Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

24 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

“Gezi Olayı” değerlendirilmesi

“Gezi Olayı” değerlendirilmesi
 

Gezi Olayı çiçek olayı değildir.


2013’ün Mayıs ayı sonlarında Taksim Gezi Parkında başlayıp Haziran ayında da tüm Türkiye’de değişik biçimde sürmekte olan olaylar Türkiye’de ve tüm dünyada “Gezi Olayı” olarak anılmaktadır. İhtimal tarih sayfalarına da “Gezi Olayı” başlığı altında yazılacaktır.

Gezi Olayı gerek Türkiye medyasında, gerekse Dünya medyasında çok değişik açılardan, çok değişik biçimde ele alındı. Bireyler, yasal olan ve  yasal olmayan kuruluşlar, gizli servisler, devlet yetkilileri… vb. bir çok kimse Gezi Olayını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmışlardır. Bunun için “Gezi Olayı” değerlendirilmesi oldukça zor olmaktadır.

Sözü edilen olayın aydınlatılması- halkımızın bilinçlenmesi, son yüzyılın perde arkasındaki siyasal, ekonomik ve kültürel oyunların açığa çıkması bakımlarından olduğu kadar demokrasimizin yerleşmesi ve olgunlaşması bakımından da- önemlidir.

“Gezi Olayı”nı sözde aydınlatmak için öyle ayrıştırıcı, kışkırtıcı,  öyle bilimsel olmayan çalışmalar yapılıyor ki anlatmak mümkün değil. Kitle psikolojisinden yararlanıp yanlış yönlendirmeler yapılıyor. Bu durumlar da iç açıcı değil.  

“Gezi Olayı”nı Üniversite öğretim görevlileri de inceliyor; ama yeteri kadar değil. Ayrıca üniversite görevlilerinin incelemeleri halka yeteri kadar yansıtılamıyor. Üniversite öğretim görevlilerimizin kullandığı dilin de halk tarafından tam olarak anlaşılamadığını da belirtmek isteriz. Yanlış anlaşılmaması için bir ekleme yapalım. Siyasetçilerimiz halkın dini duygularını, sadakat ve vefa gibi özelliklerini açıkça istismar ediyorlar. Üniversite görevlilerin de böyle söylemler beklenemez tabii, ama hiç olmazsa sözlük kullanmadan anlayabileceğimiz biçimde yazsalar çok yararlı olurdu.

Star Gazetesi'nden Fadime Özkan,  Maltepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeliği ve Uluslararası İlişkiler ve AB Bölüm Başkanlığı yapan Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün ile Gezi olayları ve bu olaylardan çıkarılması gereken dersler üzerine konuştu.  Bu konuşmayı okudum, yararlandım. Batı kaynaklı sözcüklerin, terimlerin oldukça çok olduğu bu konuşma’dan birkaç paragrafı alıntı kurallarına uygun olarak almak istiyorum ki okuyucular da yararlansın.

Aslında önce paragrafları yazıp sonra da batı kaynaklı sözcükleri yazmamız gerekirdi. Evet, bilmeyen bu sözcüklere, terimlere bakabilir, bilenlerin zamanını almamış olurduk. Ama önce bu batı kaynaklı sözcükleri ve terimleri yazıyoruz:

Füzyon: Birkaç atom çekirdeğinin tek bir çekirdek halinde birleşmesi, çekirdek kaynaşması.

Katarsis: Arınma… Psikanalizde, bilinç dışına itilmiş duyguların yaşanıp boşalım olanağına kavuşturularak hastanın patojen duygulardan ve nevrotik belirtilerden kurtarılmasıdır.

Metamorfoz: Başkalaşma. Başkalaşım.

Fenomen: olay, olgu. görüngü. hayranlık uyandıracak kadar dikkat çekici.

Demonoloji: Cin ve iblisleri sistematik olarak inceleyen çalışma dalı. Genelde dinlerin kutsal metinlerinin yorumlanmasını içerir ve teoloji yani dinbilimin bir dalıdır. Osmanlıca karşılığı Şeytaniyattır.

Angelizm: Sevdiği kişiyi melek sanması sonucu, kişinin* sevdiği kişi ile cinsel birliktelik kuramamasına sebebiyet veren psikolojik rahatsızlık.

Sitkom: (İngilizce: Situation Comedy) yani "durum komedisi" olarak anılan kısaca sitcom veya sitkom olarak Türkçede kullanılan, radyo çıkışlı ve günümüzde televizyonda yaygınca gördüğümüz program türüdür.

Paradoks: Görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır. Çoğunlukla, çelişkili görünen sonuç veya sonuçların aslında çelişkili tarafları vardır. Paradoks teriminin karşılığı olarak Türkçe'de yanıltmaç, çatışkı ve çelişki sözcükleri kullanılmaktadır

Operasyonel:      İşlemsel, işlen özelliği taşıyan

Manipülasyon:  İnsanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri halde etkileme veya yönlendirme işlemine denilmektedir.

Dinamik:(‹ Yunanca ????µ???? - dynamikos "güçlü", ‹ ????µ?? - dynamis "güç")

Şimdi de sözü edilen  konuşmadaki Öğün’ün cevaplarından alıntıları sunuyoruz:

 “Gezi’deki oluşumu bir katarsis olarak değerlendiriyorum. Bir birikimin açığa çıkması bu. Füzyon ve katarsis eşlenmek suretiyle metamorfozlara savrulan fiili durumlar çıktı ortaya.    …

Bir şeyin nasıl başladığından çok nasıl devam ettiği, neye evrildiği önemlidir. Gezi’ye genel yaklaşım fotografik bir yaklaşımdı. Fotoğraflar çekildi ve pek çok yorumcu ellerindeki fotoğrafları sürecin kendisi gibi gördü. Hâlbuki süreci akışı içinde izlemek lazım. Tablolar çok değişikti. Ayrıca herkes fotoğrafı hangi açıdan çekmek istiyorsa oradan çekti zaten. Oysa sinematik akışı içinde izlersek tabloları çok başka şeyler görürüz. …

Bakın bu da bir başka aşırılık fenomeni. İki bakış var. Bir demonolojik, şeytaniyat üzerinden onları yargılıyor. Bir takım sorunlu terimlerle bakıyor bu meseleye. İkincisi de onlara anjelist bir bakış geliştiriyor. Onları birer kanat takmış melek, harika çocuklar, pırıl pırıl zekâlar olarak görüyor. Bunlara gerek yok. …

Bu da bir tür siyasal vesayetçilik örneğidir. Paradoks ortaya çıktı, meydan şenlenip çeşitlendi, Hükümet şenlenip çeşitlenen meydan ile görüşmek istedi. Temsilci diye gelen adamlar son derece kaba saba konuşan, buyurgan, forum ağzı dediğim, şu şöyle olmalıdır bu böyle olmalıdır, gibi son derece dayatmacı bir tarzda konuşan insanlardı. Mesela aralarında tek bir kadın yoktu. Yani meydana,  buyurgan bir siyasal dil üzerinden vesayet geliştirilmiş oldu. Kültürel anlamda çiçeklenmiş meydanın bu kadar renksiz temsil edilmesi tuhaf değil mi?    …

Bir kere uluslar arası ilişkiler bir tarafıyla operasyoneldir. Gizli servisler, görünüşleri farklı olsa da belli kuruluşlar cirit atar. Operasyonlar tetikleyici mi olmuştur yoksa sonradan mı müdahil mi olmuştur bilmiyorum ama istikrarsız gelişmelere bunların seyirci kaldığını düşünmek saflık olur.” (24.06.2013 , http://www.duzceyerelhaber.com/ )

*

Hocamızın değerlendirmesi birçok yönden yararlı olduğu gibi değerlendirme yapacaklara da örnek oldu:

 Örneğin oluşumu bir katarsis olarak değerlendirdiğini söylüyor. Yani konu sadece birkaç ağaç ya da çevreci duyarlığı değildir. Yıllarca bilinç altına itilenlerin başkalaşması ile su yüzüne çıkmasıdır. Bilinç altına itilenler Öngör’ün deyişiyle kaba saba, buyurgan, dayatmacı söylemler ve bireyleri mutsuz eden davranışlardır. Bu oluşumu fırsat bilerek Bireylerin bilinçaltı arındırıldı mı, yoksa her zamanki gibi kaba saba, buyurgan ve dayatmacı söylemler ve baskılar devam mı etti?

Öngör konuyu katarsis olarak değerlendiriyor. Kuşkusuz başka açılardan da değerlendirilebilir, değerlendirildi de; ama bu değerlendirmeler Öngör’ün deyişiyle değişik yerlerden alınan fotoğrafik yaklaşımla olmuştur. Konuyu  sinematik akışı içinde incelemeli. Böylesine bir inceleme yapılmadı.

Olayları, oluşumları tüm boyutlarıyla inceleme alışkanlığımız olmadığından olacak bazıları gezi eylemcilerine toz kondurmuyor,  bazıları da bu eylemcileri yerin dibine batırıyor. Bu yanlış tutumlarımızdan yararlanan uluslar arası örgütler, önceleri de yaptıkları gibi aleyhimize cirit atmaya devam edebilirler. Kim bilir belki de ediyorlardır. Öngör’ün belirttiği üzere çevrilen filmleri on yıllar sonra seyredebiliyoruz. Açık deyişle iş işten geçtikten sonra kurulan tuzakların farkına varıyoruz.

Kısa deyişle “Gezi Olayı” sosyolojiyi, toplum psikolojisini bilmediğimizi, demokrasi anlayışımızın eksikli olduğunu, zamanında siyaset üretemediğimizi öğretti bize. Dahası var sadece ekonomik kalkınmanın mutluluk getirmediğini de öğretti bize.

Aslında bunları bilmiyor değildik. Üniversitelerimizdeki değerli öğretim görevlilerimiz derslerinde bunları işlemekteydiler; ancak bilgi sınıfın dışına çıkamıyordu. “Bir musibet bin nasihatten yeğdir.”derler ki toplumumuzda hep böyle oluyor.

Öğretim görevlilerimizin araştırmaları bilimsel olduğu için medyada yer almayabilir; ama konuşmaları, köşe yazıları ve diğer etkinlikleri halka duyurulmalıdır ki halk yaralansın. Örneğin Öngör’ün sözü edilen konuşmasının şahsıma yararlı olduğuna inanıyorum. Yine inanıyorum ki okuyuculara da çok yararlı olacaktır. Çünkü konuyu öyle sergiledi ki açıldıkça açılıyor. İnsan kendi kendine sormaktan geri kalamıyor:

Bilinç altına itilen füzyonlar nelerdir? Yurttaşlarımız konuları  neden mahkemeye intikal ettirmeden bilinç altına itiyorlar? Neden korkak ve pısırık olduk? Korkak ve pısırıklığımızdan yararlananlar, sürü psikolojini bilenler egemenliklerini sonsuza dek niçin sürdürmek isterler?

Neden uluslar arası örgütlerin maşası oluyoruz?  Neden işbirlikçileri göremiyoruz?

Alıntılardan Öngör’ün düşünceleri kavranamaz elbet. Konuşmasının tümünü okumak gerek; ama biz hep böyle yaparız. Konuşmalardan bir paragraf, paragraflardan bir cümle seçerek yargıya varmaya çalışırız. Bu da çoğu zaman yanlış olur. Yazı için söylediğimiz bu durumu olaylar ve durumlar için de söyleyebiliriz.

Konuları bütünsel bir yaklaşımla bilimsel olarak inceleyebilirsek her olaydan, her durumdan dersler alabiliriz, tabii Gezi Olayından da…

Sabahattin Gencal, Başiskele-Kocaeli

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara