Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Siyaset boşluk kabul etmez ama boş koltuk kabul eder!

Siyaset boşluk kabul etmez ama boş koltuk kabul eder!
 

Davos'ta boş kalan koltuk


Artık biliyoruz ki Başbakan'ımız sinirli bir yapıya sahiptir.

Kendisinin de ifade ettiği gibi monşer politikalarından anlamıyor. Her şeyi dobra dobra söylüyor. Geriye doğru gidersek, "bazan bunun faydasını da görüyor" diyebiliriz. Hatırladığım kadarıyla Türkiye'nin, AB'ye tam üyelik görüşmelerinde koyduğu tavır, heyetimiz geç kaldığı için saatlerin durdurulmasına ve kararın "evet" olarak çıkmasına sebep olmuştu.

Fakat sert çıkışlar, her zaman avantaj getirmeyebilir. Bazan istenmeyen sonuçlar da doğurabilir. Önceki akşamdan beri bir çok kişinin değerlendirmesini dinledim. Ehli fikir, her zamanki gibi olayı, farklı veçhelerden yorumladı. Kimi, Başbakan'ın eleştirisinin diplomatik nezaket kurallarını aştığını ve bunun ülkemizi zor duruma düşüreceğini söyledi. Kimi, biraz sert olsa da, "zaman zaman böyle tavırlar gereklidir" dedi. Kimi de adetleri olduğu üzere, "AKP'nin ve Erdoğan'ın eli değen hiç bir şey iyi değildir!" inancını muhafaza etmeyi sürdürdü.

Ben, bu sert ifadelerin İsrail'e yönelik olmasının, bir yerlere not edileceğinden endişe duyanlara hak veriyorum. Çünkü, her hangi bir ülke liderinin anti semitistlikle suçlanma endişesiyle, İsrail'in politikalarını eleştirmeye cesaret edemiyeceği üzerinde herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum.

Daha bir kaç gün önce BBC, Gazze'ye yardım maksadıyla hazırlanan üç dakikalık filmi, "İsrail'e karşı ayrımcılık olacağı gerekçesiyle" yayınlamamıştır. Eğer söz konusu İsrail değil de İran, Irak, Suriye vs. olsaydı eminim bu hassasiyet gösterilmeyecekti.

Diğer taraftan, Gazze'de yaşanan dramı ve felaketi medyadan izleyen bir insan olarak, Başbakan'ın gösterdiği duygusal refleksi onaylayanlara da hak veriyorum. Çünkü dünyada yaşanan trajedilerin önlenebilmesi için, artık birilerinin olanları cesaretle dile getirmesi gerekiyor.

Fakat, Erdoğan ve AKP ile alakalı her şey gibi bunu da, "öç alma" bahanesi yapanlara kesinlikle katılmıyorum. Zira onların maksadı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Önceki günkü tartışma da bunun için kaçırılmaz bir fırsattı. Bu da tepe tepe kullanıldı.

Akşamdan beri, "Başbakan, Irak'ta olanları umursamıyor da, Filistin'liler (daha doğrusu hamas) için mücadele veriyor. Gazze'den bize ne?" anlamında atıp tutmalar, diplomatik nezaketsizlik salvoları gırla gidiyor. İyi de o zaman, "Irak'tan da bize ne" demek yanlış mı? Ya da bir günahı görmeyenin, bütün günahlara kör kalması mı gerekir?

Eğer oturumda sessiz kalsaydı bu kişiler defa da, "Erdoğan, Perez karşısında eridi, itibarımızı on paralık etti" diyeceklerdi. Artık bunları ezberlemiş bulunuyoruz. Burada Erbakan'nın, Libya lideri Kaddafi'nin Türkiye'yi eleştiren sözleri karşısında nezaketen sessiz kalmasına yapılan (s)övgüleri hatırlıyalım.

Gerek ikili ilişkilerde, gerek medyada, gerekse halk kesimlerinde ülkelerarası tartışmalar, eleştiriler sıradan hadiselerdendir. Günümüzde birçok ülkenin yazarı, eliti; bir çok devletin politikalarını acımasız ifadelerle yargılayabiliyor. Türkiye hakkında her yıl, olumlu/olumsuz raporlar hazırlanabiliyor. Bunları yapanlar, konu İsrail olmadığı sürece herhangi bir endişe duymuyorlar ve tedbirli olma ihtiyacı da hissetmiyorlar.

Roger Garaudy, adını hatırlayamadığım bir kitabında Fransa için, "Bu ülkede herşeyi eleştirebilirsiniz; hatta cumhurbaşkanını bile! Ama siyasi siyonizmi eleştirmeye kalkarsanız, mahkeme önünde hesap vermeyi de göze almalısınız. Bu satırların yazarı bunu yaşadı" diyordu.

Bu gerçekler karşısında, bazı bilim adamlarının ve bazı yazarların, bu gerilimli tartışmadan sonra ülkemize yönelik gizli/açık politikaların iç siyasetimiz, hatta ekonomimiz üzerinde olumsuz etkileri olacağından endişe duymaları yanlış değildir. Bildiğim kadarıyla bu dünyada, "anti semitist" isnadına maruz kalmanın faturası çok ağırdır ve vebalı olmakla eş değerdir.

Bir de karşı tarafa göz atalım. Agresif tavırlar hayatın her safhasında inciticidir. Hele ülkelerarası siyasette hiç hoş değildir. Tetikleyici bir faktör olmadan asabiyetin ortaya çıkması ise zayıf ihtimaldir. Acaba burada gerilime sebep olacak bir etmen var mıdır? Bir bakalım:

Perez konuşmasında, Hüsnü Mübarek'in konuyu bildiği için İsrail'e hak verdiğini söylüyor, başka bir deyişle Başbakan'ın anlattıklarını bilgi eksikliğine bağlıyordu. Oldukça sinirliydi ve yüksek perdeden konuşuyordu. İfadelerinin önemli bir kısmı gerçeklerle bağdaşmıyordu. Oturum yöneticisi ise Erdoğan'a cevap hakkı vermek istemiyordu. İşte bütün bunlar, önceki akşam Başbakan'da gördüğümüz sinirli tavrın tetikleyicisidir.

Burada, acaba Perez doğru mu söylüyor?" sorusuna da cevap aramamız gerekiyor. Gerçekten İsrail'de bir milyon insan, ölüm korkusuyla ve sığınaklarda mı yaşıyor? Gazze'nin bütün kapıları giriş çıkışlara açık mıdır? İnsanların gıda, ilaç, giyim gibi ihtiyaçları eksiksiz karşılanabiliyor mudur? İsrail, hakikaten çilek yetiştirsinler diye Filistin halkına yirmi milyon dolar vermiş midir? Hamas'ın içinde İsrail adına çalışan karıştırıcı elemanlar var mıdır? Bu soruları tereddütsüz "evet" diye cevaplamak kolay değildir.

Perez'in, bir milyon İsrail'linin sığınaklarda yaşadığı iddiasını doğru kabul etsek bile, aynı şeyin Gazze'liler için de geçerli olduğunu inkar edebilir miyiz? Anlatılanlara bakarak, Filistin halkının yaşadığı trajediyi görmezden gelebilir miyiz? Altmış yıldır süren bu savaşın, barış amaçlı olduğuna ikna olabilir miyiz?

Haksız yere Filistin topraklarını işgal eden fanatik gruplara, "onbeş bin kişiyi Gazze'den geri çektik" diyerek, sanki oraların sahipleriymiş imajı vermek yanlıştır. Bunu, bir fedakarlık olarak lanse etmek ise dürüstlükle bağdaşmaz. Kısacası bütün insanların inançları, hayalleri, amaçları ve hedefleri vardır. Fakat sahip olunan hiç bir değer ya da erek kimseye, diğer insanlara karşı acımasız ve zalimce davranma hakkı vermez. .

Kişi, başkalarının dünyasını zehir etme pahasına kendine saltanat yaratma hakkına sahip değildir. Tabi zalimler hariç.

Sonuç: Dünya, Filistin dahil bir çok bölgede insanlığın yaşadığı trajediyi izliyor, dinliyor, görüyor fakat yeterli tepkiyi vermiyordu. Sanki üzerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Demek ki birisinin çıkıp, bu acı gerçeği şok edici biçimde dile getirmesi gerekiyordu. Günahı ve sevabıyla bunu yapmak ta Başbakan Tayyip Erdoğan'a nasip oldu. Umarım bedel ödemek zorunda kalmayız.

Resim:Milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara