Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

8 Askerle ilgili yeni durum.

8 Askerle ilgili yeni durum.
 

Er Ramazan Yüce


Sekiz askerin durumuyla iligili yeni gelişmeler oldu. Dün Askeri savcının iddianamesinden, başka bölümler de yayınlandı. Bugün de, Yüce'nin 17 yaşındayken terör örgütüne yardım ve yataklık etmekten tutuklandığı ve delil yetersizliğinden serbest bırakıldığı anlatıldı. (1)

Dağlıca Piyade Taburu'na yapılan saldırıdan sonra başlayan soruşturmada tanıklar, 8 asker sanıkla ilgili olarak verdikleri yeminli beyanlarında: "Terör saldırısı esnasında Keri sektöründeki mevzilerde bulunan şüphelilerin mevzilerini terk etmesi, silahlarını bırakması neticesinde teröristlerin bölgeye rahat bir şekilde sızdığını, bu bağlamda da şehit ve yaralı sayısının arttığını, eğer şüpheliler görevlerini yapsalardı ve direnselerdi bu kadar çok şehit ve yaralı verilmeyecekti" demişlerdir.

Buradaki ifadeler, en azından ortaya bir cürüm çıkarıyor. Mevziyi terketmek, önemli bir askeri suçtur. Kritize etmek gerekirse şunlar söylenebilir.

Eğer bu kişiler aynı noktada birlikte bulunuyor idiyseler, yerlerini terketmeleriyle meydana gelen açıktan düşman içeri sızmış olabilir. Bu iddianın ikna edici bir yanı mevcuttur. Fakat bu sekiz asker, nasıl olmuş ta aynı siperde bir araya gelebilmiştir? Bu bir rastlantı mıdır? İnsanın aklı, "ihanet düşüncesi taşıyan kişilerin hepsinin, aynı mevzide görevlendirilmiş olması" gibi bir tesadüfü kabullenmekte zorlanıyor. .

Sonra, karanlıkta kim, kimin ne yaptığını nasıl görmüştür? Bunlardan başka mevzisini terketmek zorunda kalan olmamış mıdır? Detayları bilmediğimizden bu konuda yorumda bulunmak zordur.

Piyade Er İrfan Beyaz ve Uzman Çavuş Halis Çağan ifadelerinde, "olay esnasında silahlarının tutukluk yaptığını" söylemişlerdir.

Fakat Beyaz'ın kullandığı MG-3 makineli tüfek sağlam çıkmıştır. Çatışma anında silahın kullanıdığı da, yakınında bulunan 124 kovanın, bu silahtan çıkan mermilere ait olmasından anlaşılmıştır.

Çavuş Halis Çağan'ın kullandığı HK-33 piyade tüfeği ise problemsiz olduğu halde hiç ateşlenmemiştir. Ramazan Yüce'ye zimmetli HK-33 tüfek te kaybolmuştur.

İddianamede, "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak cürmüne yardım etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen Er Ramazan Yüce'nin, "Bizim dağdaki kızlarımız daha güzel, ben de terhis olunca dağa çıkacağım. Sivilde işimiz dağlarda gezmek. Ben askerden sonra örgüte katılacağım. Ben teröristim" dediği öne sürülmüştür.

Gene tanık ifadelerinde, sanıklardan Piyade Uzman Çavuş Halis Çağan'ın da, arkadaşlarıyla yapmış olduğu sohbetlerde terör örgütünü öven konuşmalar yaptığı, "Kendileri de bu savaşı istemiyorlar. Hiçbir insana, 'sen bu dili konuşamazsın, şunu konuşmak mecburiyetindesin' diye dayatma getirilemez. Bundan sonraki süreçte inşallah ölümler olmadan huzurlu barışçı bir ortam yaratılır" dediği anlatılmıştır.

PKK örgütünün elamanları da bu ülkenin insanlarından oluştuğuna göre, er Ramazan Yüce'nin örgüte sempati duyma ihtimali her zaman vardır. Peki böyle bir kişinin koskoca taburun hayatını etkileyecek bir noktada görevlendirilmesi bir hata değil midir? Aynı durum, Çavuş Çağan ve diğerleri için de geçerlidir.

Olaylara karışmış kişilerin en azından emniyette bir kaydı mevcuttur. Askerlik şubelerinin, bu kimselerin bilgilerine ulaşmaları zor değildir. Bu bilgiler değerlendirilerek Yüce ve benzeri kimseler, PKK ile burun buruna olunacak uç noktalarda görevlendirilmeyebilirdi. Merak ettiğim nokta, bu askerlerin hepsi doğu kökenli mi dir? Öyle iseler, niçin askerlik görevlerini bu kritik noktalarda yapmaktadırlar? Bunların hepsi açıklanmaya muhtaç sorulardır.

Doğru biliyorsam düşmanla işbirliği suçuna iştirak etmek için önceden buluşma, görüşme ve haberleşmenin olması lazımdır. Örgütle bağlantıları vardıysa, komuta kademesinin bu ilişkiyi tesbit edememesi bir eksikliktir. Yani kamuoyunda bu işin adil biçimde çözüleceğine dair kanaat oluşması için, 8 esir askerden daha ileriye gidilmelidir.

Her kritik ve gizemli olaydan sonra sayısız iddialar ortaya atılır ve sayısız senaryolar üretilir. Faili meçhul veya siyasi cinayet adını verdiğimiz bir çok hadisenin ardından, akla hayale gelmedik varsayımlar yazılıp çizilir. Fakat bunların hiç biri, olayın çözümüne yardımcı olmamıştır.

Herşey olup bittikten sonra sanıklar hakkında böyle ifadeler veren tanıklara, "bunları daha önce niçin anlatıp üstlerini bilgilendirmedikleri" sorulmalıdır. Basına yansıyan iddialar olayın üstündeki sis perdesini açacak ve kamuoyunu tatmin edecek açıklamalar değildir.

Savcı, " Askeri Ceza Kanunu'na göre vazife ve hizmette şahsi tehlike korkusunun cezayı hafifletmeyeceğini" iddia edebilir.

Askeri Yargıtay'ın, "çatışma anında teröristlerin ateş ettiğinden bahisle silahına sahip olamayıp araziye bırakan bir asker" ile ilgili olarak, "Asker kişi gerektiğinde canını verme pahasına da olsa verilen görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Bu nedenle kendisine teslim edilen ve namusu gibi koruması gereken silahını yanından ayırmaması, hiçbir şekilde başkalarına vermemesi, İç Hizmet Kanunu'nun gereğidir" biçimindeki kararını, iddialarına dayanak yapabilir.

Çünkü onun amacı maddi delillerden yola çıkarak olayı mahkemeye taşımak ve bir sonuca ulaşmasına yardım etmektedir. Fakat iş bununla bitmekte midir? Olay tümüyle aydınlanmış olmakta mıdır? Kamuoyu saldırıda ortaya çıkan sonucu böyle mi algılamaktadır?

Bu askerlerin hepsinin, bir ihanet planı içinde oldukları kabullenilse bile kanaatimce onlar, piyade taburunda meydana gelen zaafın tümünün sorumlusu değildirler. Burada başka saikler da rol oynamış olmalıdır. En azından ben böyle inanıyorum.

Haber: http://www.milliyet.com.tr/2008/01/06/guncel/axgun03.html
(1) Resim ve haber:http://www.milliyet.com.tr/2008/01/07/son/sontur03.asp?prm=0, 40876549

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..