu serinlettiğini...

27 yazan çatlamış duvarı aşarsanız, yeni bir gökyüzüyle karşılacaksınızdır. En azından duvarın "bu" yanından
gözüken öyledir...

Acınızı yaşayacak, tekrar ayağa kalkacak, yaşamın labirentlerini bazen yarar yara, bazen akıllıca, bazen her şeyi yoluna bırakarak ilerleyeceksiniz...

"Bir derdim var" diye diye... Ama bilirsiniz artık, kalsanız neye yarar, gitseniz neye!...

Bir derdim var artık tutamam içimde
Gitsem nereye kadar, kalsam neye yarar
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar
Herkes neden düşman, herkes neden düşman
Unuttuk hepsini, Nuh'un nefesini
Gelme yanıma sen başkasın ben başka

Bir derdim var artık tutamam içimde
Gitsem nereye kadar, kalsam neye yarar
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar

Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra
Işık yok hiçbir şey yok yok yok yok
Bir derdim var, Bir derdim var
Bir derdim var, Bir derdim var
Tutamam içimde
Bir derdim var artık tutamam içimde
 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..