Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '07

 
Kategori
Kitap
 

" Saklı yüz "

" Saklı yüz "
 

“Rüyalarınızın gerçekleşmesini istiyorsanız, öncelikle uykudan uyanmanız gerekir” diyor Andre Siegtried.

Hokku olarak da bilinen haiku’nun tanımı şöyledir: “5, 7 ve 5 heceli üç dizeden oluşan şiir türü”. Oysa haikuyu hep bir “uyanış”, “bakmaktan görmeye”, “keşfetmeye” uzanan yol olarak tanımlamışımdır ben.

Otuz bir heceli geleneksel kısa şiir tanka’nın ilk üç dizesinden türeyen haiku, Edo döneminde (1603-1867), büyük usta Matsuo Başo’nun geliştirip incelikli ve bilinçli bir sanat haline getirmesiyle eski şiire rakip olmaya başlamıştır. Günümüze değin de çok yaygın bir şiir türü olarak gelmiştir.

Gerçekte Başo’nun haikularının çoğu, bir renga’nın hokku’su olarak yazılmıştır. Japonya’da bütün makinalar Japonca olduğu için kaybolmak çok kolaydır. Bizse bu terimler arasında kaybolmamak için açıklayalım: Renga, farklı kişilerce yazılmış ve birbirine zincirleme şekilde bağlı iki uzun düzyazı-dizeden oluşan şiirdir. Hokku ise önceleri bir bölümün ilk uzun dizesine verilen ad; daha sonraları ayrı söylenen tek uzun dizedir.

Haikai Japonca’da 17 heceden oluşan nükteli söz, nükteli şiir demektir. Haiku sözcüğü haikai’in ilk üç ve hokku’nun son iki harfinden, bu sözcüklerin birleşiminden oluşur. Yüzyıllar boyu haikai ile hokku sözcükleri haiku ile eşanlamda kullanılmıştır. Önceleri haikunun konusu sınırlıdır. Nesnel bir doğa betimlemesiyle mevsimlerden biri akla getirilir, böylece okurda sözü edilmeyen, belirli bir duygu uyandırılırdı. Daha sonra konular çoğaldıysa da, haiku olabildiğince az sözcükle çok şey anlatan bir şiir türü olarak kaldı.

Haikunun Başo dışındaki ustaları arasında 18. yüzyılda Buson, 18. ve 19. yüzyıllarda Kobayaşi İssa ve 19, yüzyılın sonlarında Masaoka Şiki sayılabilir. İngiliz edebiyatında başta imgeciler (1912-1930) olmak üzere bazı şairler de haiku yazmıştır ya da biçim olarak haikudan yararlanmıştır.

Haiku, 19. yüzyıldan başlayarak herhangi bir bağlantı taşımadan yazılmış hokkulara verilen bir ad olmuştur...

Bana kalırsa haiku, “ruhun uykudan uyanışı”... Bu uyanış keşiflerle zenginleşip, doğayla kutsanıyor!...

Bu kutsanışa katılan şairlerden biri bence Erol Özyiğit.

Şairin üçüncü kitabı haikulardan oluşan Saklı Yüz, 2004 yılında yayımlandı. Daha önceki ilk iki şiir kitabı ise Halay (1998) ve Önce Çocuklar (2001).

Saklı Yüz’de de çocukluk ve çocuklarla ilgili çok hoş buluşlar var. Çocukluğu keşfin ilk çağı üstünden yaratıcılıkla bağlayacak olursak, aradaki paralelliği de daha iyi görmüş oluruz!...

Zaten haikunun büyük ustası Başo da, derinliğine düşünceyle gülmeceyi birleştirmiş, gündelik konuşma dili içine somut imgeleri başarıyla sokmuştur. Şiirde ahengi ortaya çıkaran bir anlayışın sahibi olan Başo’nun getirdiği ilkelere daha sonra yenilerini ekleyenler de olur. Şunu söylemek gerekir ki, haiku yazmak isteyen bir şair, yaşantısına yeni kurallar da sokar. Başo’nun öğrencilerine, “Kuralları öğrenin ve sonra onları unutun” dediği biliniyor.

Kuralsızlığın önsözünü başarıyla yazan çocuklar da bu halleriyle haikunun kendisi gibidir!... Erol Özyiğit, çocukluğun, çocuğun dünyasındaki şaşkınlıkla dolu keşfin inceliklerini yakalamış haikularında:

boyasız sandal

yakamozun üstünde

düşlere batar

*

kardanadam bu

dünyalara değişmez

çocukluğumu

*

ıssız çocuklar

oyuncaklardan önce

düşer kırılır

*

yalnızlığımı

almış korkuluk yapmış

mısır tarlası

*

kiraz ağacı

çocuklar büyümeden

yere eğilir

*

gök gürültüsü

annesiz çocukları

görünce susar

Yukarıda görülen nefis haiku örneklerinde olduğu gibi, haikularda ağırlıklı olarak çocuk ve çocukluk temalarının işlenmesi, Erol Özyiğit’in yazdıkları baştan farklılaştırıyor! Bu farklı kulvarda, çocuğun gözünden savaş manzaraları olduğu gibi, bilge olmak için yaşlanmayı beklemeyen bir incelik de var! “Önce Çocuklar” diyen bir incelik bu...

Yaptığımız söyleşide de, Erol Özyiğit şiire başlama serüvenini çocuksu bir beyazlıkla, bakın nasıl anlatıyor: “Ben, kardanadamın sıcaklığını odama taşıyan çocukların ellerinden tutarak başladım şiire, biliyordum ki şiir yazdığım sürece kandanadamlar yaklaşamayacaktı çocukların yanına. (...) Şiirle olan maceram başladı başlayalı, Victor Hugo'nun sözünü bir fener gibi taşırım yanımda: 'Şair olsaydım kısa şiir yazardım.' ”

Erol Özyiğit, haikulara çocukluğu, çocukluğun dünyayı şaşkınlıkla keşfini incelikle vererek, Türkiye’deki diğer haiku yazanlardan ayırıyor kendini. Hayatın yolunda uzun süren bir seyahatin seyyahı gibi bir bilgelikle yanyana getiriyor heceleri. Bu haikuları yazarken, sevgili Oruç Aruoba’nın sözlerini de iyi bellediği ortaya çıkıyor: “Bana öyle geliyor ki, haiku okurundan önce yazarını şaşırtmıyorsa yazmaya da değmez.”

“Bundan sonraki çalışmalarımda önce beni şaşırtmaya devam ettiği sürece haiku yazmayı sürdüreceğim” diyen Erol Özyiğit, kısa ve öz sözün gerisinde, yoğun bir derinlik ve uzun bir öykü barındıran haikularıyla, şaşırtıcılığı sağlıyor gerçekten. İşte benim okurken buluşlarını çok sevdiğim haikulardan bazıları:

gece boyunca

saçlarına tutunur

yıldız takımı

*

uzun geceler

teninin yokuşunda

soluksuz kaldım

*

deredeki taşın

yaşı kadar yaşarım

gitmez kalırsan

*

resimde kuşlar

ressamları ölünce

göç ederler mi

*

kış gelince mi

yalnızlığa açılır

yazlık sinema

*

çiçekçi kadın

sevgililer gününde

kuşlarla kalkar

*

kapı önünde

çoğalan adımları

bekler yalnızlık

*

poyraz olmalı

penceresiz evlerde

duyduğum şarkı

Ancak Özyiğit’in kitabında beş / yedi / beş’lik hece düzenine uymayan şiirler de var. Buralarda serbest çağrışımı zengin, hisleri yoklayan dizelere imza atıyor.

Özyiğit soru tekniğini de kullanıyor haikularında. Bu sorular birçok cevaba değer anlamlar içeriyor: “nice figüran / yaşamak için mi hep / ölür filmlerde”, “güzel kokmayı / sabah sen mi öğrettin / papatyalara”, “parmakların mı / ellerimde saklanan / düş gezginleri”, “bu ne gürültü / ağaçlarla sevişen / ay ışığı mı”. Birkaç örnekte de önceki dizede anlam bakımından yarım kalan söz, aşağıdaki dizeyle birleşiyor: “uçurtmaların / öldüğünü rüzgâra / nasıl söylerim”, “bahar yağmuru / aklın varsa elimi / tut ki üşüme”.

Sevdanın haikulardaki yeri, şairin kendisinden bahsetmemesi nedeniyle geleneğe aykırı değil. Geçmişten değil, şu andan bahseden yapıları, çoğu zaman doğadan hareket ederek doğayı anlatması, zorlama uyaklara yer verilmemesi; haikuların masa başında tasarlanan kurmacalar olmadığını, aksine içten olduğunu gösteriyor. Savaş karşısında duyulan derin üzüntü de haikularda yerini alıyor: “kıyıya vuran / balinanın altında / imzadır savaş”, “silahlar sustu / tırtıl ki sevincinden/ kelebek oldu”.

Haikunun yalın ve gösterişsiz bir dille yazılması gerektiğini savunan ilkesi hosomi’ye (dal gibi incecik), haikunun olayın yazar üstündeki düşüncelerinden çok olayın kendisini anlatmasıyla ilgili ilkesi shasei (yaşamdan öyküleme), sıradan şeylerin günlük kutsallığı hakkında düşündürmek için kullanılan yugen (gizem-bilinmez derinlik), Başo’nun ‘Sabi’nin olmadığı yerde keder vardır’ dediği sabi (sessiz güzellik), sükûnet ve derin düşünce halinin haiku olduğunu söyleyen ilke kanjaku (üstün sessizlik) ilkeleriyle uyuşan eserler Özyiğit’in şiirleri...

Buna karşılık sıradan şeylerden, sıradan bir dille ve alçak bir ses tonuyla söz etmeyi öneren karumi (hafiflik), bağımsız imgelerin serbest çağrışımı renso ve yalnızlığın ve mutsuzluğun güzelliği wabi (çetin güzellik) ilkeleriyle çok kesişmiyor.

Erol Özyiğit, haikularıyla okuru keyifli bir keşfe çıkarıyor. “Ben haiku yazarken, daha doğrusu doğayı Türkçe’ye çevirirken; kuşlardan, ağaçlardan, ırmaklardan yaptığım pencerede dünyayı kucaklayarak besledim haikularımı. Başo'nun öğrencilerine verdiği bir başka öğüt şöyledir: ‘Yazmadan önce haikuyu dilinizin ucunda bin kez döndürün.’ Ben düzeltmelerimin bir çoğunu böyle yaptım diyebilirim” diyen Özyiğit, getirdiği yeni sesle, ruhumuza yeni güzellikler sunuyor. Saklı güzellikleri görmek istiyorsanız bu kitabı okuyun, o zaman Erol Özyiğit’in şu haikusunu daha iyi anlayacaksınız:

sarmaşık ekti

görüş gününde annem

saklı yüzümde

Saklı güzellikleri ortaya çıkarmak için, Özyiğit’in bize söyleşimizin sonunda dediği gibi: “Haiku tadında kalın”!...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..