Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yıldızları serbest bırakın, onlar isteyene mutlaka parıldayacaklardır

Yıldızları serbest bırakın, onlar isteyene mutlaka parıldayacaklardır
 

Suyun içine bırakılan, suyun özgül ağırlığından daha ağır, içi dolu, yuvarlak bir kütlenin varacağı yeri biliyorum. Suyun dibi. Bu varış, tek taraflı bir oluşun dayatmasıdır. Suyun özgül ağırlığından daha hafif bir kütlenin varacağı yeri de biliyorum. Suyun tepesi. Bu varış da aynı şekilde tek taraflı bir oluşun dayatmasıdır. Dalarken çıkmaya çabalamak, çıkarken dalmaya çabalamak; o anlarda hissettiğim, karşı koyamadığım, dizginleyemediğim tepkilerdir. Sonucu ne olursa olsun.

“Suyun içerisinde asılı kalmak istiyorsan ağırlığını ayarlamalısın” diye düşünüyorum.

Bir gün yolda yürürken, beyaz çerçeveli, yarı açık bir penceresinin önünde parlak gözlü, gri tüylü, bakımlı ve kilolu sevimli bir kedi dikkatimi çekiyor. 4. katta bulunuyor ve pencerenin denizliğinden aşağıya doğru bakıyor. Beni fark ediyor, bir bakış atıyor ama hiç umursamıyor. Pencerenin mekanı loş, belli belirsiz; gün ışığı pencerenin camından yansıyor, içerisini seçemiyorum. Tüm dikkatimle onu izliyorum. Kedi, fırsat bulmuş da bu anı kaçırmak istemiyormuş gibi duruyor. Sonra, aniden kendini boşluğa bırakıyor. Şaşkınlık ve ürperti hissediyorum. “Kediler hep dört ayak üstüne düşer” derler. Kafa üstü düşmüyor ama biraz yana doğru savruluyor. Kedinin bunu daha önce de yaptığını işitiyorum. Nedenini düşünüyorum. Yanıtını bulmam için, sanırım, puslu pencerenin ardındakileri bilmem gerekiyor. Sonra bundan vazgeçiyorum. Kedinin sahibi sürekli kediyi uyardığına göre, "dokuz candan sadece bir canı kalmış olmalı diyorum" kendi kendime.

“Uçmak istiyorsan kanatlarını takmalısın” diye düşünüyorum.

Biliyorum sadece bir kördüğüm. Uçlarından çekilmiş, olabildiğince sıkılmış, kuvvetimi aşan bir sertlikte düğümlenmiş öylece duruyor; açılması imkansız. Uçları ise biri orada, biri burada; güzel, alımlı bir davetle beni kendilerine çekiyorlar. Daha da sıkılmak için çekilmeyi bekliyorlar. Huzursuzluk hissediyorum ve o görüntüye karşı kayıtsız kalamıyorum. Yakalayıp, iki kolumu gererek onları tüm kuvvetimle çekiştiriyorum. Küçülsün, küçücük bir yumru olsun istiyorum. Çekiştirdikçe hırsımın arttığını, hırsım arttıkça da içimden kopup gelen devasa bir çığlığın ses tellerime kadar yaklaştığını hissediyorum. Çene kaslarım belirginleşiyor, dişlerim birbirlerine sürtüyor, soluk alışverişlerim ise hırıltılı sesime eşlik ediyor. Hırs sonucunda yüzümde hissettiğim değişim, kollarımdaki kuvveti biraz daha arttırıyor ve uçlarını biraz daha çekiştirmemi sağlıyor. Düğüm birazcık küçülüyor. Sonra aniden sakinleşiyorum. Uçları olduğu yere bırakıyorum. Yeni bir davetin geleceği anı beklemeye başlıyorum.

“Hazırlıklı olmak istiyorsan daha kuvvetli olmalısın” diye düşünüyorum.

Sevdiğim bir müziğin benimle kalmasını sağlayacak sözlerin tümünü biliyorum. Nereye gidersem gideyim mutlaka bana eşlik ediyorlar.

“And if the band you're in starts playing different tunes
I'll see you on the dark side of the moon.

Ve eğer orkestran değişik ezgiler çalmaya başlarsa,
Seni ayın karanlık yüzünde göreceğim”

“Onu yaşamak istiyorsan cesur olmalısın” diyorum.

 
Toplam blog
: 136
: 1494
Kayıt tarihi
: 16.02.07
 
 

Yaşam ışığını 1968 yılında Bafra’da gördü. İnşaat Mühendisi ve aynı sektörde yazılım geliştiren bir ..