Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

90'ların Disko Kralı

90'ların Disko Kralı
 

Geçen gece, Okan Bayülgen’in reyting düşüşü yaşayan, izleyici kaybeden programı “Disko Kralı”nda “90’lı yıllar” işlendi. Haliyle genç-yaşlı herkes ekran başına kilitlendi. Ard arda sıralanan klipler, o dönemde yaşanan siyasi, ekonomik olayların yıl yıl sıralanması herkesi beş saatlik bir zaman tüneline soktu.

Ben de 90’lı yıllarda yaşamış bir çocuk ve o dönemin şarkılarına hayran bir dinleyici olarak inanılmaz keyif aldım. Çalan her şarkıda, zihnimin kuytularına atıverdiğim onlarca anının su yüzüne çıkışını yüzümde alık, şaşkın bir gülümseme ile seyrettim.
“İşte bu şarkıyı ilk aşkıma armağan etmiştim.”
“Bu şarkıda ilk defa aşk için ağlamıştım.”
“Şimdi katıla katıla güldüğüm şu klip o zamanlar ne kadar da romantikti.”

90’larda çocuk olmak, tusubasaydı, şirinlerdi, hugoydu, jetgillerdi, temel reisti, sevimli hayalet casperdı, hemandi, heidiydi, ninja kaplumbağalardı, power rangerstı, red kitti, taş devriydi… Susam sokağındaki kurabiye canavarıydı, minik kuştu.

Sokakta tasolarla, misketlerle oynamaktı. Futbolcu kartlarını biriktirmek, euro96 çıkartma kartlarını tamamlamaktı.

Serdar Ortaç’ın Karabiber’i, Kenan Doğulu’nun Yaparım Bilirsin’i, Harun Kolçak’ın “Müptelayım Sana”sı, Burak Kut’un Benimle Oynama’sı, Tarkan’ın Kıl Oldum Abi’si, ya da Hey Corc Versene Borc, Ben Sizin Babanızım, 8:15 Vapuru’ydu.

Sinek ilacı sıkan arabanın peşinden koşup, beyaz dumanların arasına dalmaktı. Yandaki apartmanların zillerine basıp kaçmaktı.

Bütün mahalle bir araya gelip saklambaç oynamak, karnı acıkınca kafayı yukarı kaldırıp “anneee, karnım acıktı” diye bağırmaktı. Annenin hazırlayıp verdiği şokellalı ekmekle, kabuk tutmuş yaralarla dolu dizlerle sokakta koşturmaya devam etmekti.

90’larda çocuk olmak, street fighter karakterleriyle özdeşleşmekti. Aduket diyerek kroşe, foryuket diyerek aparkat atmaktı.

Okulda silgi tozlarını birleştirmekti. Commodor 64 bilgisayarında oyuna başlayabilmek için kasetin ileri sarmasını beklemekti ya da.

Aldığınız plastik topla mahallede krallığınızı ilan etmişken, top patladıktan sonra havanızın inmesiydi.

Rocky Balboa’nın filmlerinde ağlamak ve sevinmekti. Film bittiğinde birer boksöre dönüşmek, önümüze çıkan yastık, minder, kapı gibi savunmasız nesnelerle kan ter içinde savaşmaktı.

Saatlerce Super Mario’nun tipsiz, prenses manitasını kurtarmaya çalışmaktı.

90’larda çocuk olmak, pazar günü kırmızı leğende yapılan banyonun ardından aileyle izlenen bizimkiler dizisiydi. Ve sonrasında parliament sinema kulübündeki filmi, ertesi gün okul olduğu için izleyememek.

Okulda tenefüslerde su savaşı yapmak, derste, gizlice, masanın gözüne saklanan sanal bebeği beslemek, çok yiyecek verip öldürmekti.

Sınıfta bir kıza aşık olmak, söyleyememek, söylebilsen de maksimum “ben de seni seviyorum” cevabı almak, bununla mutlu olabilmekti.

90’larda çocuk olmak, kan kardeş olabilmekti.

“Versene bir tur atayım, valla şu elektrik direğinden dönüp gelecem”di.

Her koşuşta akla Mirkelam’ın gelmesiydi.

Sınıfta, hoşlanılan kızla ders esnasında küçük kağıtlara yazılan kısa notlarla haberleşmek, öğretmene yakalanmak, öğretmen kağıdı isteyince “önemli bir şey değil” deyip okuyamasın diye camdan dışarı atmaktı.

Show tv’nin ana haber jenerik müziğiydi ve arkasından başlayan plastip showdu.

Tüplü çikolata, sarı kese kağıdı içindeki leblebi tozları, tipitip sakızı, topitoplardan çıkan dövmeleri arkadaşın alnına yapıştırmak, kurabiye canavarı gibi kurabiye yemeye çalışmaktı.

Uçlu kalemlerin iç kısmını çıkarıp, ağızda ıslatılan küçük kağıt parçalarını o borudan “tüf”leyerek arka sıradaki arkadaşının kafasında patlatmaktı.

Naim Süleymanoğlu’nun halteri kaldırma eyleminden önceki o birkaç saniyede, alt dudaklarını ileri itip nefesini yukarı doğru üflemesi sonucunda alnına düşen saçlarını havalandırmasına özenip, bu karizmatik hareketi her ortamda taklit etmeye çalışmaktı.

Arı mayalı silgi, beslenme çantası, sırayla eve yıkamaya götürülen okul sıra örtüsüydü. “Ortada kuyu var yandan geç”ti. Amerikan traşı olmaktı.

Maske gördüğünde yüzüne takıp, birkaç tur dönerek yeşilleşmeye çalışmaktı.

Gameboy’larda tetris oynamak, ‘hep uzun’ beklemekti.

“Ben tekim siz hepiniz”di.

Bmx bisikletleriydi. Bu bisikletin arka lastiğiyle çamurluğu arasına plastik su şişesi koymak akabinde çıkan o motorsiklet sesiyle avunmaktı.

Mahallede duvara çizilen kalenin köşelerine ‘90’ yazmaktı. Işıklı spor ayakkabılardı, cırt cırtlı spor ayakkabılarının cırtcırtını çapraz bağlamaktı. “Önümüze gelene 1000 tekme”ydi.

Barış Manço’nun 7’den 77’yesindeki “günde kaç kere dişinizi fırçalıyorsunuz?” sorusuna “üüüç” diye cevap vermekti.

90’larda çocuk olmak, çocuk kalamamak, bir daha o günlere dönememekti…

 
Toplam blog
: 53
: 1499
Kayıt tarihi
: 17.10.08
 
 

*Liberal muhafazakar, oldukça postmodernist ve meritokrat bir gezgin  *Kuleli - Galatasaray - Boğ..