Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '09

 
Kategori
Uzay
 

12 Milyar gezegende hayat olabilir

12 Milyar gezegende hayat olabilir
 

Ay'dan Dünya'ya bakış


İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinde 200 milyar yıldız bulunuyor. Bilim adamları bu yıldızların %6’sının hayat olabilecek gezegenlere sahip olabileceğini düşünmüşler. Bu da 12 milyar yıldız eder. Her birinin en az bir tane hayata elverişli gezegeni olsa bu sayı elde ediliyor. Bunların yüzbinde birinde bizim gibi medeniyet olsa 120 bin gezegen eder. Yani şu anda Samanyolu’nda 120 bin gezegende canlılar bizim gibi göğe bakıp ‘başka yerlerde canlı var mı yok mu, nasıl ilişki kurabiliriz’ diye kafa patlatıyorlar.

Samanyolu gibi daha milyarlarca galaksi olduğunu düşünecek olursak, evrende bilinci olan tek canlıların insanlar olmadığını anlayabiliriz.

Bilim adamları başka bir şey daha söylüyorlar. Uzayın fethi hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Uzay sonsuz olmasa da öyle büyük ki dağılmak ve her yere yetişmek mümkün değil. İnsan ışık hızında yolculuk etmeyi becerse bile samanyolunun bir ucundan diğer ucuna 150 bin yılda gidebilir. Buradan gönderilen sinyaller veya giden gemi geri dönene kadar bir 150 bin yıl daha geçer. Bilim adamları peki demiş, böyle olmasın, 1 saniyede istediğimiz yere gidebilelim, incelememizi yapalım ve geri dönebilelim. Tabi bu mümkün değil ama bir an için olduğunu kabul ediyoruz. Böyle şartlarda bile günde 8 saatten 60 yıl çalışsak samanyolunun 200 milyar yıldızının (bu 250 milyar da olabilir, küsürlerle uğraşmıyoruz) yalnız binde üçünü görebiliriz. Bu süre 600 milyon saniye ediyor.

Bir de bunu yapsak bile bizi bekleyen bir tehlike var. Dünyamız ve güneşimiz orta yaştalar. Samanyolunun yıldızlarının yarısı dünyadan daha eski. O nedenle diğer yıldızlarda kurulmuş olan uygarlıklar bizden daha eski ve daha gelişmiş, kökleşmiş olabilirler. Uzaydaki yerimizi öğrenip bizi bir çırpıda yok edebilirler.

Eskiden uzaydan, uzay yolculuklardan, dünya dışı hayatlardan söz edenlere bilim adamı bile olsalar biraz garip bakılırdı. Ama şimdilerde bu yanlış düşünce aşılmış gibi görünüyor. Çünkü artık çoğu kimse 12 milyar gezegen sisteminin içinde yalnız bizimkinde hayat olup diğerlerinde olmayacağını düşünmüyor. Şimdi SETI denen bir kuruluş var. Bunlar uzaydan gelebilecek akıllı bir sinyali yakalamaya çalışıyorlar. Hatta bilgisayarı ve interneti olan herkesten yardım istiyorlar.

Bu durum bana birçok şey düşündürüyor. Bir kere bilinçleri olsa bile diğer dünyalardaki canlıların bize benzemesi olasılığı çok düşük. Yerçekimi farklı olabilir. O dünya kendi güneşine bize göre yakın veya uzak olabilir. Güneşi kat kat büyük olabilir. Ona göre bizim güneşe bulunduğumuz uzaklıktan kendi güneşine çok uzak bir konumda olabilir. Bu da bir denge oluşturabilir ama o zaman bir yıl 365 gün olmayabilir. Olmayabilir demek doğru değil, olmayacaktır. Gece gündüz süreleri farklı olabliir. Kendi ekseninde daha hızlı veya daha yavaş dönebilir. Ona göre başka bir denge oluşmuş olabilir. Klorofil maddesi onların hücrelerine işlemiş olabilir. Bu durumda güneşlerinden bizim olduğumuzdan daha çok yararlanırlar. Belki kol bacak sayıları farklıdır. Belki atmosferinde karbon veya başka bir element daha çoktur. İskelet sistemi farklı biçimdedir. Vücut ısısı konusu farklıdır.

Ama benzerlikler de olabilir. Orada da hidrojen atomu vardır. Oksijen orada da bizde hayatın ilk yıllarında olduğu gibi zehir, evet zehir etkisi yapabilir (Oksijen en iyi dezenfektandır). Bizimkinden az veya çok, yine de yerçekimi vardır. Vücutları buna göre gelişecektir. Genel olarak hayat için gerekli ilkelerin aynı olabilmesi durumu yüksek bir ihtimal. Ama diğer şeyler daha farklı, bizim alışmadığımız biçimde olabilir.

Buradan bize dönersek, yaratılışçıların dediği gibi dünyamız bize uygun olarak yaratılmadı. Biz dünyaya ve var olan çevreye uyum sağladık. Örnek olarak, biz günde 8 saat uyumak zorunda olduğumuz için gün 24 saat olmadı. Gün 24 saat olduğu için ve bunun 10 saati karanlıkta geçtiği için günde 8-9 saat uyuyoruz. Ateş yakılmasının bilinmediği zamanlarda bu süre tümüyle karanlıkta geçiyordu. Balıkların hiç uyumadığını biliyor musunuz? Bu ayrı ve uzun bir konu. Bunu daha sonra yazacağım.

3 Mart 1972’de uzay aracı Pioneer X uzaya fırlatıldı. Temmuz’da ilk kez asteroid kuşağını geçti. 3 Aralık 1973’te ilk kez Jüpiter’i inceledi. Bu araç güneş sistemimizi ilk terk edecek insan yapısı araç oldu. Jüpiterin verdiği ivme ile Boğa burcunda bulunan Aldebaran yıldızına doğru gidiyor. Bu araçta çok önemli bir kargo var. Bir plaka. Bu plaka üstünde aracın bir şeması, ona uygun büyüklükte bir kadın ve bir erkek resmi, Altında Güneş ve sırayla gezegenler, Pioneer X’in güneş sistemi içindeyken izlediği rota, bir hidrojen atomu şeması ve ışınlar bulunuyor. Işınlar bir pulsarın dünyadan görünüşünü temsil ediyor. Üzerinde rakamlar var. Neden bunu yapmışlar? Belki bazı akıllı canlılar aracı bulurlar diye yapmışlar. Yerimizi, nasıl canlılar olduğumuzu, anlatmaya çalışmışlar. Araç 100 milyon yıl kadar yol alacak. Bu arada dünyamız da o kadar yaşlanacak. Yani bu yapılan işin hiç mi önemi yok? Hayır var. Bilim adamları oralarda bir yerlerde bizden başka canlıları var olduğuna ikna olmuşlar. Yani insanoğlu artık tek olduğu ve bu evrenin bizim için yaratıldığı saplantısından kurtulmuş durumdadır. Plaka o yüzden çok önemlidir.

 
Toplam blog
: 125
: 6625
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

İstanbul 1980 doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. İstanbul'da oturuyorum. Dünya ve çevre hakkında düşü..