- Kategori
- Kent Yaşamı
"Seni sevmeyeğnn ölsüüün!..."

Yıllar önce Yeni Karamürsel Mağazaları’nın bir reklam müziği vardı:
“Herkese, her keseyeeeee… Yeni Karamürsel Mağazalarıııı!..”
Neredeyse her mahalle arasında, her sokakta birbiri ardına açılan barları görünce aklıma bu reklam müziği geliyor.
Her gelir grubuna, her yaşa, her kesime göre barımız mevcut artık. Ciddi bir bar enflasyonu var! Neredeyse tamamında da canlı müzik var. Türkü çalanı, rock çalanı, caz çalanı, pop çalanı…
Bu bar işi öylesine tuttu ki, yılların biracıları, restoranları, pastaneleri, kebapçıları bile tabelalarına “bar” kelimesini ekletmekte bir sakınca görmüyor. Neredeyse tamamında da canlı müzik, yani elinde gitarıyla bağırıp çağıran birileri olmakta!
Havanın kararmasıyla birlikte yolların kenarlarına çıkan şırdancılar da yanlarına gitar çalan bir çocuk oturtup, “Şırdan Bar” olursa hiç kimse şaşırmasın.
Tamam… Canlı ya da cansız müzik iyidir, hoştur da… İnsan bir yere gidip iki lokma bir şey yiyip içerken, iki çift de laf etmek istiyor arkadaşıyla, eşiyle, dostuyla… Ama ne mümkün!.. Canlı müzik yapan kardeşlerim ve aletleri öylesine bağırıyorlar ki!.. Bırakın arkadaşınızın sesini, kendi sesinizi bile duyamıyorsunuz. Dudaklar oynuyor sadece. Ama ses yok! Onu duyamayınca, siz sesinizi yükseltiyorsunuz:
“Ne diyorsuuuuuun!.. Anlamıyoruuuummmm!...”
Normal olarak o da sizi duyamıyor ve sesini yükseltiyor. Sonra siz onu duyamıyorsunuz, ardından o sizi… Karşılıklı bağrışıyorsunuz… Çocuk sahnede bağırıyor, müşteriler masada… Herkes avaz avaz bağırıyor… Yazık… Sahnedeki çocuk da müşteriler kendine eşlik ediyor sanıyor, coştukça coşuyor. Bilmiyor ki garibim, onlar kendi aralarında sohbet etmeye çalışıyor.
* * *
80’li yıllarda da piyanist şantör modası vardı ya… O zamanlar da adım başı taverna açılmış, dükkanların bir köşesine “Oooo.. Ahmet Beyler de buradaymış…” deyip, hem çalan hem de millete laf yetiştiren şarkıcılar türemişti. O dönemlerden bir anımı anlatayım ve bu haftanın yazısını da burada bitireyim:
Bir grup arkadaşla bunlardan birine gitmiştik. Herkes şarkı istiyor, piyanist şantör kardeşim de çalıyor elinin erdiğince, gücünün yettiğince… Biz de, Timur Selçuk’un İspanyol Meyhanesi’ni istedik… Yazdık bir kağıda gönderdik. Sıra bizim isteğimize geldiğinde şantör arkadaş bizim masaya döndü, kadehini şerefimize kaldırdı, hoş geldiniz dedi ve konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar benden İspanyol Meyhanesi’ni istemiş. Bu şarkı repertuarımızda yok. Ben size onun kadar güzel başka bir şarkı çalacağım. Haydi!.. Hep beraber!... Seni sevmeyen ölsüüüüüüün, ölsün!.. Seni sevmeyen ölsüüüüüüün!..”