Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '13

 
Kategori
İlişkiler
 

" İnce ince bir kar yağar; fakirlerin üstüne..."

" İnce ince bir kar yağar; fakirlerin üstüne..."
 

Her yağan karın ardından, mutlak güneş doğar. Yağan kara üzülme. Üzerine doğacak güneşi bekle.


" İnce ince bir kar yağar; fakirlerin üstüne..." Edip Akbayram'ın, en klasikleşmiş şarkılarındandır.

Sanki tam da bugünler için söylenmiştir; insanın içine işleyen, bu güzel şarkı... Yurdumun başka yerlerinden fazlaca bir haberim olmadı bugün... Ama İstanbul'da özellikle öğleden sonra, yoğun bir şekilde karla karışık yağmur yağmaya başladı. Şu an Anadolu Yakası'nda, Kartal Atalar'dayım.  Kar taneleri gözükmemekle birlikte, yağmur damları inceden inceye yere düşmeye devam etmekte...

Ve yere düşen her yağmur damlasıyla birlikte, yüreğim, bir kez daha cızzzz! ediyor; her seferinde.

Dışardaki hava, öldürücü derecede olmasa da, dikkatsiz olanları, fena halde hasta edebilecek kadar soğuk...

Çocukluk yıllarımdan, bundan aşağı yukarı 5 yıl öncesine kadar, " soğuktan ölen evsiz insanlar " sorunu, başta A.B.D. ve Rusya olmak üzere, ekonomik anlamda zirvede; ama insani açıdan yerlerde sürünen gelişmiş Avrupa ülkelerinin derdiydi.

Ama Son 5 yıldır acı içinde gözlemliyorum ki, ülkemde, her yıl artan sayıda evsiz, barksız, kimsesiz insan, soğuktan ya da aşırı soğuğa bağlı hastalıklardan sokakta ya da sıcak yatağında ölmekte...

Ben şu an sana bu yazıyı yazmaktayım. Bilmem ki sen, şu an, ne alemlerdesin ?

Ve biz, sıcacık ortamımızda, istediklerimizi kendi keyfimizce, dilediğimiz biçim ve sürede yaparken, emin ol ki, ülkemin bir yerlerinde, evsiz, barksız, kimsesiz insanlar ya soğuktan donmak ya ölmek üzereler...

Dilerim ki, şu an yurdumun hiçbir köşesinde bu türden acılar yaşanıyor olmasın. Ancak yaşamımın son yıllarında edindiğim deneyimler, bugünlerde bana hiç de iyi şeyler söylemiyor. Üzgünüm ama; şu an için hissettiklerim böyle...

- Peki biz ne yapalım? Bu kadar laf üreteceğine, bize bir çözüm önersene! diyenleriniz için; işte çözüm önerim:

Mümkünse, bu gece, değilse, hemen yarın sabah, gün ışır ışımaz, sokağa çıkalım... Ve ilk gördüğümüz garibanın, karnını uygun gördüğümüz biçimde doyuralım. Ya da en azından iki tas çorba içebileceği, bu gece karnını doyurabileceği miktarda parayı eline sıkıştıralım.

En azından bu gece ya da yarın sabah ulaşabildiğimiz kadar  gariban, karnı tok bir biçimde uyusun.

Tabi ki en doğrusu, insanları açlıktan, yoksulluktan sonsuza kadar kurtarmak... Ancak o, ne bu gecenin konusu, ne de bir tek gecede çözülebilecek kadar küçük bir insanlık sorunu...

Hadi bakalım... Laf kalabalığını bırakıp, çıkıp sokağa, birilerinin guruldayan midesine bayram yaptıralım. Ulaşabildiğimiz kadar garibanın içini, bu gecelik bile olsa, yaşam sevinciyle dolduralım. Hüzünlü, ümitsiz, vazgeçmiş, teslim olmuş çehrelere en azından tatlı bir tebessüm ekleyelim; bu gece...

Eeeee!... Hadi! Hadi! dedim ama...

Öyle gözümün içine bakıp durmasana!...

Hadi!... Elindeki şu işi bırak da, bir an önce Fırla sokağa!... Bulduğun ilk garibanın karnını doyurmaya...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..