Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '22

 
Kategori
Eğitim
 

Köy Enstitüsünün Önemi

KÖY ENSTİTÜLERİNİN ÖNEMİ

Eğitim, insanları belli amaçlar doğrultusunda yetiştirme sürecidir. Bu süreçten geçenlerin kişiliği farklılaşır. Başka bir deyişle eğitim, insanın davranışlarını olumlu yönde değiştirme sürecidir.

Köy Enstitüleri neden önemli? 17 Nisan 1940 açılan bu okullar, okuma yazmanın yok denecek yılda açıldı. Kurtuluş Savaşı sonrasında vatandaşların sadece %3–4 'ünün okuma yazması vardı. Halkın   %80'i köylerde yaşıyordu

Amaç, salt okuma yazma öğretmek değildi. Halkının %80'i köylerde yaşayan bir ülkenin kalkınması da köyden başlamalıydı ki ülke de gelişsin, kalkınsın, değişsin. Köy enstitüleriyle kalkınmanın ne ilgisi var, diyeceksiniz. Enstitülü öğretmenler, köye, köylüye örnek oldular Köyden enstitüye gittikleri için köy sorunlarına yabancı değillerdi. Çoğunlukla köylüyle bütünleştiler.

Enstitülerde, tarım eğitimine önem verilmiş, enstitülerin tarım alanlarında, öğrencilere uygulamalı eğitim verilmiştir. Salt tarım alanında değil, yapıda ,dikişte, ustalıktada öğrenciler, yaşama hazırlanmıştır. Öğrenciler de enstitülerin tarlarında, bahçelerinde çalışarak öğretmenlerinin rehberliğinde sebze, meyve üretiyorlardı. Okullardaki dikiş makinelerinde; basit dikişleri yapıyorlardı.

Köy Enstitüleriöğrencileri iş sorumluluğu bilincinde yetişmişlerdir. Köy enstitüsü müdürlerinden Rauf İnan’ı, Prof. Dr. İbrahim Başaran, Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi’ deki yüksek lisans dersine  davet etmişti. Rauf İnan anlattı: Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü’yüm, mezuniyet sınavında öğrencilere kümes yapma görevi verdik. Gecenin geç saatinde ,kapım çalındı.  Ne olduğunu merak ederek kapıyı açtım. Bir grup öğrenci, başka bir grup öğrencinin çimentolarını çaldıklarını söylediler. Çimentoyu çalan öğrenci grubunun amacı, daha iyi kümes yapmaktı. Diğer grup da uyumamış, işin başında nöbet tutmuştu.

Köy enstitüleri, uygulamalı eğitim içinde yetişmiş kendi evini bile yapabilecek bilgi ve donanımda öğretmenler yetiştirmiştir. Bunlardan biri de Denizli/ Acıpayam Lisesi ’nde çalıştığım yıllarda tanıdığım Yaşar Çelikkın ’dı. Evini kendi yapmıştı. Öylesine büyük bir evdi ki bir bölümünü de öğretmenlere kiraya veriyordu. Çünkü köy enstitüleri üretime dönük eğitim veriyordu.

Bu okulların kütüphanelerinden öğrenciler, istedikleri gibi yararlandıklarından, köyü, köylüyü , köy yaşantısını dile getiren yazarlar yetişmiştir.

 Fakir Başkurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Mahal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam …gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler de bu okullarda yetişmişlerdir. (Vikipedi,17 Ekim,2013)

Cılavuz Köy Enstitüsü öğrencisi Perihan Akçam anlatıyor: Enstitülerde, kültür dersleri, uygulamalı dersler vardı. Öğrenciler, dikiş dersleri alıyorlardı Resim, müzik, tiyatro alanında da öğrenciler yetiştiriliyordu Müzik aleti çalmayan öğrenci yoktu. Öyle ki Cılavuz Köy Enstitüsü’nde 2 piyano vardı. Her öğrenci, mandolin çalabiliyordu. Her öğretim yılında, piyesler sahnelenirdi.

Her hafta sonu, çalışmaları öğrenciler değerlendirirdi. Eksikler, yanlışlar saptanır. Düzeltme önerileri tartışılırdı

Köy Enstitüleri Niçin Açıldı?

Araştırma, inceleme bulguları eğitime yön verir. 1924’te Türkiye’de eğitimle ilgili incelemeler yapan Amerikalı eğitimci John Deney raporunda: Nüfusun çoğunluğun köylülerden oluşan yerleşim yerlerinin gereksinmeleri göz önünde bulundurularak, tarıma önem veren öğretmen okullarının açılmasını öneriyordu. Daha da ileri giderek bölgelere göre öğretmen yetiştirmenin daha yararlı olacağını ileri sürüyordu. John Deney ’in eğitim raporu sonuçları; Türk toplumunun sosyal, kültürel, ekonomik yapısına uyarlanarak uygulanması, yaşama geçirilmesi köy enstitüleriyle gerçekleşmiştir.

 

Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Oysa okuma yazma oranının yükseltilmesi amacı, ülkenin kalkınıp gelişmesi için zorunluydu. Bu amacın gerçekleşmesi-köye isteyerek gidecek, özveriyle öğrenci yetiştirecek- köye göre öğretmen yetiştirmekten geçiyordu. Köye göre öğretmen, özellikle köy çocuklarından olabilirdi.

Atatürkilk defa köy enstitülerinin kuruluş yasalarını çıkarmayı, sağladı. İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesini önerdi ve bu proje uygulandı. (Vikipedi,17.04.2014)

Eğitimde iyileşme, özellikle iyi, donanımlı öğretmen yetiştirmeğe ve öğretmene verilen değere bağlı. Öğretmenin en saygın olduğu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Cumhuriyet öncesinde okullaşma oranları kaçtı, bugün kaç? Okul, öğretmen, öğrenci sayıları dün neydi, bugün ne? Yetişmiş eleman sayısı dün ne kadardı, bugün ne kadar? En önemlisi de öğretmene verilen değer dün neydi, bugün ne? İşte size çok çarpıcı bir anekdot: Yıl: 1923’te TBMM’de milletvekillerinin maaşları düzenlenecek... Mustafa Kemal’e soruyorlar; “Sayın Başkanım, vekil maaşları ne olsun? ” Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor: “Öğretmen maaşlarını geçmesin. ”Peki ya şimdi? Öğretmenlerin halini ne siz sorun ne de ben anlatayım...  (Abbas Güçlü,11.11.2011 Milliyet)

Atatürk,Kurtuluş Savaşı içinde bile eğitim sorunlarının çözümü amacıyla 15 Temmuz 1921’de Maarif Kongresi’ni toplatmış” eğitim programlarında reform” kararını aldırtmıştır. Daha sonra Birinci (15 Temmuz 1923), İkinci (1924), Üçüncü (1926) Heyet-i İlmiyeler toplanarak Türk milli eğitiminin temelleri atılmıştır. Atatürk’ün Türkiye gerçeklerine uygun eğitim politikalarıyla ilgili görüş ve düşünceleri de temel eğitimin birinci sınıfından başlayarak eğitimin tüm aşamalarındaki çalışma ve uygulamalara yansıtılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında vatandaşların sadece %3–4 'ünün okuma yazması vardı. Halkın %80'i köylerde yaşıyordu Atatürk ilk defa köy enstitülerinin kuruluş yasalarını çıkardı. İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesini önerdi ve bu proje uygulandı. (Vikipedi,17.04.2014)

Eğitimin amacı, toplumu bilgi çağına taşımak olmalı. Atatürk şöyle diyor:

 Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur. (1922; S.D. I )

Her konuda olduğu gibi eğitim ve bilim konusunda da Atatürk yolu, batıl, dogmatik, şeriatçı düşüncelerden uzak; aydınlık yoldur. Köy enstitüleriyle, bu yol açılmıştır. Köy enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti. Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesi,28 Aralık 1938’de milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla uygulama alanına konulmuştur. Tonguç, 1935’te İlköğretim Genel Müdürü olunca düşüncelerini gerçekleştirmek için 1937’de ilk deneme okulunu İzmir Kızıl Çullu’ da açar.1939 ‘a dek okul sayısını üçe çıkarır. Denemelerin sonuç vermesiyle 17 Nisan 1940’da 3830 sayılı yasayla da ilköğretim seferberliğinin devletçe halka yayılmasını sağlar.

 

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında. Kentlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere köy enstitüleri açıldı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de bilimi modern ve tarım tekniklerini öğretecekti. Gittikleri yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba, deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi uygulanıyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. (Vikipedi,17.04.2014)

Köy enstitüleri, uygulamalı eğitim içinde yetişmiş kendi evini bile yapabilecek bilgi ve donanımda öğretmenler yetiştirmiştir. Bunlardan biri de Denizli/Acıpayam Lisesi ’de çalıştığım yıllarda tanıdığım Yaşar Çelikkın ’dı. Evini kendi yapmıştı. Öylesine büyük bir evdi ki bir bölümünü de öğretmenlere kiraya veriyordu. Çünkü köy enstitüleri üretime dönük eğitim veriyordu. Fakir Başkurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Mahal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam …gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler de bu okullarda yetişmişlerdir. (Vikipedi,17 Ekim,2013)

Her konuda olduğu gibi eğitim ve bilim konusunda da Atatürk yolu, batıl, dogmatik, şeriatçı düşüncelerden uzak; aydınlık yoldur. Köy enstitüleriyle, bu yol açılmıştır. Köy enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti. Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesi,28 Aralık 1938’de milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla uygulama alanına konulmuştu. Tonguç, 1935’te İlköğretim Genel Müdürü olunca düşüncelerini gerçekleştirmek için 1937’de ilk deneme okulunu İzmir Kızıl Çullu’ da açar.1939 ‘a dek okul sayısını üçe çıkarır. Denemelerin sonuç vermesiyle 17 Nisan 1940’da 3830 sayılı yasayla da ilköğretim seferberliğinin devletçe halka yayılmasını sağlar.

.

Eğitim dizgemizin (sistemimizin) insanların davranışlarını olumlu yönde değiştirdiğini söylemek güçtür; çünkü eğitimimiz yazboz tahtası olduğundan bir dizge özelliği de gösterdiği söylenemez. Özellikle eğitim, öğretim alanında yapılan yenileşme ve değişikliklerde; eğitimden doğrudan, dolaylı etkilenen yönetici, öğretim üyesi, öğretmen, veli, öğrenci; okul, dersene kurucularının… görüşleri çeşitli yöntemlerle alınmadan amaca ulaşmanın düşünülmesi eğitim dizgesini (sistemini) çıkmazlara sürüklediğinin nedenidir. Özellikle de eğitimin temel öğesi olan öğretmen yetiştirmede köy enstitüleri dışında tutarlı bir politika izlenememiştir.

Bu durum, Türkiye’nin tutarlı bir eğitim politikası olmadığını göstermiyor mu? Eğitim konusunda eğitim bilimcilerinin yaptıkları araştırmalar da benim bu konudaki yaşadıklarımı, gözlemlerimi, düşüncelerimi doğrular nitelikte. Ereğli Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Ali Azar da şöyle diyor:

Öğretmen yetiştirme politikası eğitim sistemimizin en ciddi konusu olmasına rağmen ülkemizde bu iş yapboz haline getirilmiş, bunun yanında öğretmenlik mesleğinin niteliği gittikçe düşürülmüştür. Öğretmen mesleğinin niteliksel yönünün giderek düşmesinin temel nedenleri arasında, öğretmen yetiştirme politikalarında yapılan değişikliklerin, eğitim sisteminin bütünlüğü içinde kapsamlı araştırma, ön çalışma ve planlama yapılmadan politik dayatmalar şeklinde gerçekleştirilmeye çalışılması gösterilebilir. Şu unutulmamalıdır ki; ülkemizde, öğretmen yetiştirmede model arayışında içinde yaşadığımız toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve coğrafi yapısına uygun olan bir model geliştirilmedikçe, bu sorunlar zamanla artarak devam edecektir. (Ali Azar,2011)

Köy Enstitüleri öğrencileri iş sorumluluğu bilincinde yetişmişlerdir. Köy enstitüsü müdürlerinden Rauf İnan’ı, Prof. Dr. İbrahim Başaran, Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi’ deki yüksek lisans dersine davet etmişti. Rauf İnan anlattı: Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü’yüm, mezuniyet sınavında öğrencilere kümes yapma görevi verdik. Gecenin geç saatinde, kapım çalındı.  Ne olduğunu merak ederek kapıyı açtım. Bir grup öğrenci, başka bir grup öğrencinin çimentolarını çaldıklarını söylediler. Çimentoyu çalan öğrenci grubunun amacı, daha iyi kümes yapmaktı. Diğer grup da uyumamış, işin başında nöbet tutmuştu.

Köy Enstitüleri Niçin Kapatıldı?

Kız-Erkek İlişkileri ve Ahlak Dışı Söylentiler Köy Enstitüleri’nde uygulanan karma eğitim o dönemlerde büyük tepkilere neden olmuştur. Yatılı bir kurumda kız ve erkek öğrencilerin bir arada okutulmaları köy enstitülerini eleştirilerin odağı haline getirmiştir. Türk toplumunun yapısına ters olduğu düşüncesiyle, eleştirilerin boyutu ahlaksız söylentilere kadar gitmiştir. Mahmut Makal: “Neden kızla erkek yan yana, omuz omuza derse giriyor, tarlaya gidiyordu. Bunu söyleyenler, köylümüzün zaten böyle karışık çalışıp, karışık yaşadığından habersiz görünüyorlardı. Neymiş efendim, kızlar, çocuklarını ayakyoluna gidip atıyorlarmış oralar tıkanmış.”, diyerek bazı kesimlerin karma eğitime olan bakış açısını ve ahlak dışı söylemlerin boyutunu anlatmaya çalışmıştır

Ahlaksız söylentilere kadar götürülen eleştiriler, Köy Enstitüleri’ne kız öğrencilerin gelmesi konusunda ailelerin tereddüt yaşamasına neden olmuştur.

Bu konuyla ilgili Talip Apaydın, “Köy Enstitülü kızlar için söylenenler, onlara edilen iftiralar, halkoyunda belki en yıkıcı, etkili propaganda oldu. Kızla erkeğin aynı okulda okuması, aynı elbiseyi giymesi, yan yana çalışması, birlikte yiyip içmesi, el ele tutuşup halay çekmesi, kafası hep kötüye çalışan softayı çıldırttı. Hayalinde olmadık sahneler kurdurttu ve halka zehir saçtırdı...” diyerek bu konuda düşüncelerini dile getirmiştir. Bu olumsuz söylentilerin kaç insanı etkilediğini, bilmeden, görmeden, tam anlamadan ortalığa dökülen her ahlak dışı ifade ve eleştirinin kaç kız çocuğunun okumasını engellediğini sayısal olarak asla bilemeyiz. Ama bu durumdan olumsuz yönde etkilenen ve okuma hayalleri suya düşen kız çocuklarının olduğu da bir gerçektir. Köy enstitüleri hakkında halk arasında dönen bu dedikodular birçok köylünün bakış açısında olumsuz izlenimler bırakmasına sebep olmuştur.

Cılavuz Köy Enstitüsü öğrencisi Perihan Akçam, hiçbir kız öğrencinin hamile kalmadığını, çocuk düşürmediğini belirtir. Bu iftiralara karşı öfkeyle karşılık veren Akçam’a göre, birbirlerine karşı duygusal hisler besleyen öğrenciler olmuş ve öğretmenler bunu desteklemiştir. Ama öğrencilerin bu hisleri ve duyguları düzeylidir. Erkek arkadaşlarının kızlara karşı hiçbir olumsuz davranışı ya da tutumu olmamıştır. Dördüncü sınıfa geldiklerinde, kadın öğretmenler, kız öğrencilerin eşlerini Enstitüdeki erkek arkadaşlarından seçmeleri konusunda teşvik etmiştir: “Köydeki ağanın oğluna, köydeki yakışıklı delikanlıya kalmayın. Eşinizi burada seçin”demişlerdir

 

Köy Enstitüleri, yapıcı, üretici öğretmen tipi yetiştirerek ülkenin kalkınmasına da katkıda bulunmuş; enstitülerden yetişen öğretmenler aynı zamanda köylüye önder olmuştur bu dönemde, karma eğitim üzerinde önemle durularak kız öğrencilerin sayısını artırabilmek için çeşitli çarelere başvurulmuştur. Öğretmenin etkinliğinden rahatsız olan çevreler, yurt düzeyine yayılan 21 köy enstitüsünün kapanması için çalışmışlar bunda da başarılı olmuşlardır

1946yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, program izlencelerinde ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.

 Dokuz öğretim yılında, mezunlarının donatım giderleri dâhil 38.145.691 lira harcanmıştır. Bu giderle 21 köy enstitüsü kurulmuş,723 bina yapılmış, öğrenci sayısı 15.529’a çıkarılmış,5.525 öğretmen, 521 sağlık memuru yetiştirilmiştir. (Tekin, 1978, Demokratik Eğitim Kurultayı, s.96)

Dönemin Van milletvekili Kinyas Kartal söyle diyor:

"Ben kapattırdım, köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. İki yüze yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırlar. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra beş köyüme Köy Enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse gelip bana danışmamaya başladı. Ben düşündüm, iki yüz köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim.

Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir:

•        Öğrenciler yönetime katılıyorlardı.

•        Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu.  Bu ve benzeri nedenlerle enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyordu.

•        Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi, sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu.

•        Köylülerin, okul ve enstitü inşaatlarına yardım yapma zorunlulukları vardı.

•        Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.

. Sonuç

Köy Enstitüleri kapatılmasaydı:

•        Eğitimimiz yazboz tahtasına çevrilmeyecek; araştıran, inceleyen kuşaklar yetişecekti.

•        Köylümüz bilinçlenecek, sorunlarına pratik çözümler bulma becerisini kazanacak, ağalık tarihe karışacaktı.

•        Tüketen değil, üreten toplum olacaktı.

•        Soyut kavramlarla, ümmetçilikle toplum uyutulamayacaktı.

•        İnsanlar, evlerindeki en küçük su, elektrik arızası için usta çağırma gereksinmesi duymayacaktı.

•        Okuma özürlü değil, okuma alışkanlığı olan bir toplum olacaktık.

•        Demokratik, sosyal, hukuk devleti sözde değil, özde olacaktı.

Sonuç

İkinci Dünya Savaşı’nın zor koşullarında ekmeğin karneyle verildiği, açlık tehlikesinin baş gösterdiği, bulaşıcı hastalıkların son derece yaygın olduğu, toplumumuzun fakir ve eğitimsiz olduğu bir dönemde, Köy Enstitüleri en çok ihmal edilmiş kesim olan köy toplumundan başlayarak tüm ülkenin kalkınmasını ve modernleşmesini amaçlamıştır.

Son söz

Köy enstitüleri; dünyada örneği olmayan, Cumhuriyet’in temel ilkeleri doğrultusunda kurulmuş; eğitimde fırsat eşitliğinin yaşama geçtiği, eğitim kurumlarıdır. Ekonomik, sosyal, kültürel değişim ve gelişmeler doğrultusunda, kırsal kesimlerde, köy enstitüsü tipi okullar açılırsa eğitimde fırsat eşitliğinin ilk adımı atılmış olur.

En iyi yatırım, insana yapılan yatırımdır.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..