Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Yaşamsal Kırılmalar..!

Yaşamsal Kırılmalar..!
 

Ateş ve Su'nun Kavgası.


Bütün Kadınlar ve Erkekler Kırılgandırlar.

Kadın veya erkek bütün insanların yaşamlarını kurgulama çabaları, bir zanaatkarın ya da bir sanatkarın uğraşına benzetilebilir. Her insan da biraz da olsa, tasarım-uygulama yeteneği vardır ve bunu gerçekleştirme becerisini; Yetiştiği sosyal çevreden ve ailesinden edindiği bilgi-birikim ve algılamalarının bütünselliği sonucu oluşan "anlamlarına-yargılarına" tutunarak, bağlı kalarak oluşturabilir. Yaşamının, kendi kontrolünde ki "gelecek" sürecini belirleyebilmek için, o "sanatsal" inşaatının yapımına başlar.

Var olan şartlarının olanaklarıyla "istediği" kurulumu gerçekleştirdikten sonra, yine bilgilenme-öğrenme isteklerini ve edimlerini sürdürür. İşte bu süreç içerisin de kendi "asıl benliğini" bulmaya başlamıştır. Eğer süreç içerisinde bulduğu veya yarattığı "asıl benliğinin" açılımları ve gelişmeleri, yalnızca kendi "içsel güçleriyle" hareket kazanıyor ve evrimleşiyor ise; Yani, inşa ettiği yaşamının için de bulunan, kendi dışında ki etken unsurlarının-bireylerinin, ilerisin de veya gerisin de kalmaya başlamışsa; Yaşamının "anlamsal yapısı" için çaktıgı çiviler, diktiği sütunlar yerinden oynamaya başlamış demektir. İnsan bunu fark ettiğin de, o çivileri ve sütunları sağlamlaştırmanın yollarını, yöntemlerini aramaya başlar. Yerinden oynayan bir çividen, sallanan bir sütuna koşuşturmaktan, bir vakit sonra yorulmaya başlaması kaçınılmaz olacaktır.

Bir kere taşlar ve çiviler yerinden oynamıştır ve "yaşamını restore etmek" için verdiği uğraşların çare olmayacağını anlaması biraz daha zamanını alacaktır. Bunu anladığın da, "yapması gerekenin" ne olduğuna, "asıl benliğini" ne kadar oluşturabildiğine dair "bilinci" karar verecektir.

İnsan, yaşamını kurguladığı zamanları için kendini; Ressam, Marangoz, Duvarcı ustası, Heykeltraş, Terzi olarak sayabildiğin de, durumunun değerlendirmesini daha rahat yapabilir.

Bütün bu işlevleri yerine getirmek için sahip olmanız gereken bilgi ve birikimleriniz, "eski ustalarınızın" size verebildikleri veya sizin algılayabildiğiniz kadardır. İşlevlerin gerçekleştirilmesi için gerekli olan unsurları "bildiğiniz" kadarıyla seçebilirsiniz.

Yaşamınızın sürekliliği içerisin de, bu seçilimlerinizin sizinle aynı dirençlere, aynı-eş anlamlara sahip olmadıklarını gösteren olguları fark etmeye başlayabilirsiniz. Fakat yine de, siz seçtiğiniz için; çabalar-didinirsiniz, "düzen" kurulabilir, anlamlar tekrar "ortaklaştırılabilir" düşüncesine olan inancınızı korumak istersiniz.

Aslında, kabullenmek istemediğimiz şey, "hata yapabileceğimiz" gerçeğidir. Kendimizi sorgulamalarımız içine sokmak istemeyiz. Yanlış nerede (?) sorusundan kendimizi ayrı tutmaya özel bir çaba sarf ederiz, ama biz o yanlışın bir yerin de durmuşuzdur. Kabullenmediğimiz seçilim hataları nedeniyle kendimize yeni şanslar vermeyiz, çünkü suçlayacak olduğumuz "biziz" ve edindiğimiz bütün birikimi-bilgiyi "eskilerimizi" ayakta tutabilmeye, yanlışlarımızı ört-bas edebilmeye harcarız, "cehennemlerimizin sınırlarını kendimiz çizeriz".

Bir Sanatkar, doğru araç-gereç kullanmadan, kendi becerilerine uygun malzemeler ile çalışmadan, yaptığı-yapmak zorunda kaldığı, bir süre sonra kendine ya da yaratıcısına sorun yaratmaya başlayan eserlerini yıkar, yırtar veya söker. Bunu yapmak aklın ve yaratıcı olmanın özelliğidir.

Yaşam ile anlamsal ilişkileri-iletişimleri bulunan bütün insanlar, "yeni"den yapmak için bütün bilgi ve birikimini kullanarak tekrar başlar, başlamak zorundadır.
Çünkü, yaşamın gerçeğin de, suçlanması gereken kimse yoktur, her unsur ve nitelik kendi işlevini yerine getirmiş ve getirmektedir; biz kendimiz de kendi işlevimizi gerçekleştirmekteyiz.

Olması gereken; Zaman sürecin de edinmiş olduklarımızla birlikte, işlevini tamamlamış bulunan ve bizim de kendisi için işlevimizin tamamlandığını düşünen yaşamsal halleri ve unsurlarını özgür bırakmaktır, ne tür bir özgürlük anlayışına sahip olurlarsa olsunlar.
Kendimizi özgür bırakmak için ise, "özgürlükten ve yaşamdan ne anladığımızı", kendimize iyice sormalı ve başka bir cevap aramamıza gerek bırakmayacak, "gerçek" cevabı kendimize vermeden kendimizi ögür bırakmamalıyız.
Bir kez daha, tekrar, esaretlerimizin kucağın da uyumak istemiyorsak;
İnsanı ve yaşamı seviyor isek ve de yaşamanın anlamını "biliyor" , "inanıyor" isek;
"O soruyu" kendimize mutlaka sormalıyız...

Blog yazım tarihi: 05-05-08


Not: Bu yazıyı düşündüren, kurgulama isteği çağrıştıran ve yazdıran neden; blog içinde ki iki insanın, iki güzel arkadaşımızın yazdığı blog yazılarıdır.
Kendilerine Teşekkürler ederim.

1: Nerissa>> http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=106862

2: Sevda Işıklı>> http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=106474

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..