- Kategori
- Edebiyat
Âşık Celali

“Adı bilinmeyen sonsuzdaki yer
Yalnızlık, ufkumda göklere değer
Ey sevgi, ey şiir, ey soğuk mermer:
Dilerim ki yüzyıllara kalasın.”
Mehmet Ergönül
Kimi sanata ürün vermiş kimseler vardır ki, yıllar geçse de adları ya da ürünleri unutulmaz. Böylesi insanlar ile ilgili bilgi edinmek istediğinizde adını internette arama motoruna yazarsınız. Sonuçta aradığınız bilgiler gözünüzün önündedir.
***
Unutulmayan sanatçıya örnek olabilecek aşağıdaki özgün öykücüğü anımsamakta yarar var, kanısındayım:
“ Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra cezaevi müdürüne:
— Nazım Hikmet buradaymış, çağırın da görelim nasıl biridir? Der.
Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş ünlü şairi tepeden tırnağa süzer ve konuşur:
—Demek Nazım Hikmet sizsiniz, der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz, der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe dönüp sorar.
—Ömer Hayyam adını duydunuz mu?
Müfettiş hemen atılır:
—Kim duymaz Hayyam'ı...
Nazım:
—Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? Diye sorar. Müfettiş şaşırır!
Nazım konuşmasını sürdürür: “Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak.” der ve gider.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar. Nazım'ı geri çağırır ama şair koğuşunun yolunu tutmuştur...
Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi? ”
***
Bunlardan birisi Âşık Celali…Bayburt’un Tahsinli köyünde doğduğu ve doğum tarihinin 19. yüzyılın ortalarına rastladığı ileri sürülüyor. Asıl adı Ahmet’tir. Halk arasında ‘Baba Celali’ olarak da söz edilir. Bütün yaşamını yoksulluk içinde ve çobanlık yüreğinin derinliklerinde duyarak şiirini yansıtmıştır.
Ölüm tarihi 1915 olarak bilinen Âşık Celali’nin; Bayburt’un, Erzincan’ın, Erzurum’un ve Tercan’ın dolaşmadığı köyü, otlatmadığı sürüsü, sürmediği tarlası kalmadığı da belirtilmektedir.
Âşık Celali, 19. yüzyıl halk şiirimizin içinde biraz gerilerde bırakılmış ya da unutulmuş şairidir. Ama şiirlerine eğilince pek de öyle "olmasa da olur" denilecek bir halk ozanı olmadığı ortaya çıkıyor. Yer yer yergisi, taşlaması ve alaylaması var.
Bektaşiliğin bütün özelliklerini şiirlerinde, üstelik ustaca denebilecek bir biçimde verebilmiştir. Yaşamdaki kırıklığını, acılarını, yoksulluğunu ve sevisini içtenlikle sergilemiş bir halk ozanıdır. Ölen karısı için yaktığı ağıdı aşağıdadır:
Ağıt
(Bu şiir, ozanın ölen karısı için söylediği ağıttır.)
Yurt yuva kıldığın tenli mereği
Düzüp kotardığın tepir eleği
Şu kavdan yaptığın tecir tereği
Divan-ı Bari'ye yadigâr götür
Elinle ördüğün çöpür ağını
Kahan eylediğin kelem bağını
Şu kabal biçtiğin sap orağını
Al Ulu Tanrı'ya bergüzar götür
Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yem verdiğin topal ineği
Ayran topladığın şu ak küleği
Mahşer yığınağına sakla, sar götür
Üç kot arpa, beş kot çavdar ekerdik
Kesmik ekmeğine hasret çekerdik
Namertlere ağu, merde şekerdik
Sözünü tekrar et iftihar götür
İle kısmet, balsa bize pay taştı
Yokluktan derdimiz deriden aştı
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı
Çektiğin mihnetten ah u zar götür
Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamla kavrulmuştun gençlik çağında
Bir gül yeşertmedin vuslat bağında
Gönül yaraların beraber götür
De ki kadir Mevla’m bize ilişme
Dünyada sızlayan çıbanı deşme
Celali Baba'dan sorma söyleşme
Bu dertli çobandan bir selam götür
Âşık Celali
*