Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

[Meslek efsaneleri] Öğretmenlerin şaşalı yaşamları

[Meslek efsaneleri] Öğretmenlerin şaşalı yaşamları
 

NOT: Bu yazı meslek efsaneleri yazı dizisinin bir bölümüdür

Bu yazıda anlatmak istediklerim için sanırım en uygun başlığı bulmayı başardım. Öğretmenlik mesleğini seçen eğitmenlerin yaşamlarını çok da uzatmadan bir gözden geçirip bu şaşalı yaşama rağmen nasıl oluyor da hepsi son model otomobillerine binmiyorlar bir bakalım.

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN STATÜSÜ

Google'dan öğretmenlik mesleğiyle ilgili bir akademik makale indirip okursanız göz yaşları içerisinde kalır ve benim burada yazmak için vakit harcayacağım satırlardan beni kurtarmış olursunuz. Ancak gerçeklere bir bakalım. Öğretmenlik malesef halk arasında ikinci üçüncü sınıf bir meslek olarak görülmekte, okula verecek çocukları olmayanların gözünde ise sıfırın altında bir meslektir.

Toplumun öğretmene bakışı

Olayı çok acı örneklerle verelim. Halktan insanlar sizinle konuşup mesleğinizi sorduklarında ve siz öğretmen cevabını verdiğinizde "Olsun hocam binlerce işsiz var ülkede" benzeri bir cevap alıyorsunuz. Bu da işsiz kalmaktansa yapılabilecek en iyi iş öğretmenliktir sonucu taşıyan ve sizi moralman sıfırlayan bir etkendir. Bu moralle bir insan ne kadar motive olarak çalışabilir?

Daha da kötüsü okumamış tüccar bir veli gelip "Hocam sizin iş de zor, o kadar uğraş ay sonunu göreme" deyip cebinden çıkardığı 100$ ile sigarasını yakıp dumanını yüzünüze üflediğinde öğretmenler niçin okuduklarını sorgulamaktadırlar. Sanıyorum ki çok da haksız sayılmazlar.

Diğer eğitimcilerin öğretmene bakışı

Öğretmenlerin güncel eğitsel gelişimleri takip edebilmeleri için çalıştıkları sırada eğitim almaları amacıyla çeşitli kurslar düzenlenmektedir. Bu kurslara hizmet içi eğitim adı verilmektedir. Bu ve benzeri platformlarda öğretmenler bir araya gelip ciddi meseleler hakkında konuşup tartışmaya başladıklarında bir süre sonra eğer bir uzlaşmazlık ortaya çıkarsa ve eğitimi veren kişi tartışmadan bunalırsa karşısındaki öğretmene "Sonuçta öğretmen değil misin? Ne kadar bileceksin?" mesajını ya konuşarak, ya vücut diliyle verir. Yani öğretmene aslında bilmeyen ya da bilmemesi gereken birisi olduğu nakış gibi dikte ettirilir. Böylece öğretmen haddini bilmeyi öğrenir.

Öğretmene had bildirilmesinin bir diğer şekli de bazı idarecilerin vasıfları dolayısıyla kendi içlerinde yaşadıkları bunalımı çalışanlara hissettirmeleri yoluyla yaşanan "meslekten soğuma sürecidir". Bu süreçte öğretmen olan kişi mesleğe müthiş bir idealizmle başlar ve kısa süre sonra meslektaşlarından tüm topluma kadar herkesin belirli bir kalıpta görmek istediği bir birey olma zorunluluğundan ötürü fabrikasyon bir bireye dönüşmek zorunda kalır. Bunun halk arasındaki adı  "memur zihniyeti" olup bilimsel adı memurizasyon (memurisational progress) dur.

Velilerin öğretmene bakışı

Ne kendi mevkidaşlarının ne de toplumun yürekten bir saygı ve hürmet beslemediği öğretmenlerin velileri tarafından "Evet, bu işin piri O'dur" diyebilecekleri bir hürmet beslemelerini beklemek biraz hayalcilik olurdu. Veliler de çocuklarını öğretmenlere emanet ederlerken mümkün olduğunca kısa sürmesini ümit ettikleri bu ilişki sırasında ilişkileri iyi tutup bir an evvel öğretmenlerini hayatlarından çıkarmanın hesabı peşine düşmektedirler.

Veliler de artık öğretmenlere, onların bilgilerine ve uygulamalarına tam olarak güvenmemektedirler. Elbette eskisi gibi "eti senin kemiği benim" anlayışının hüküm sürmesi beklenemez ancak "öğretmenin sen etinle kemiğinle benim hizmetkarınsın ve sürekli haddini bilmelisin" mesajı verilerek öğretmenden mükemmel işler beklenmesi de biraz güçtür.

ÖĞRETMENLERİN LÜKS YAŞAMLARI

Ülkemizde 2012 Şubat ayı itibariyle açlık sınırı 973 TL ve yokluk sınırı 3.171 TL'dir. Öğretmen maaşları 1500 TL civarında ve çalışma farkları olarak bu meblağ 1900 TL civarına çıkmaktadır. Tabi bu rakamlar 4 kişilik bir aile için hesaplanmıştır.

Öğretmenler hiçbir şekilde evlenmezler ve tek yaşayıp tek ölürlerse (aslında mantıklısı budur), bu maaş  yeterlidir ve öğretmenler başları çok da ağrımadan yaşayabilirler. Ancak öğretmenlerin diğer sağlıklı insanlar gibi evlenip iki kişilik bir aileye dönüşmeleri halinde açlık sınırına dayanan bu çekirdek aile birden bire buhrana girmektedir. Hele ki bir çocuk sahibi olurlarsa işler iyice sarpa sarmakta ve bu sefer çocukları da bu cendereye girmektedir. Yok birden fazla çocuk yapmak isterlerse ortalık karışmaktadır.

Peki öğretmenler nasıl bu kadar lüks yaşamaktadır? Öğretmenler yalan mı söylemektedir? Sürekli ağlayıp duygu sömürüsü yapan bu öğretmenler ne istemektedirler? Çoğu öğretmen karı-koca öğretmenlik yaparak 3.171 TL olarak belirlenen yokluk sınırını aşmak için var güçleriyle çalışma yolunu tercih etmektedir.

Yokluk sınırını ne olduğunu açıklayalım önce. Yokluk sınırı demek, 3.171 TL'den bir kuruş aşağıda para alınırsa bu ailenin normal insanlar gibi bir ev alma olasılıkları yoktur ve vampir ev sahiplerinin kucağında bir ömür geçirmek zorunda kalırlar demektir. (Vampilerle ilgili detaylı bilgi için TIKLAYIN)

Karı koca çalışan bu öğretmen kısmısı, varlarını yoklarını bir ev sahibi olabilmek için 50-60 yaşlarına kadar çalışmaya adamakta, 50 yaş civarlarında şansları yaver giderse bir ev sahibi olup mümkünse 60 yaş civarlarında ölmekte ve kendi evlerinde geçirdikleri son 10 senede sağlık harcamalarının artmış olması dolayısıyla yine gün yüzü göremeden koşuştura koşuştura aramızdan ayrılmaktadırlar.

Vampir geçirmez lojmanların olmayışı, ay sonunu görebilmek için teleskop kullanma zorunluluğu gibi faktörler öğretmenleri zor durumda bırakmaktadır. Ancak kimsenin bilmediği başka sorunlarla da boğuşmaktadır öğretmenler.

Öğretmenin giyim kuşamı

Örneğin, okula her gün aynı kıyafetle gitmek zorunda kalan öğretmenler öğrencileri tarafından alay konusu edilmekte, veliler tarafından da "ay başka kıyafet bilmez mi bu öğretmen" iddialarına muhatap olmaktadırlar. Oysa göze de hitap etmesi gereken öğretmenler gardroplarını doldurmaya kalksalar buzdolapları boş kalmakta olduğundan bu alay konusu olma işini tercih etmektedirler. Birisi çıkıp çok elbise almaya kalksa ve kendisini zorlasa da "Hani paranız yoktu bu ne lüks her gün okula başka kıyafetle geliyorsunuz" denilir. Bu da işin bir başka boyutu.

Öğretmenin sürekli kitap okuması

Kitap masrafı ise öğretmenin bir başka sorunudur. Ayın sonunu gören öğretmen parasını kitaba da ayırmalıdır elbette ama bunu yaparsa 50 yaşında bir ihtimal ev sahibi olma şansını da 60'a erteler ve belki bir ev göremeden göçer. Çoğu öğretmen de çözüm olarak bu yolu tercih etmemektedir ve kitap zahmetine girmemeyi tercih etmektedir.

 

PEKİ KİM BU LÜKS YAŞAYAN ÖĞRETMENLER?

"Ne kadar yanlış bir yazı! Ben okulların bahçelerini görüyorum tüm öğretmenlerin arabası var. Çoğu da giyimi kuşamı düzgünler. Bazıları sigaraya o kadar para bayılıyor. Hepsi yalan bu yazılanların" diyorsanız lüks yaşayan veya araba kullanıp sigaraya para ayıran öğretmenlerin kimler olduğuna dair olasılıkları hemen inceleyelim.

1 Birey tek başına öğretmenlik yapmaktadır ve hayatında hiçkimse yoktur. İnceden Robinson Crusoe takılmaktadır.

2 Birey tek başına öğretmenlik yapmakta ve ailesinin yanında kalmaktadır. Dolayısıyla kira vermediği için maaşı kendi cebine kalmakta ve maaşın maaş gibi kullanılması zevkini tatmaktadırlar.

3 Babadan veya anneden miras bir varlıkları vardır. Bunun en önemlisi bir ev kalması durumudur. Üzerine de maaş gelince feraha ermişlerdir.

4 Öğretmen olmadan önce zaten zengin olan bireylerin eğitimcilik aşkıyla hobi olarak öğretmenlik yapmaları dolayısıyla lüks yaşayan öğretmen gibi görünmeleri durumudur. Aslında bu bireyler öğretmen olsa da olmasa da zaten zengindirler. Liks yaşamlarının öğretmenlikle bir ilgisi yoktur.

5 Köy, kasaba, mezraa, bucak gibi yerlerde öğretmenlik yapan ve en fazla iki-üç kişilik bir aileye sahip olan öğretmenler eğer eşleri de çalışıyorlarsa verdikleri ev kirası 100-200 TL gibi düşük bir meblağ ise ya da 40-50 bin TL'ye ucuz yollu bir ev sahibi olabiliyorlarsa yine bu sınıfa girmektedirler.

(Ancak şehirlerde öğretmenlik yapan öğretmenlerin 120bin TL'den aşağı bir ev bulamamaları dolayısıyla hayatları zaten sönmektedir. Hele ki bazı şehirlerde abartısız olarak yazıyorum 180bin TL'den aşağı bir ev olmadığı için iş iyice sarpa sarmaktadır. 180 bin TLdemek bir öğretmenin ömrünün yarısını o evin anaparasını ödemek için geçirmesi demektir. Kalan yarısını da o paranın faizine vererek ölmesi işin diğer boyutudur. Kısacası öğretmenler insan ömrünün 200 yıl olmadığı dünyamızda ölmeden bir ev sahibi olabilme hayaline sahip olarak çok da anormal bir idavranış sergilememektedirler.)

 

Son olarak toplumda ev sahipleri konusuna bir kez daha değinelim ve konuyu siz değerli okuyucularımın vicdanlarına terk edeyim. Öğretmenler toplumda saygın olarak yaşamak zorunda olan ancak bunun için yeterli maddi gücün yakınından geçemeyen canlılar olarak iyi (lüks değil, yalnızca akarı kokarı olmayan) bir evde otururlarsa hemen lüksçü bunlar damgası yemektedirler.

Bu da onları kulübelerde yaşamaya zorlamaktadır. Ancak herşeye rağmen hiçbir öğretmen bunu kendisine tabi ki yediremediğinden iyi evlerde oturmak istemekte ve vampir ev sahiplerinin vahşi saldırılarına maruz kalmaktadırlar.

Ev sahipleri de evleri kiralarken sizin öğretmen olmanızdan memnun olurlar ve "Hocam siz de o maaşla geçinmeye çalışıyorsunuz" demekte, kısa süre sonra zam zam diye kapınıza gelip daha fazla kan istemekten çekinmemektedirler.

Lojman denilen teknoloji Türkiye'de milli eğitim lojmanlarının müthiş az sayıda olmasından ötürü öğretmenler için %0.003 olasılıkla kullanılabilecek bir opsiyon olduğundan çoğu öğretmen ya kan kaybından yitip gitmekte ya da istifa ederek pazarda meyve sebze satarak daha fazla para kazanıp kazanamayacağının planlarını yapmaktadırlar.

 

PEKİ NE YAPILMALI ?

Bu soruya cevap vermeden önce her öğretmenlik branşının aynı şartlarda çalışmadığını belirtmek gerekir. Yani yapılacak düzenlemenin herkesi eşit şekilde kapsamasının çok da mantıklı olmadığını ortaya koymalıyız.

Konuya devlette bu parayı verecek kişilerin gözünden bakacak olursak bazı branşlarda haftanın iki günü ders verip geri kalan günü dersleri olmayan öğretmenlerin de bulunduğunu göz önünde albulundurmalıyız ve zorluk derecesine ve çalışma şartlarına göre ek bir ücret ödenmesinin sorunun çözümüne katkı sağlayacağını ileri sürebiliriz.

Örneğin hatfanın her günü ders veren bir sınıf öğretmeninin branşından ötürü 500 TL branş farkı alması, verdiği derslerin karşılığı olarak aldığı ders ücretiyle birleşince bir iyileşme sağlayabilir. Böylece karı koca çalışan bir çift piranalara yem olmadan yaşayabilir.

Aynı şekilde tenefüsleri bile olmayan okulöncesi branşı, ders programı çok yoğun olan İngilizce öğretmenleri gibi branşlar için de çalışma saatleri ve koşullarına göre bir düzenleme yapılabilir.

Elbette gönül ister öğretmenlere Avrupa'daki gibi yokluk sınırının üzerinde maaşlar verilebilsin ve öğretmenlik toplumun gözünde saygın bir yerde olsun. Ancak bunu biz görür müyüz bilemiyorum.

Paranın bu kadar konuşulmasına bir anlam veremiyorsanız konuyu şu şekilde açıklayalım. Karşınıza bir öğretmen ve bir doktor geldiğinde hangisine daha fazla saygı duyarsınız? Cevap doktordur. Çünkü maaşı fazladır. Maaşı fazla olan kişinin daha kıymetli bir iş yaptığına inanılır ve siz de farklı birşey yapamazsınız.

Tersten bakalım. Bir doktorla bir fabrika sahibini yanyana koyun. Fabrika sahibi okumamıştır ancak altında son model Masserati arabasıyla karşınızda dağ gibi durmaktadır. Doktor ise hayatının 20 yılını okuyarak geçirmiş bir insandır ama siz fabrikatöre daha fazla saygı duyarsınız. Çünkü doktor onun yanında oyuncak gibi kalır.

Örneği vahşileştirelim. Bir nalbanta mı daha fazla saygı duyarsınız yoksa bir mühendise mi? At yarışlarında nal çakan bir nalbantın 7000TL maaşının olduğunu ve mühendisin de asgari ücretle bir büro sahibinin yanında ameleden farksız çalıştığını duyduğunuzda nalbantlığın saygınlığı gözünüzde artar. Bu kaçınılmazdır.

İşte bu yüzden bir işin saygın olmasını istiyorsanız parasını vermeniz gerekir. Bunun bir maliyeti olacağı doğrudur. Ancak hayatta herşeyin bir bedeli vardır ve bedelini ödemediğiniz şeyi de istemek biraz gerçek dışıdır. Şimdi pekala diyebilirsiniz ki "Afrika'da o kadar aç varken nedir bu doyumsuzluk? Afrika'daki öğretmenler karın tokluğuna çalışıyorlar!"

Evet doğru, zaten bu yüzden ülkelerinden kimse yetişmiyor ve ülkeyi kurtaracak kimseyi bulamıyorlar. Bir de bu açıdan bakın.

 

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..