Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

1971 darbesinde TRT (2)

Artık TRT’ye giderken çantama pijamamı, terliklerimi ve tuvalet eşyamı sıkıştırıyorum. Çünkü Örfi İdare, tutukluyacakları kişileri evlerinde yakalamaktansa, çalıştıkları yerden alıp götürmeyi tercih ediyor. İlhan Baş, Sevgi Soysal, Emil Galip Sandalcı ve diğerleri, hep bu şekilde alınıp götürüldüler.

Piyango bana da düşer mi derken, Askeri Savcılıktan sorgulama çağrısı geldi. Dışkapıdaki 4.üncü kademe Ana Tamir Fabrikasında kurulu Savcılığa girerken kapıda yakama - önü tanık, arkası sanık- ibaresi taşıyan bir kart iliştirdiler. Asker nezaretinde sorgulama odasının karşısındaki tahta ranzaya oturdum, bekledim. Savcı ‘Yalçın Yalvaç’ deyince içeri alındım. Genç askeri savcı, nazik bir şekilde karşısındaki sandaliyeye oturmamı söyledi. Konu komünizm propagandası: İzvestiya ve Pravda gazetelerine abonelik, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) propaganda yayınlarının dinlenmesi. Oysa, TRT’nin SSBC’ne yönelik karşı propaganda, haber ve program yayınlarında o ülkenin kulandığı yöntemlerden bilgi edinmesi görevi gereği, elzem. Komünizm propagandası ithamında fazla ısrarcı olmayan savcı, bana ‘Şimdi sorgulama bitti, isterseniz sizinle bir çay içip, Emil Galip bey’in fikri konumu üzerinde konuşalım’ diyerek iki çay ısmarladı. Emil’in mütevazı , herkesin görüşlerine eşit değer vererek yaklaşan, düşünce özgürlüğünü savunan halkcı kişiliğini belirtmeye çalışırken, savcı sözümü kesti ve sordu ‘Peki, ama benim asıl bilmek istediğim onun hangi siyasi eğilimi benimsediği, mesela sizce solcu mu?’ Cevabım ‘Emil Galip Sandalcı’yı bir siyasi kalıpta düşünmek yanlış olur. O sadece halkcı, toplumsal ilerlemeyi hedef alan uygar bir insan. Keşke toplumumuz bir değil, yüz Emil Galip yetiştirebilseydi Türkiye’nin...’der demez, odanın arkasında konuşlanmış kapalı bölmeden gür bir ses yükseldi ‘Daha ne konuşturuyorsun bu adamı, at şunu içeri!’. Tam o sırada kapı aralandı, elinde çay tepsisi asker belirdi. Savcı ayağa kalktı, bir eliyle askere‘dur’ işareti yaparken, öbür eliyle bana sessizce dışarı çıkmamı işaret ediyordu. Ayak ucuna basarak açık kapıdan koridora, oradan da kapıya ulaşıp, yakamdaki kartı teslim ettim ve oradan uzaklaştım.

Program Dairesinin büroları bomboş. Ela Güntekin’i de göremiyorum, Sevgi Soysal tutuklu, bir tek Rıdvan Çongur var. Adalet Ağaoğlu ise, o zaten daha önce ayrılmıştı. Tanımadığım birtakım yeni simalar, yakalarının ilik düğmesinde Atatürk rozeti, ortalıkta dolaşıyor. Şekilci Atatürkcüler!

Darbenin 16’ıncı günüydü, 4’üncü kattan çağırıldım. Emil salıverilmiş, geri dönmüştü, etrafı arkadaşlarıyla sarılı. Emil Galip Sandalcı, üstlendiği ağır yüke rağmen, Genel Müdürlüğe oturan paşa’nın aranılan nitelikleri taşımadığı nedeniyle, o makamdan alınması için Savcılığa yazılı ihbar mektubu hazırlıyor. Emil’e Don Quichotte diyorlar! Ama onun darbe karşısındaki bu dik duruşu, hak ve hukuk adına çok anlamlı. Ertesi gün, tekrar alınıp götürüldü...

Yara alan demokrasiyi düzlüğe çıkaran 1961 Anayasasının kurumsal yapıları içinde özerk TRT de var (1964, 159 sayılı TRT kanunu). Ama, yasa tanımazlığın hükmettiği bu ortamda, gücünü özgürlükcü 1961 Anayasasından alan TRT’nin artık çağdaşlığı, inkilapların topluma kazandırılması görevini yerine getirebiliceği umudunu yitiriyorum.

İlhan Baş’ın sorgusu tamamlanmıştı, gözetim altında serbestti. Sorgulanması sırasında kendisine ‘gerçeği söyletme serumu’ (sérum de vérité) uygulanmış, neler sorulduğunu, ne cevaplar verdiğini hatırlamıyor. Ancak bir ara ‘Ben de Yalçın Yalvaç gibi düşünüyorum, benim görüşüm onun görüşü gibidir’ dediğini hayal meyal anımsıyor. Merak ettiği, bana bu konuda bir soru yöneltilip yöneltilmediğiydi? Cevabım hayır oldu, İlhan Baş konusunda bana hiç bir soru yöneltilmemişti, hedefleri Emil Galip Sandalcıydı. Ulusuna yürekten bağlı, yurtsever İlhan Baş daha sonra yolunu Atatürkcü Düşünce Derneğinde sürdürdü... ömrünün yettiği kadar.

Kavaklıdere’ye doğru Tunalı Hilmi Caddesinde yürüyorum. Karşılıklı iki kitapevinin hizasına gelmeden, oradaki dükkan sahibi yanıma yaklaştı ‘Afedersiniz, size bir şey soracaktım’ dedi ve ekledi ‘Peki şimdi ne olacak bu askeri darbeden sonra?’. Bu defa ben ona sordum ‘Kendiniz için mi soruyorsunuz?’ ‘Evet’ dedi ‘ Benim için’. Hiç düşünmeden ‘Kaygınız olmasın, sizin için hiç bir şey değişmeyecek, her şey eskisi gibi devam edecek’ dedim ve yürüdüm. Tatmin oldu mu, bilemem, ama olan yazarlara, düşünürlere oldu, gençliye yazık oldu!

 
Toplam blog
: 48
: 480
Kayıt tarihi
: 02.04.09
 
 

10 Şubat 1931'de Ankara'da dogdum. Ilk, orta ve liseyi "Galatasaray" Lisesinde tamamladim. Isviçre, ..