- Kategori
- Tiyatro
10 Aralık'ı beklemeyin zihninizi özgür bırakın...

Sahne yavaş yavaş aydınlanırken geç bir kadın sahneye girer… Üzerinde yeşil bir ceket ve altında kot pantolon vardır… Sahneyi bir baştan bir başa dolaşarak izleyicilerle göz göze gelmeye çalışır… Yüzünden tebessümü eksik olmaz… Başıyla olabildiğince izleyiciyi tek tek selamlarken 'hayal edin' , 'sadece hayal edin' gibi sözler söyler…
Sahnenin ortasında durur, kollarını iki yana açarak; “10 Aralık'ı beklemeyin zihninizi özgür bırakın...” der ve çıkar…
Boş sahne yavaş yavaş kararır…
Sahne1; Gece
(Boş bir agora... Etrafını çember şeklinde çevirmiş yıkık sütun kaideleri… Her biri 10 insan gövdesi kalınlığındaki kaidelerin üzerinde kadınlı, erkekli kutsal kişilerin figürleri… Kaidelerin arkasında birbirine sokulmuş insanlar olduğu görülmektedir. Agoranın tam ortasında kapağı yarı açık duran bir lahit… Mermer kapağın üzerinde bir cep telefonu durmaktadır.)
Telefon çalar…
Mekâna aykırı bir melodi mermer sütunlarda yankılanır…
Telefon uzun uzun, defalarca çalmaya devam eder…
Agoranın doğu kenarındaki sütunlardan birinin arkasından bir kız çocuğunun fırlayarak çıktığı görülür…
Telefona doğru koşar…
Annesi bir müddet kızını yakalamak için arkasından gittikten sonra vazgeçip ağlayarak sütunun arkasına döner…
Küçük kız ikinci denemesinde telefonu açan tuşu bulur…
Nefes nefese telefona seslenir; “aloo…”
Cevap gelmediği için aynı hitabı defalarca tekrarlar…
Sahne 2; Sabah
(Agoranın batı stoası*)
10 kadar erkek 2 kadın ayakta durmaktadırlar…
Üzerlerinde “pallium” denilen, tek parça yunan örtüsü bulunmaktadır…
Hararetli bir şekilde telefonu açan küçük kız ve kapolar’ın* onu götürmesi üzerine konuşmaktadırlar…
En yaşlıları elindeki parşömenden konuşulanları takip etmektedir…
Konuşma sürerken parşömende yazılı yasak kelimelerden biri söylenir...
Yaşlı adam söyleyeni uyarır…
Söyleyen kişi özür diler…
Bunun üzerine tüm konuşma hiç yapılmamış gibi en baştan tekrarlanır…
Konuşmalarına agoranın bir başka köşesinden küçük kızın annesinin ağıtı karışır…
Bu ağıtı durmuyormuş gibi hararetli tartışmalarına devam ederler…
Yanlarına gelen ve bir süre onları dinledikten sonra görevli kapo’nun “bu kadar” uyarısı ile uzaklaşan halktan kişileri fark etmez görünmektedirler…
Sahne 3; Gün
(Agoranın doğu kenarı)
Küçük kızın annesi yere bağdaş kurmuş, başı ellerinin arasında, yaktığı ağıttan bitkin düşmüş bir şekilde sessizce ağlamaktadır…
Zaman zaman yükselen hıçkırıkları duyulur…
Kapo'lar hızlı adımlarla yaklaşmaktadır...
Eşi koluna girip kadını ayağa kaldırır…
Birlikte halkın arasına karışırlar…
Sahne 4; Gün
(Halk; Tamamı birbiri ile aynı, açık gri tulumlar giymiştir… Tulumların yakalarında her biri için ayrı birer numara bulunmaktadır… Üzerinde telefonun olduğu lahdin etrafında çalışmaktadırlar... Ne iş yaptıkları çok anlaşılmaz... Telaşlı, ürkek bir uğraş içerisinde görünürler... Onları izleyen ustabaşları ellerindeki çizelgeye sürekli bir şeyler işaretlemektedir...)
Küçük kızın annesi, kendinden geçmiş bir şekilde uğraşısını sürdürürken, gözü lahdin üzerindeki kabartmalara takılır...
Mermere ağlayan insan yüzleri işlenmiştir…
Öylesine dalmışken ustabaşının uyarı düdüğü duyulur...
Kocası ile göz göze gelir...
Kocası, elindeki işle uğraşırken ona acıma ve çaresizlik dolu bakmaktadır...
Sahne 5; Akşam
(Agoranın batı stoası)
Üzerinde palliumlar olan kadınlı erkekli grup, başka meseleler hakkında aynı yapmacık hararetle konuşmalarını sürdürmektedir...
En yaşlıları elindeki parşömeni görebilmek için gözlüğünü ayarlayarak, konuşmaları takip etmeye çalışır...
Agora, paydos sireni ile çınlar...
Gri tulumlar, agorayı saran mermer kaidelere doğru sıralar oluşturmuşlardır...
Sahne 6; Gece
(Agoranın doğu kenarındaki yıkık sütunlardan birinin arkası... Bir kaçı, kaidenin üzerindeki kutsal kişi figürlerini otlarla parlatmaya çalışmaktadır... )
Biri, kendi kendine; “Ay dolun bu gece” diye söylenir…
Bir diğeri fısıldayarak; “Dün gece garip bir rüya gördüm” der…
Diğerleri kulak kesilirler…
“Rüyamda bir ses bana ne bilmek istediğimi sordu. Ne sorarsam sorayım yanıtlayabileceğini söyledi. Ben de çektiğim acıların ne zaman biteceğini sordum. Ölümle değil ama… Ne zaman ‘gerçekten’ özgür olacağımı ve yaşadıklarımı sorgulayabileceğimi, sordum…”
Diğerlerinin ilgisi iyice artmıştır…
Fısıltıyı duyabilmek için küçük kızın annesi de ona yaklaşır…
“Ne dedi biliyor musunuz? 10 Aralık!!, evet 10 aralıkta acıların sona erecek dedi”
Yüzündeki umut ifadesinin dolunayın ışığında diğerlerinin bakışlarına da bulaşmasını sevinçle izler…
Sabaha kadar aralıksız olarak çalacak telefonun melodisi agorada yükselmeye başlamıştır…
Üşümemek için birbirlerine daha da sokulurlar…
Sahne tamamen kararır, genç kadının sesi duyulur; “Zihniniz hep özgür kalsın”
Perde iner…
***
Not: Küçük bir arama ile internetten bulunabilecek anlamlar, ancak yine de kullanırken yüklediklerimi almak istedim;
Stoa(kemeraltı): Antik Yunan mimarisinde agoranın yanında yer alan üstü kemerli, sütunlu galeriler. Stocılık denen felsefi akım, kemeraltında toplanan filozoflardan kaynaklanır.
Pallium; Antik Yunan ve Roma'da örtünmek için kullanılan dikdörtgen kumaş. Aynı zamanda beynin dış yüzünü saran kortex'in bir kısmına bu ad verilir.
Kapo; Nazi toplama kamplarında esirler arasından seçilen gardiyanlar. Nazi yamakları... Bazen esirlere karşı nazilerden bile daha acımasızdırlar...