Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

17 Ağustos 1999 sabahı

17 Ağustos 1999 sabahı
 

12 yıl önce, 17 Ağustos 1999 sabahı saat 03 de yataklarımızdan korkunç bir sarsıntı ile uyandık. Yer yerinden oynuyordu ve dehşet verici bir uğultu vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak hepimiz ayakta bir yerlere tutunarak 45 saniye boyunca sarsıntının bitmesini bekledik. Bu, hayatımda yaşadığım ilk deprem değildi ama böylesini hiç yaşamamıştım. Belliydi ki çok büyük bir deprem yaşanıyordu yakın bir yerlerde.

Işıklar sönüktü ve biz karanlık merdivenlerden kendimizi iç çamaşırları ve geceliklerle dışarı attık. Bütün apartmanlar boşalmış insanlar şaşkın sokaklarda birikmişler birbirlerine nerede deprem olduğunu sorarak bir haber almaya ya da araba radyolarından haber dinlemeye çalışıyorlardı.

Öğrendik ki hemen yanı başımızdaki İzmit’te yaşanıyormuş büyük felaket. Sabaha kadar haber almaya çalıştık büyük bir korkuyla. Yaşadığım bölge Pendik böyle sallandıysa depremin merkezinde neler olmuştu kim bilir. Telefonlar kilitlendi, yakınlarımızdan haber almaya çalışıyorduk ve ulaşamıyorduk. Herkes bir birine öğrendiği haberi aktarmaya başladı. İzmit yerle bir olmuş, Gölcük yıkılmış, Darıca’da ölenler varmış. Karşımızdaki Yalova’da, Karamürsel’de, Çınarcık’ta taş taş üstüne kalmamış. İnsanlar enkaz altlarında kalmış, binlerce ölü varmış. Yollar yarılmış arabalar içine girmiş, Karamürsel’de, Değirmendere’de yetmemiş bir de Marmara Denizi evlerin üzerine yürümüş, koca koca apartmanları, arabaları suyun içine almış. Sakarya bölgesi Adaparazı merkez çökmüş, yerle bir olmuş. Ve İstanbul’un diğer yakası, Avcılar, Bağcılar’da yıkılan evler, ölümler varmış. Bölge bir enkaz yığını halindeymiş.

Gün ağarınca her şey ortaya çıktı. Yaşanan 100 yılın felaketi idi. Televizyonlar deprem ölçeğinin 7, 4 olduğunu söylediler. On binlerce ölüm, bir o kadar yaralı veya kayıp, enkaz başında yakınını arayan insanlar, enkaz altından çıkarılmaya çalışılan insanlar, her çıkan canlı ile sevinen insanlar, ağlayanlar, susup acı çekenler, annesiz ailesiz kalan çocuklar, kayıp bebekler, yakınlarını hangi hastaneye götürdüler diye koşturan arayan insanlar, hikayeler, hikayeler… Birbiri ardına tekrar tekrar yaşanan artçı sallantılar, her sallantıda çatlayan duvarların yıkılacak mı korkusu… Ayakta kalan evlere girememek günlerce, gecelerce, yollarda parklarda sabahlamak…

Ve komplo teorileri, resmi olan ve olmayan rakamlar, ölüm sayısını devlet saklıyor mu soruları, nasıl yardım edebilirim endişeleri, bölgeye koşturmalar, en azından bir taş kaldırabilirim isteği ile eli tutanların bölgeye akın etmesi, kurtarma çalışmaları…

Neler yaşandı, ne acılar çekildi ama ders aldık mı diye sorarsak hayır sadece korkmakla yetindik. Hep bir muhtemel İstanbul depreminden bahsedildi. Tedbirimiz var mı? Sanmıyorum… Biliyoruz ki öldüren deprem değil, binalar.

Bugün sadece anmakla yetiniyoruz. Travma devam ediyor aslında. Unutmak mümkün mü?

Şükran Demirtaş  

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..