Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '22

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

“Işığı Görmeden Kör Olanlar”

İKİSİNİN DE ön yüzünde, bu sözcükler yazılıydı: “Işığı Görmeden Kör Olanlar!...” Kaldırımın üzerinde farklı sunumlarla duran ‘aynı içerikli’ sanat gereksinimlerinden birisi kitap, diğeri de filmdi. Şu DVD denilen türden. Kitabın üzerinde, onu tozdan koruyan bir saydam plastik örtü, diğerinin de içinde durduğu ince bir mika kutu vardı. Sineklenerek yağmaya başlayan kar, satıcının yapay derili ucuz makosenlerinin üzerinde ince beyaz bir kürk dokudu. İnsan dişleyen poyraz ise, az önce hınzırca ortaya çıkarak, yaşamın buzdan bir cehenneme nasıl dönüşeceğini tüm caddeye göstermişti. “Hey dostum! Aynı şey, ikinci kez işe yaramaz.” Seyyar kitapçı, soğuktan iki omzunun tam ortasında oluşturduğu çukura gömdüğü kafasını yeniden dışarı çıkararak -“Kim konuştu şimdi?” diye mırıldanınca kitap: - “Ben konuştum. Yandaki taklitçi film ile!” diye yanıt verdi. Bu kez DVD, üzerine yeni düşmeye başlayan ince karları titreterek kıpırdadı: -“ Hangi aynı şey, ikinci kez? Anlamadım, kâğıt destesi!” DVD, VCD, CD gibi ürünler ve kitap satarak öğrenim giderlerine katkıda bulunan üniversiteli genç araya girdi: -“Lütfen dostlarım. Benim dergâhımda kimse bir başkasını oyun kâğıdına benzetemez. Ayrıca uyarlandığı kitabı anlamamak ya da onu yadsımak, soylu sinemaya asla yakışmaz! Sinema da edebiyat da, bireyi iki yönüyle yani içiyle ve dışıyla; tüm olarak ifade edebildiği ölçüde lezzeti doyumsuz sanatlardır. ” DVD yeniden dillendi: -“Bazı romanlarda şu tür diyaloglara rastlanır bak; kemiklerimi kırabilirsin ama gururumu asla!” Kitap, yanıtta yine gecikmedi:

HER KİTAP SİNEMAYA AKTARILAMAZ

–“ EDEBİYATLAalay ettiğin çok açık! O zaman ben, sinemaya neden uyarlanıyorum? Bak ikimizin kapağında da aynı isim var: “Işığı Görmeden Kör Olanlar!” Benim edebiyat dilim ile senin sinema anlatın aynı şey değildir. Her kitap sinemaya aktarılamaz ya da ne uyarladığını sanır yönetmen! Ben sana sinemaya kusursuz olarak uyarlanmış yapıtlar da sayarım ama tüm kitaplar için geçerli değil bu! Örneğin; “Gazap Üzümleri”, cuk diye oturmuş!” Satıcı –“ Ah işte bu. Böyle iletişim kurun aranızda. Kaldırımın üzerinde duruyor olabilirsiniz ama bu, sokak kültürüne alışmanız anlamını taşımaz dostlar! Ben de iki söz edeyim bu konuda. Hem de bir sinema yönetmeninin ağzından. Polonyalı Kieslowsky şunu der: -“Amaç içimizde yatanı yakalamak. Ama bunun filmini çekemeyiz. Belki yaklaşabiliriz. Belki de dünyadaki tek konu budur. Edebiyat bunu başarıyor işte. Hatta ona yaklaşmakla kalmayıp tanımlamaya bile çalışıyor. İçimizde yatanı yakalamak. Ama sinemada biz bunu anlatamıyoruz. Şöyle bir örnek vereyim. Bir süt şişesini bir sahnede kullandığımda, birileri çıkıp benim hiç aklımdan geçmemiş sonuçlara varıyor. Benim için bir şişe süt, sadece bir şişe süttür, süt döküldüğünde de bu, sütün döküldüğü anlamına gelir. Başka da bir anlamı yoktur. Bu, dünyanın parçalandığı ya da sütün, annesi zamansız öldüğü için çocuğun içemeyeceği anne sütünü simgelediği anlamına gelmez. Bir şişe dökülmüş süttür. Ve sinema da budur. Yazık ki başka bir anlamı da yoktur.” Satıcının aktardıkları için de –“Ben de bunu açıklamaya çalışmıştım. Edebiyatın her yaptığını sinema yapamaz. Hatta bir film, bir eserden uyarlansa bile.” dedi kitap!

KÖTÜ ÖRNEKLERİ TV DİZİLERİNDE DOLU

BU ARADA kar, tanelerini sıklaştırarak hızını artırmıştı. Alıcılarını bekleyen ürünlerin altındaki kalın muşamba karlı rüzgârdan oturup kalkıyordu. Ve bu güç hava koşullarında, sinema ile edebiyatın ortak paydada işbirliği yapabileceği ancak bunun sınırlarının çizildiği bir yerin olduğu konuşuldu. Üzerinde yine “Işığı Görmeden Kör Olanlar” yazılı; içinde filmin müziğini barındıran bir CD ise –“Ben tarafsızım, sayın kültür elçileri!” diyerek devam etti: -“ Her önüne gelen roman, film olmaz. Kötü örneklerini her gece TV dizilerinde içimiz burkularak izliyoruz zaten. Uyarladıkları kitapta, konu 4 okuma saatinde bitirilmiş ama onlar 4 yıldır devam ediyorlar. Günü 18 / 22 ana sözcükle bitirenler çok! Ve halk bu gidişle Alzheimer olacak!CD’nin bu son söyledikleri onları acı acı güldürdü. Ancak son kahkahalarıydı, üçünün de. Bembeyaz cadde, okuldan çıkan yüzlerce üniversitelinin alışıldık kovalanması, acınası tartaklanması ve yakalananların da kahredici tavırlar görmesiyle karardı, kızardı. Bağırışlar, haykırışlar, yalvarışlar: “Ağabey ağabey! Ne olur vurma çünkü ben… hamileyim! ” Bir saat kadar sonra turuncu giysiler içindeki temizlik görevlisi elindeki faraşa yırtılmış kâğıt ve parçalanmış mika parçaları alıyordu. Eğilip baktığında ise, üzerlerinde pıhtılaşmış kan damlacıkları olan üç aynı yazı çarptı gözüne:“Işığı Görmeden Kör Olanlar!” / Levent Üsküdarlı

BİLGİ: Kieslowsky’nin görüşü, Mehmet Başaran’ın ‘Edebiyat ve Sinema’ yazısından aktarıldı.

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..