Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '22

 
Kategori
Özel Günler
 

23 Nisan 1920'nin Önemi

 

23 Nisan 1920'nin Önemi

Ulusların yaşantısında, önemli tarihler vardır.23 Nis an 1920 Türk tarihi için önemlidir; çünkü bu tarihte egemenlik, kayıtsız, koşulsuz halkındır

Egemenlik ; yasama, yürütme, yargı gücüdür. Yasama, kural koyma hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir. Egemenlik aynı zamanda bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder.

Egemenliğin tek kişice kullanıldığı ülkelerde, demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından, adaletten söz edilemez. Osmanlı İmparatorluğu tek kişinin yönetimiydi. Padişahlar, güçlerini halktan değil; dinsel kurallardan alırlardı. Şeyhülislamın onayını almadan karar veremezlerdi. Ulus yok , ümmet vardı olması için atılan ilk adımdır.  Bu tarihe değin egemenlik, padişahındır. Padişahın meclisi kapatma yetkisi vardı.

Egemenlik,güçtür. Bu güç, demokratik yönetimlerde, seçilenlerce belli kurallara, yasalara göre paylaşılır. Paylaşım; adalet, hukuk ilkelerine göre yapılır. Toplum, demokratik bir yöntemle kendini temsil edecek milletvekillerini seçer. Egemenlik, tek kişide olursa yönetim diktatörlüktür. Diktatörlükte, insan hak ve özgürlükleri yasalarla değil, diktatörün isteklerine göre biçimlenir. Başka bir deyişle, böyle bir yönetimde, insan hak ve özgürlükleri de yoktur. Prenslik, beylik, krallık, imparatorluk yönetimlerinde, egemenlik tek kişidedir

İlk Osmanlı Mebusan Meclisi 20 Mart 1877'de açılmış ve 14 Şubat 1878ê kadar çalışmıştır. II. Abdülhamit 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşını gerekçe gösterip meclisi kapatmış ve I. Meşrutiyet kapanmıştır. Bu istibdat döneminde yönetime aykırı fikir ve yazı bildirenlere hapis ve sürgün cezaları verilmiştir

I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, Vahdettinİtilaf Devletleri’nin baskısıyla 21 Aralık 1918’de parlamentoyu kapattı. Bu tarihten yaklaşık 4 yıl sonra da Osmanlı Devleti tarihten silindi.

Meclis-i Mebusan, 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanmış, 28 Ocak 1920’de son derece önemli olan Misâk-ı Millî kararlarını kabul etmiştir. Bu beklenmeyen durum, İtilaf Devletleri tarafında büyük bir şaşkınlık yaratmış, 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri tarafından İstanbul resmen işgal edilmiştir. İstanbul’un işgal edilmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış sürecini hızlandırmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen Milli Mücadele'de bir dönüm noktasıdır. Bundan sonraki süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Savaşı ile ilgili kararların alınmasında milletimizin tek temsilcisi olmuştur. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması ile ulus egemenliğine dayalı yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Bu çalışmada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasından itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açışına kadar geçen sürede yaşanan gelişmelere yer verilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı ve hükümet kurulana kadar ilk çalışmaları açıklanmaya çalışılmıştır.

23 Nisan 1920’de, Ulus’taki binasında; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Meclis-i Mebussan üyelerinden oluşan 324 milletvekili ile kurulan meclis, zorluklar nedeniyle 115 milletvekiliyle açıldı; egemenlik tek kişiden ulusa geçti. Bu tarihten önce egemenlik padişahındı. Osmanlı Devleti, egemenliğini sürdürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetilmiştir. Padişah, yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız bir kişidedir. Tek kişiye dayalı bu yönetim sistemi "mutlakıyet” tir.

Birinci dönem milletvekillerinin 288'i yükseköğrenim görmüş, 94'ü orta öğrenim mezunu kişilerden oluşmaktaydı. Meslek dağılımı şu şekildeydi: 162 serbest meslek, 133 devlet memuru, 54 asker, 32 din adamı, 30 aşiret reisi, 7 teknik eleman, 16 sağlık görevlisi, 2 Reji görevlisi. Toplam 378 milletvekilinin 162'si bir veya birden fazla yabancı dil biliyordu. (Vikipedi,18 Mart 2021)

Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bağımsızlık, özgürlük ilkesine oturtur. Kapsamlı anlamıyla Atatürk bağımsızlığı; siyasal, ekonomik, adli, kültürel, askeri alanlardaki bağımsızlıktır. Başka bir deyişle tam bağımsızlıktır. Her konudaki kararları, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiçbir etki altında kalmadan verir. Toplumun tüm kesimlerinin görüş ve düşünceleri bu Meclis’e yansırdı.

Atatürk, ulusçuydu. Kendi çıkarını değil; ulusun çıkarını, kalkınmasını düşünürdü. Kimileri gibi mal-mülk peşinde de değildi. İsteseydi, ülkenin kaynaklarına sahip olabilirdi. İstemedi. Yurdunun kaynaklarını, ülkesinin kalkınması, gelişmesi için kullandı.

“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Mustafa kemal (17.10.1922.Bursa)

Atatürk, her şeyden önce, bir efsane yaratmıştı. kahramanlara susamış olan bu ülkeye öyle bir inanç getirmişti ki, küçük bir çocuğun elini sıkacak olsa; çocuk,-sihri kaçmasın diye- haftalarca bu eli yıkamazdı.”Lord Kınross(Atatürk – Bir Milletin Yeniden Doğuşu-Sf.546)

Mustafa Kemal, Çocuklarımıza verilecek eğitim ve öğretimin temel ilke ve hedeflerini 27.10.1922 günü Bursa’da öğretmenlere verdiği söylevde şöyle ifade etmiştir:

“…Okul, genç kafalara, insanlığı saymayı, ulus ve ülkeyi sevmeyi, bağımsız yaşamayı öğretir; bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için tutulması gereken en doğru yolu öğreten okuldur. Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin vakit yitirilmeksizin yayılması ve gelişmesi gereklidir. En önemli ve verimli ödevlerimiz öğretim ve eğitim işleridir. Bu işlerde ne yapıp başarıya ulaşmamız gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yoldadır. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can, tek düşünce olarak belirli bir program üzerinde çalışmamız gerekir. İleri ve uygar bir ulus olarak yaşayacağız” Dünya vatandaşları, haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir. Atatürk(1935)

 

Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında babasını, ailesini savaşlarda kaybetmiş yetim çocuklara sahip çıkarak, Çocuk Esirgeme Kurumunu (Himaye Etfal Cemiyati 1921) kurmuş ve kurumun koruyuculuğunu yapmıştır.  Vatandaş, ülke çocuklarını korumayı üzerine alan Çocuk esirgeme Kurumuna yardım etmeye zorunludur” demiştir. Cemiyet, 30 mayıs 1930 tarihli kararı ile Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Altın Cemiyet-i Etfal” madalyası takdim etmiştir.

1979 Dünya Çocuk Yılı’nda Kültür Bakanlığı, çocukların dünyasının kitapla zenginleşeceğini vurgulamak için yurt genelinde yaygın ve etkin” Her Çocuğa bir Kitap” kampanyası başlattı. Milyonlarca kitap, yurt genelinde çocuklarla buluştu. Tertip komitesi başkanı olarak kitap kampanyasının başarılı sonuçlarını dönemin Kültür Bakanı Prof. Dr. Taner Kışlalı ve müsteşarı Prof. Dr. Şerafettin Turan döneminde gerçekleşmiştir.

Eğitim, çok geniş bir süreç olup her tür öğrenimi içine almaktadır. Bu süreç, kişinin kültür kazanmasını, kişiliğinin oluşmasını ve sosyalleşmesini sağlayarak kendi toplumunun ve dünya toplumunun bir üyesi olarak yaşamaya uyum sağlanmasını öğretir. ” Yüksek göklere çıkmak için gerekli olan merdiven ve kanat hep kitapların sayfalarından yapılmıştır. Kitapsız büyüyen çocuk susuz ağaca benzer” sözleri, çocukların eğitiminde kitabın yeri ve önemine ışık tutmaktadır.

Atatürk diyor ki:

“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu ulusun başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da ulusal egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da ulusun kalbi, vicdanı ve varlığıdır”

Herhangi bir din, mezhep ya da tarikat devlet işlerine kesinlikle karışamaz, kendisi için bir ayrıcalık isteyemez. Devletin yasaları, uygulamaları bir dine ya da mezhebe göre olamaz. Devlet bütün din, mezhep ve inançlar karşısında tarafsız olacaktır.” (Hzl. Sina Akşın ve diğerleri, Yakınçağ Türkiye Tarihi, s119)

23 Nisan 1920’de kurulan Meclis’e ulusçuluk, laiklik, devrimcilik, halkçılık, devletçilik, demokrasi ilkeleri egemen olmuştur. Bu ilkeler doğrultusunda “Egemenlik, kayıtsız, koşulsuz ulusundur. ” anlayışı ülkemize yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bu yaklaşımla ülkemiz, ümmetçilikten, Osmanlıdan, padişahlıktan kurtarılmış; demokratik kurum ve kuruluşlara kavuşmuştur. Atatürk, özellikle laiklik ilkesiyle ülkenin yönetiminde dinin etkinliğini kaldırmış; akılcı ve çağdaş yönetim anlayışını, ülkeye yerleştirmeye çalışmıştır. ” Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.

Böylece, Osmanlı İmparatorluğu’yla medrese ve ulema düşüncesi de tarihin derinliklerine gömülmüştü. Ne yazık ki tutucu, gerici çevrelerin egemenliğinde tarikatlar, cemaatler yeniden hortlamış; çocuklara, gençlere kancalarını takmışlardır. Bunlar, genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe kaydırmak isteyenlerdir. Atatürk devrimlerinin yerini tarikat ilkeleri almaktadır. Bu ilkeler doğrultusunda yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığının farkına varamayacak, dünyadaki ekonomik gelişmelerden ve sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini bir Orta çağ görüşü olan ümmetçilikte arayacaktır. Bu düşünceyle demokrasi, özgürlük, bilimsellik bağdaşmaz; çünkü bu düşünce sorgulamaya, irdelemeye, incelemeye izin vermez.

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti ‘nin olmazsa olmazı olan laiklik ilkesi, zaman zaman yıpratılmış, yok edilmeye çalışılmıştır. ”Orta çağ düzeninin devamında çıkarı olanlar, laiklik kavramını yıkmak için ellerinden geleni yaptılar; yapmakta da devam ediyorlar. Bağnazlar her toplumda vardır; fakat etkileri bizdeki kadar kötü olabilmek kudretini yitirmiştir. (Muzaffer Hacıhasanoğlu,” Düşünür Atatürk” Varlık, S.585,1Kasım 1962)

İnsan hak ve özgürlüklerinin olmadığı, egemenliğin tek kişide toplandığı yönetim dizgesinden kurtulabildik mi? Atatürk’ün hedeflediği,” mutlu uluslar düzeyine” ne derece çıkabildik? “Gerilik ve hurafeler üzerine kurulu bir toplum düzenini” değiştirebildik mi? Yoksa “gerilik ve hurafelere” dayalı bir düzenin özlemini çekenler, günden güne daha da güçleniyorlar mı? Çocuklarımızı, gençlerimizi, özetle geleceğimizi bu düşünce mi biçimlendirecek? Bu kaygıları yaşadığımız bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum.

Sözgelimi, ilköğretimindeki çocuklara Arapçayı öğretmenin yararı nedir? Arapçanın çocukların bilişsel, duygusal, devimsel gelişmesine yararı nedir? Böyle bir eğitim-öğretim anlayışı, bizi gelişmiş, çağdaş ulus olmaya değil; gelişmemiş, demokratik yaşama geçememiş Arap ülkelerinin düzeyine indirecek; çocukların kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Çocuğun gelişimiyle bağdaşmayan bu yapının ülkenin yararına olmayacağını düşünüyorum.

 Eğitimin amacı, ülke kalkınmasına katkıda bulunmak olmalıdır. Bu da çağdaş, bilimsel bir eğitimle gerçekleşebilir. Bilimin ışığında yetişen kuşaklar, bilgi çağını yakalayabilir. Atatürk, akıl ve bilim yoluna verdiği önem, şu sözlerde en kesin ifadesini bulmuştur:” Dünyada uygarlık için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren) ilimdir, fendir.” (Atatürk’ten Düşünceler,1924, s.81) Bu düşünceyi ne derece yaşama geçirebildik? Eğitim politikasını, bilimsel veriler ışığında saptayabildik mi? Bağımsızlık, özgürlük, demokrasi ilkelerini, ne denli içselleştirip gelecek kuşaklara aktarabildik?   Bu soruların yanıtını, uygulanan eğitim izlencelerinde bulabiliriz.

Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bağımsızlık, özgürlük ilkesine oturtur. Kapsamlı anlamıyla Atatürk bağımsızlığı; siyasal, ekonomik, adli, kültürel, askeri alanlardaki bağımsızlıktır. Başka bir deyişle tam bağımsızlıktır. Her konudaki kararları, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiçbir etki altında kalmadan verir. Toplumun tüm kesimlerinin görüş ve düşünceleri bu Meclis’e yansırdı.

Atatürk, ulusçuydu. Kendi çıkarını değil; ulusun çıkarını, kalkınmasını düşünürdü. Kimileri gibi mal-mülk peşinde de değildi. İsteseydi, ülkenin kaynaklarına sahip olabilirdi. İstemedi. Yurdunun kaynaklarını, ülkesinin kalkınması, gelişmesi için kullandı.

“Atatürk’ün başlıca ereğinin Türk ulusunu her bakımdan Batılı bir ulus haline getirmek olduğunu kabul edince, bu ereği gerçekleştirmek için konulmuş her birinin bir evrensellik, insancı bir değer kazandığını da kabul etmemiz gerekir. Bu ilkelerin ereği, Türk ulusunu yükseltmek kadar, insanlığı da yükseltmektir. Türk ulusunu korumak için konuldukları kadar insan özgürlüğünü, insan onurunu, insan değerini korumak için de konulmuşlardır.

Evrensel ulusçuluk bir alçakgönüllülük, kendini küçük görme ulusçuluğu değildir. Ama insan kendi ulusunun yüceliğini, üstünlüğünü önyargılarla, kuru böbürlenmelerle değil, ancak anlının teriyle, kafasının ve gönlünün zenginliğiyle sağlayabilir (Tahsin, Yücel,” Atatürkçülük”, Hzl. Yaşar Nabi, Atatürkçülük Nedir? s.270,271)

O’nun ulusçuluğuna yön veren felsefeyi, emperyalizme karşı açtığı savaşın adından da çıkarabiliriz. Milli Mücadele başka bir deyişle Ulusal Kurtuluş Savaşı. Bu savaş sonunda, ulusal bir devlet olma yolu açılmıştır. O halde ulus devlet olmak, ne demektir? Bu sorunun yanıtını Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim yapısına bakarak verebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu’nun temel dünya görüşü ümmetçiliktir. Türkler, bu ümmetin tarihsel özü; ama bir parçasıydı. Türk dili, Türk tarihi, Türk uygarlığı Osmanlı potası içinde eritilmişti. Atatürk’ün ulusçuluk anlayışı, bağımsızlık ilkesine dayanır. Bağımsızlık olmayınca ulusçuluk gerçekleşmez. Bu temel ilkeye bağlı olarak da ulusal değerler, yaşar ve gelişir. Bu gelişmenin bilimsel ve çağdaş düşünce doğrultusunda olmasına özen gösterilir. Bu düşünceyle Anadolu insanı, us (akıl) dışı ve kaderci özelliklerinden uzaklaştırılır. Batıl ve kaderci felsefenin filizlenip yeşerdiği yerler olan tekkeler kapatılır. Böylece çağdışı yapılanmaya son verilir.

Hepsi bu kadar mı? Değil elbette.” Mustafa Kemal, düşmanı denize döktüğü gün asıl savaşın başlamakta olduğunu haber vermişti yakınlarına. Gerçekten de öyle oldu. Atatürk biliyordu ki, asıl düşman içimizdeydi, kanımızdaydı. Onunla amansız bir savaşa girişecekti. Kurtarılmış yurdu ayakta tutmanın, yüzyıllarca korkunç bir sefalet içinde çırpınmış olan ulusunu Batı’nın mutlu ulusları düzeyine çıkarmanın tek yolu, gerilik ve hurafeler üzerine kurulu bir toplum düzenini topyekûn değiştirmekle gerçekleşeceğini anlamıştı. (Yaşar Nabi, Atatürkçülük Nedir ’in önsözünden)

“Ey yükselen yeni nesil! İstikbâl sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz… Türk çocuklarının yüksek kabiliyetine inancım tamdır…” diyen Atatürk, her eserini gençliğe emanet etmiştir. Bütün çocuklarımız öncelikle bu emanetleri koruyacak şekilde “Atatürk İlkeleri” ışığında eğitilmeli ve yetiştirilmelidirler.

Atatürk, çocuklara ve gençlere hep güven duydu ve geleceği onlara emanet etti. Gözü arkada kalmadı ve hiçbir zaman kalmayacak…

Çocuklar, dünyanın ve ülkelerinin geleceğidir. Doğal, gerçekçi ve özverili yapıları ile büyüklere öncülük etmekteler ve ışık tutmaktalar. Ulusal bayramlarımızda ve özellikle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarında Atatürk sevgisi zirveye çıkmakta, bayraklaşmaktadır. Kutlu olsun.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarında ve her ortamda bütün çocuklarımız bu gerçeği içlerinden geldiği gibi açık, net ve yaşayarak göstermektedirler. Hepsini yürekten gelen bir coşku ve sevgiyle kutluyoruz... Barış, hoşgörü ve sevgi içerisinde bilgi ve bilinçle nice bayramlara ulaşmalarını diliyoruz.( Yahya Aksoy)

Kimsesiz çocukları korumak ve eğitmek amacıyla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kuran, çocukları evlatlık edinerek onların örnek bir insan olarak yetişmelerini sağlayan, her ortamda ve bayramlarda çocuklara özenle yaklaşarak onların yerini ve önemini vurgulayan Baş Öğretmen Atatürk, 1934 ‘de İzmir’de Hakimiyet-i Milliye İlkokulu Fakir Çocukları Koruma Heyeti’nin düzenlediği” Seni doya doya öpmek istiyorum” temalı çocuk balosuna katılmıştır. Şöyle diyor:

Bizim çocukluğumuz fakirlikle geçti, elime iki kuruş para geçince bunun muhakkak yarısını kitaba verirdim. O zaman da böyle okurdum. Eğer aksini yapsaydım ben Atatürk olamazdım, Türkiye’yi bu hale getiremezdim…Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer bir vatandır.”

İmzalı bir resmini ve iletisini isteyen Amerikalı Curtıs La France isimli on yaşındaki çocuğun isteğini yerine getiren Atatürk, mektubunda şöyle demiştir:” Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına biricik tavsiyem, Türklere dair her işittiklerine gerçek gözüyle bakmasınlar. Kesin olarak bilimsel ve esaslı incelemeye önem versinler. Hayatta başarıya ve mutluluğa ulaşmanızı dilerim.”

Atatürk, akıl ve bilim ışığında ulusal bilgi ve bilinçle donatılmış çocuklara ve gençlere güvenerek, geleceği onlara emanet etmiş ve gözü arkada gitmemiştir.

Ey yükselen yeni nesil! İstikbâl sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz… Türk çocuklarının yüksek kabiliyetine inancım tamdır…” Atatürk

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 ‘de açılmıştır. Atatürk, bu millî ve mutlu günü, Türk çocuklarına armağan etmiştir. TBMM açılış tarihi, Cumhuriyetimizin temeli olduğu gibi,23 Nisan ilk Milli Bayram ve dünyada ilk çocuk bayramı olmuştur.

1979yılını, Birleşmiş Milletlerin “Dünya Çocuk Yılı” olarak kabul etmesinden 59 yıl önce, Atatürk, Ulusun Egemenlik Bayramı’nı, çocuklara adayarak, onlara ne denli önem ve öncelik verdiğini göstermiş ve dünya tarihine altın harflerle kayıt geçmiştir.

İstanbul’daki ilkokul öğrencileri 23 Nisan 1929 tarihinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ e, şu telgrafı çektiler:

 

“Bugün Hakimiyet-i Milliye Bayramı. Bayramınızı tebrik ederiz. Biz, bütün Türkiye çocukları büyük bir sevinç içindeyiz. Bu mübarek Hakimiyet-i Milliye gününde çocukların da hakimiyetini kabul ettiğiniz için size ayrıca teşekkür ederiz.”(kaynak:C.Sönmez ,Atatürk ve Çocuk Sevgisi.s.44)

“Atam, Sen tüm zorluklara göğüs germiş, yılmadan, bıkmadan çalışmış halkın için çalışmış büyük bir öndersin…. Bize emanet ettiğin Cumhuriyete sahip çıkmak için çok çalışıyoruz.” Aleyna Karamehmetoğlu.

Küçük Hanımlar, küçük Beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ,bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Mustafa Kemal (17.10.1922.Bursa)

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM'nin 102.açılış yıl dönümü kutlanıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda gündeme gelen konulardan biri de ulusal egemenlik kavramı oldu. Peki, günümüz dünyasının pek çok devletinde ilke edinen ulusal egemenlik nedir?

Ulusal Egemenlik, devletin gücü olan egemenliğin doğrudan doğruya ulusun olmasıdır. Egemenlik, aynı zamanda bir devletin ülkesi üzerindeki yetkilerinin tümüdür.

Atatürk, batıl düşünceyle bilimsel düşüncenin bağdaşmayacağının bilincinde olduğu için tekkeleri kapatmıştır; çünkü batıl düşünce, bilimsel, özgür düşünceye kapalıdır. Onun için Atatürk, bağımsızlığı, özgürlüğü, temel ilke olarak almış; gelecek kuşakların bu doğrultuda eğitim almalarına özen göstermiştir.

İslam ülkelerinde, Atatürk’e gelinceye değin, ülkelerin yönetiminde bilimsel yaklaşımlardan, bağımsızlıktan söz eden devlet başkanı göremiyoruz. Hükümdarlar, halifeler kutsallık perdesi arkasından ülkelerini yönetme yolunu tutmuşlardır. (Bugün sözde Arap Baharı olarak anılan birçok Arap ülkesini sarsan, iç savaşa sürükleyen nedeni de sözünü etiğimiz yönetim biçimleridir. Ne var ki bu ülkeler, tek kişi ya da oligarşi yönetiminden kurtulalım derken radikal İslam’ın pençesine düşeceklerinin bilincinde olduklarını sanmıyorum.) Bu yöneticiler, çıkarlarını ön planda tutmuşlar, halklarının istemlerini duymazlıktan gelmişlerdir. Atatürk’se, bu yola sapmayarak ulusal güçten yararlanmayı erek(amaç) edindiği için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışını zorunlu görmüştür. Bu yöntemle ulustan güç almış; Türkiye’yi uygar bir toplum durumuna getiren devrimleri gerçekleştirmiştir. Böylece ulusumuz demokrasi anlayışı, düşünüşü, yaşayışı ve ulusal kurumlarıyla çağdaş, uygar bir ulus olmanın ilk adımını atmıştır.

23 Nisan 1920, Türk ulusunun iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini tüm evrene duyurduğu tarihtir.

23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu düşünceyi ve anlayışı silerek ulusu demokrasiye, özgürlüğe, bilimsel düşünceye yöneltmiş; ulus olma bilincine ulaştırmıştır. Ülkemizin gelişmesi, kalkınması Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yoludur. Bu yol, ülkemizi aydınlatacak; çağdaş, gelişmiş, kalkınmış ülkeler düzeyine çıkaracaktır. Hatta bu yol, ülkemizi Atatürk’ün de amaçladığı gibi çağdaş uygarlığın da üstüne çıkarmada rehber olmalı.

"Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir. "diyor Mustafa Kemal Atatürk Kuşkusuz, bir ulusun temel taşı çocuklardır. Çocuklara gereken önemin verilmesi hem kendileri hem de ülke ve dünya geleceği için oldukça önemlidir. Bu durumun farkında olan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ise 23 Nisan'ı, çocuklara bayram olarak hediye etmiştir. Haydi, gelin, hep birlikte 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın anlamına ve önemine değinelim.

23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti'nde 23 Nisan 1921'de resmî bayram olarak kabul edilmesinden bu yana, değişik adlarla da olsa resmî törenlerle kutlanmıştır. En yalın haliyle bu törenlerde İstiklâl Marşı okunur ve saygı duruşunda bulunulur.

23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olarak kutlanışı 23 Nisan 1927'de Atatürk'ün himayesinde başlamış, Cumhurbaşkanlığı Bandosu çocuklar için konser vermiş ve Ankara'da çocuk balosu düzenlenmiştir. 1928'de Dr. Fuat (Umay) Bey'in teklifiyle daha geniş içerikli bir program hazırlanmış, ilanlar verilmiş, halk davet edilmiş, çocuk alayları oluşturulmuş, yarışmalar ve geziler düzenlenmiştir 1929'daki 23 Nisan'dan önce, 23-30 Nisan haftasını çocuk haftası olarak duyurmuş, etkinlikler çoğaltılarak bir haftaya yayılmıştır.

Kırklareli milletvekili Dr. Fuat Umay'ın teklifiyle 20-30 Nisan arasında tüm telgraf ve mektuplara Himaye-i Etfal Şefkat Pulu yapıştırılması mecliste onaylandı. Yasa, 14 Nisan 1932'de yürürlüğe girdi.

23 Nisan 1933’te Atatürk yeni bir gelenek başlattı. O sabah çocukları makamında kabul etti ve onlarla sohbet etti.Aynı yıl stadyumlarda beden hareketi gösterileri yapılmaya başlandı. O bayram, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in kaleme aldığı Andımız çocuklar tarafından ilk kez okundu

1933'te artık Çocuk Bayramı devlete de mal olmuştu. Yine de 1935'teki yasa değişikliğinde çocuk bayramında hiç söz edilmedi. Yalnız resmî ismi konmamış olsa da Milli Hâkimiyet Bayramı'nın yanında "23 Nisan Çocuk Bayramı", devlet ve toplum örgütlerinin ortaklaşa hazırladığı programlarla kutlanmaya devam edildi.

1970'lerde artık 23 Nisan Çocuk Bayramı tüm ulustan katılım alan bir bayram halini almıştı. 1975'ten itibaren TRT de programlarıyla destek vermiş, 1979'da resmî Millî Hakimiyet Bayramı törenlerine çocukların da katılmasına karar verilmiş, 1980'de de "Çocuk Parlamentosu" oluşturulmuştur Böylece 23 Nisan Çocuk Bayramı, Millî Hakimiyet Bayramı'yla tamamen aynı etkinliklerde kutlanmış oluyordu.

Bayramın en son şeklini alışı ise 1981'de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Millî Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını vermiştir.

5 Mayıs 2012’de Ulusal Bayramlar ’la ilgili yönetmelik değişikliğiyle bu bayramların törenlerle kutlanması kaldırılmıştır. Bu tarihe gelinceye değin 23 Nisan günlerinde bayram Türkiye Cumhuriyeti devleti erkanının başta Anıtkabir olmak üzere çeşitli Atatürk anıtlarında yaptıkları resmî törenlerle başlamakta, stadyumlarda ilköğretim öğrencilerinin hazırladığı gösterilerin sergilenmesi ve resmî geçit töreniyle devam etmektedir Akşamları da büyük şehirlerde fener alayı düzenlenir. Resmî törenlerden sonra bayram yeri olarak nitelendirilen çayırlarda güreşler, koşular ve başka çeşit yarışmalar düzenlenir. Çeşitli sivil toplum örgütleri veya kuruluşlar tarafından düzenlenen etkinlikler yer alır. Önceden belirlenmiş öğrenciler kısa bir süreliğine kurumlardaki devlet memurlarının makamlarına oturur, onlarla orada sohbet edilir Ayrıca 23 Nisan günü Türkiye'de resmî tatil günüdür. İlköğretim öğrencilerine 24 Nisan günü de tatildir.

TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği

Dilerim, yurdumun çocukları,

Tüm çocukları dünyanın

Gülüp oynasınlar bugünkü gibi;

Acıda, sevinçte kardeş olsunlar...

Çınlasın yeryüzünde barış türküleri".(Aziz Sivaşlıoğlu)

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, dünyanın tüm çocuklarının da bayramıdır. Dünyanın diğer ülkelerinde çocuk bayramı yoktur. Diğer ülkelerden gelen çocuklar, konuklarımızdır. Şairin dediği gibi tüm çocuklar, sevinci paylaşsınlar ki evrene barış gelsin.

1979 yılında düzenlenmeye başlayan TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği, 23 Nisan'ı tüm dünya çocuklarının kutladığı bir bayram haline getirmeyi amaçlayan bir şenliktir UNESCO'nun 1979 yılını ''Çocuk Yılı’’ ilan etmesi, 23 Nisan'ın tüm dünya çocuklarıyla kutlanmasına vesile olmuştur.  İlkine yalnızca SSCB, Irak, İtalya, Romanya ve Bulgaristan'ın katıldığı şenlik, günümüzde yaklaşık 50 ülkenin çocuklarının katılımıyla düzenlenmektedir.1979'dan 2000'e kadar Türkiye'nin başkenti Ankara'da düzenlenmiş, ondan sonra Türkiye'deki başka kentlerde de gerçekleştirilmiştir. (20 Aralık 2020, Vikipedi)

Çocuklar sizler, ülkenin huzuru, refahı ve gelişmesi için zorluklar karşısında yılmayacağınıza inancımız tamdır. "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz." – (Mustafa Kemal Atatürk)

23 Nisan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” salt Türk çocuklarının değil; dünya çocuklarının da bayramıdır. Bu bayram, tüm dünya çocuklarına açıktır. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çocuklar, bayrama renk ve canlılık katarlar. Onlar, barışın, kardeşliğin, dostluğun simgesidirler. Bayramı el ele kutlarlar. Ülkemiz çocukları, dış ülkelerden gelen çocukları dostça bağırlarına basarlar. Dünya çocuklarla güzel, onların bayramlarını ellerinden alarak donuk kuşaklar yetiştirmeyelim. Cıvıltılarını duyalım. Bu yönüyle de bu bayramın ayrı bir anlamı ve önemi vardır.

”23 Nisan, Türk ulusunun kendi geleceğini belirlediği, egemenliğin ulusa bırakıldığı ve ulusun bağımsızlığını tüm dünyaya duyurduğu, Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından birisidir. ” Yarının teminatı olan çocuklarımıza yarının gözüyle bakalım ki yarınlarımız aydınlık olsun 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun.” 23 Nisan 2022

Geleceğimiz olan çocuklarımızın ve tüm dünya çocuklarının bayramını kutluyorum.(23 Nisan 2022)

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..