Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

" Hazım" meselesi

SAĞLIK Bakanı Recep AKDAĞ'ı Burdur Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ndeki incelemeleri sırasında “Hoş geldiniz'' diyerek karşılayan bir pratisyen hekim, ‘Doktor, hasta, eczacı ele ele verdik performans adına devleti soyuyoruz’ yazılı döviz açıyor. Öfkelenen Bakan AKDAĞ, yanındaki yetkililere, “Buna ve arkadaşlarına soruşturma açın'' talimatı veriyor.


Bir başka icraatı da şu…

Yataklı servislerin bulunduğu katlarda danışma masalarının yüksekliğini görünce, “Bunları kaldırın. Hasta ve hasta yakınlarıyla aranıza mesafe koymayın. Daha alçak masalar yerleştirin'' talimatını veriyor.

Oysa…

Bakan AKDAĞ’ın yapması gereken şey “Gel bakalım doktor arkadaş, şimdi sen şimdi elindeki pankart ile ‘Doktor, hasta, eczacı ele ele verdik performans adına devleti soyuyoruz’ demekle neyi kastediyorsun, bunun aksayan veya yanlış olan tarafı neresi, devlet nasıl soyuluyor” diye sorması gerekmez miydi?

Herkesin bildiği bir hikâye…

Mimar Sinan Selimiye Camiini inşa ederken bir çocuk gelip de “Minare eğri” deyince, minareye halat bağlatıp çocuk “Tamam, düzeldi” diyene kadar çektirdiğini biliyorsunuz.

Ola ki bu doktorun da “Tamam düzeldi” diye ikna olacağı bir konu vardır. Belki de gerçekten ‘Doktor, hasta, eczacı ele ele verdik performans adına devleti soyuyoruz’ dediği doğrudur.

Birincisi, belli ki doktor, aklındaki soru işaretini ilgili yerlere ulaştırmakta zorluk çekiyor. Fırsattan da istifade etmek istiyor. Yok, eğer böyle değilse, bunun kararını doktoru dinledikten sonra ver, gereği neyse yap.

İkincisi ve daha önemlisi, doktorun dediği doğruysa ve gerçekten “Devlet” bir şekilde soyuluyorsa! İşte o zaman bu soygunun ortağı bakan olarak siz olmuyor musunuz?

Bunun hesabı yapılmıyor…

Yapılan ne?

Bana göre “Hazımsızlık” örneği. Bir doktor, bakana pankart kaldırmış. Vay efendim nasıl kaldırır. Bakan dediğin her şeyi iyi bilendir, yaptığı iş doğrudur, aksayan bir tarafı olmaz…

Peki, siz bakan olmadan önce doktor değil miydiniz?

Evet, doktordunuz…

Karşınızdaki de bir doktor. Yani meslektaşınız. Ama yok, o şimdi Bakan. Bakan olunca da her şeyi ile karşısındaki insanlardan “Üstün” meziyetlere sahip…

Bir hastalıktır bu. Doktor olanlar daha iyi bilirler.

Daha düne kadar ya mahallelinizdir, ya iş arkadaşınızdır ya da bir şekilde tanışmış, muhabbet etmiş ve karşılıklı olarak bir ilişki kurmuşsunuzdur. Ama günün birinde o bir yerlere gelmiştir. Ya gerçek başarısıdır, ya da şartlar onu oraya getirmiştir.

İşte burada “Kişilik” niteliği ortaya çıkar…

Eğer “Kişilik” ile ilgili bir sorunu yoksa geldiği yerlere dişi ile tırnağı ile ve hak ederek gelmişse, geçmişini unutmaz.

Ama sorun “Ben ne idim, nerelere geldim” sanısına kapılıp bir de bunu kendi başarısı olarak görmeye başlarsa…

İşte o zaman dert dinlememe gibi bir zafiyeti vardır.

03 MART 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..