- Kategori
- Siyaset
''Türkiye Defteri'' / Yeşillenmiş kara Pazartesi ve karanlığa övgü...

Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclisi; açılırken...
Cumhuriyetin yargısı, yasal prosedüre uygun olarak, Anayasada olan bir şeyi, gene Anayasa'dan alınan yetkiyle, AKP'nin kapatılmasına kadar uzanabilecek uzun bir süreci başlattı... Ve ardından, herşey toza dumana büründü... Bu konuda, yasa maddeleri bulunmasına rağmen, baş savcıya söylenmedik söz bırakılmadı... Doğal ki parti kapatmak, demokratik bir durum değildi... Demokrasiyi zedeleyebilirdi... Batı'daki dostlarımızı da rahatsız edebilirdi... Sorunun bireysel olarak yargıda sonuçlanmaya çalışılması daha yasal ve de demokratik olabilirdi... Ancak 12 Eylül'le de katmerlenmiş bir Anayasa'mız vardı... Ancak, süreç yasaldı ve bu süreci durdurmak isteyecek bir siyasal erk ve de siyasal uzlaşma;bu tür sorunları, resmi ideolojiyle hukukun siyasallaşmasıyla ilgili juristokratik bir çelişkisi varsa, ülkeye gerekli diğer demokratik açılımlarla birlikte, kamu oyunun onaylayacağı, yeni yasalarla halletmeliydi. Pragmatik ve perakendeci davranıp, bugüne getirmemeliydi...Siyasi terazinin topuzunu, hassas dengeler içinde kurulmuş bir cumhuriyette bu şekilde kaçırmamalıydı... Dünyanın her demokratik anayasasında böyle parti kapatma maddeleri olabiliyordu ve genelde terörle, organik bir bağa dayalı, zor işletilen bir sürece bağlıydı....Ancak bu maddenin işletilmesi için, birkaç istisna dışında, hiçbir parti de işi zıvanadan çıkarmıyordu!... %47 oy alarak, halkın teveccühüne mazhar olmuş bir partinin, devletin tüm kademelerinde konuşlanmış, yasama ve yürütmede sorunsuz olabilen bir partinin kurmaylarının, hala, öfke, şiddet ve celal içinde olmalarının nedeni neydi? Derdi neydi? Doğal ki, bu söylemlerde ve eylemlerde özellikle bir kasıt ve bazı şeyleri maskelemek yoksa!
Ülkede, Türk lirasının çöküşüne çanak tutulan bir politika izleniyordu...Son beş yılda, seksen yılda borçlanan cumhuriyetin toplam borç stoku iki katına çıkarılmıştı... Ödül alan bir maliye bakanımız vardı...Ona güvenmeliydik! Ancak, Amerikan ekonomisi de, 2010'a kadar zor durumdaydı...Gerçi onun olumsuzluğu en çok Güney Afrikayla bizi etkilerdi..Fakat bu önemli değildi...Bunu da ince ayarlarla aşabilirdik...İdrak-i mealimiz, iyi durumdaydı...Cari işlemler açığımızın milli gelire karşı pozisyonu kötüydü ama, bu çok da önemli değildi..Biz neler görmüştük... Gerçi dünyanın en pahalı, yüksek faizini ödüyorduk ve biz bunu , ne mutlu ki ödeyecek güçteydik!. Gerçi yüksek fiyatla aldığımız bu borçların büyük kısmı, bu faiz ödemelerine gidiyordu, ama ödüyorduk ya... Borç ödemede, hükümetimiz çok başarılıydı! Beş yılda faize 184 milyar dolar ödemiştik; aslında faize de prensipte karşıydık ama, serbest piyasa işte...Herhalde normal koşullar olabilseydi, biz bu paralarla yirmi tane daha Atatürk barajı yapabilir, sağladığımız bu bol ve ucuz enerjiyi hem dışarı satar, hem sanayimize ucuz enerji sağlar, hem de, Rus'un, İran'ın, Türkmen'in gazına da muhtaç olamayabilirdik... Bu konuda da nice ince ayarlar yapabilirdik!... Olsun bize oy verenlerin yüzünü kara çıkarmıyorduk.Onları borçla da olsa , mal bolluğu içinde yaşatıyorduk... Marketlerimizin raflarında, dünya gıda devlerinin malları günbegün çoğalıyordu... Halkımızı bu güzel, cici gıdalarla besliyorduk... Bu yıl ekonomide biraz durgunluk vardı.Esnaf kesiminde siftahsız dükkan kapatılıyordu...Maliyede iş kapatma sayılarında büyük artışlar vardı.İşsizlik 2, 5 milyon kadardı... Ama bu arada biz de, halkımızın en can alıcı hürriyet sorunlarını hal yoluna koymaya çalışıyorduk... Velev ki bunlar, böyle canlı ve de kanlı ekonomide olur şeylerdi... Bu günlerde, Amerika'da ki bazı muzur kuruluşlar, yabancı yatırımcılarımızı yersizce, tahrik ediyorlardı...Bazı yabancılar %30'a varacak oranlarda çıkışa başlamışlardı. Ancak bu da halledilirdi...Gene sıcak para bulunurdu...Borsamıza güveniyorduk... Gerçi o da 58.000'den 38.000'e inmişti, ama korkacak bir şey şimdilik yoktu... Kamunun 15 milyar dolar, özel sektörün 40 milyar dolar dış ödemesi vardı. Cari işlemler açığı da yaklaşık 45 milyar dolardı. Şu 100 milyar doları çevirebilirsek, iş tamamdı... Batı'dan sıcak para akışı yavaşlamıştı, şimdi bir de, parti kapatma mapatma çıkmıştı... Biz olmasak bu ince işleri kim götürecekti? Bu sosyal güvenlik yasasını kim çıkaracaktı? Zaten kimsenin iktidarı almaya da pek niyeti yoktu...Sıcak parayı, körfezin sıcağında bulabilirdik! Körfezde mehtap güzeldi.Belki de yıldızların altında, Arap Sermayesi imana gelir de, ekstra bir fiyatla bize bir borç katkısı sunabilirdi... Bu korkutucu rüyadan çıkabilirdik... Neyse ki bu arada FED, bu ''Kara Pazartesiyi'', küçük bir üç çeyrekle, biraz yeşillendirmişti... Ve artık biz bağımsız para politikası yapacak gücümüzü artık yitirmiştik...Ama mutluyduk!
Şimdi gelelim saadete: Ülkenin ne tür süreçlere sürüklendiğini anlamıyanlar ya da anlayamayanlar ve temel sorunun bölgede, ''Büyük Ortadoğu Projesiyle'' paralel bir şekilde ivmelendiğini göremeyenler ya da görmek istemeyenlerce, siyasi ve ekonomik durum, şimdiden karartılmaya başlandı... Milliyet Blog'da, güzel bir özgürlük parkı; atış serbest, destekli ya da desteksiz... Hukuktan ve de gugukdan anlamayanlar, ''Peygamberimizin'' oku emrini , okumaktan, bilginin bereket olduğunu da bilmekten acizler, sözümona okumuş cahiller, cühelalar ve de şürekaları, her yerde her mekanda konuşuyorlar... Ne dünü biliyorlar, ne bugünü anlıyorlar... Bir oraya savruluyorlar bir buraya! Tarih bilincinin ne olduğunu bilmeden, gerçek tarihi öğrenmeden; çok da anlayıp , özümsüyemedikleri, özüne varamadıkları, tarikat ölçütlü, ticari, kuru bir din anlayışıyla, kendilerince yamuk yumuk bir şeyleri sentezlemeye çalışıyorlar... Yukarda da dangıl dungul işler yani , biraz da kabadayıvari... Türkiye ekonomisi her gün daha sıkıntılı günlere giriyor, arkadaşlar bu kez politikada ince ayarlar peşinde, ulus devlete karşı...Gerektiğinde yalancı aslanlar gibi kükremesini biliyorlar, sonra kuyruğumuza basıldı diye feryat, figan... Sanki danışıklı döğüş. Ve bunların hepsi övgüye değer!
AKP'nin kurmaylarının, prensleri de, yarın Amerikadan dönerken, Amerika'nın ''Yeni Hürriyet Projesini de'', ikna olmuş bir şekilde yanlarında getirecekler... Federasyona ilgiyle bakacaklar ve tabanlarına; serbest piyasa ekonomisinin, İslam'la nasıl bağdaştığını, İslamiyetin serbest piyasa ekonomisiyle katiyen çelişmediğini anlatacaklar...Bu konuda da, CİA'nın eski istasyon şefi, sayın Paul Bernard Henze'nin kitaplarına ve de Stratejik Araştırmalar Vakfında verdiği konferansın, notlarına başvuracaklar...
Bir zamanlar, ulusal kurtuluş ve bağımsızlık kavgasında dünyanın mazlum milletlerince örnek alınan şu Türkiye''in düşürüldüğü durumu görüp de üzülmemek, hınçlanmamak mümkün mü? Bankaları, ulusal sanayisi, sözde globalizme entegre olmak uğruna, sefilce özelleştirilmekte... Şu son beş yıldaki borçlanma rakamlarına bakın;korkunç bir durum! Şimdi de ülkenin tarımı, yanlış politikalarla kısa zaman içinde, dışa bağımlı hale getirilmekte...Genetiğiyle oynanmış elmalar, armutlar, muzlar, dünya meyve tekellerinin kontrolünde, ülkemize akmakta...Nerde Eğirdir'in, Amasya'nın o güzel elmaları? Bol gübreli bilinçsiz tarımla, yok edilmekte... Ne bir plan ne program, biz günü kurtaralım, bizden sonra tufan!
Bugün, Osmanlı'nın devlet olan, Kuzey Afrika vilayetleri, Mısır, Arabistan, Lübnan, Filistin, Irak, ve de İran ve Pakistan! Karanlığın içinde, tutsaklığını anlayamadıkları bir kargaşanın içinde yürütülüyorlar...
Türkiye'nin de bu küresel tuzağın içine çekilmeye çalışıldığı da artık bir rastlantı olmasa gerek! Türkiyedeki, merkezi devletin, bir federasyona doğru yönlendirilmeye çalışılması da, kendi ülke dinamikleriyle doğal bir süreçte olacak bir şey değil... Önce varolan ulus devlette bütünleştirilmeye çalışılmış, halklar mozağini, etnik temelde parlatıp, ince küçük etnik parçalara ayırmak ve bunun üstünde politika yaparak kupkuru bir gerçek formu bozulmuş İslamı da, alıp, tarikat üslubuyla, alabildiğince kullanmak son çözümlemeye önemli katkılar sunacaktır! Hicaz'da, zamanında, Şerif Hüseyin'i, yetmeyince, bu gün otellerde ayağına gidilen, Vahhabileri kral yapan, Hicaz'ı kontrollerine verenlerin, son İslam İmparatorluğu Osmanlı'yı çözenlerin, kimler olduğunu bilmeyen, bu gün niçin hala, ülkeyi ekonomik ve siyasi olarak bağımlılaştıran, yüksek faize dayalı, rantçı bir ekonominin neden ısrarla, Batı'ca devam ettirildiğini bilmeyen, bilemeyen insanların, ahkam kestiği bir ülkede; eğer bu insanlar kör ve cahil değillerse, karanlığın içinden gelen bu aymazlık ve dangalaklıklardan övgüyle söz etmek artık yerinde olacaktır...