Tuncay: Hazır mısın sayın yönetmenim, hazır olunca haber ver. Okan: Hazırım da abi bu alet biraz karışıkmış sanki. Hangi düğmeye basıyorduk, yeşil olana mı? Tuncay: Şekilcan hiç mi kent m..
Tuncay: ... Babacan bak, kırtasiyeden saatli maarif takvimi aldım. Kapağıyla beraber tam 366 sayfa. Yeni yılın bize getireceği bütün o tırt günler avucumun içinde şimdi. Okan: İki tane alsaydın..
Ümit: Vay Serhat’ıma bak, hoş geldin hafız. Oğlum sen İstanbul’da değil miydin lan? gel biraderim gel çıkar o çizmeleri falan. Okan: Kim bu be sabahın köründe. Vay Serhatcan sen nereden çıktın l..
Okan: ... Hafız bu senin misafir hatunların odasından gürültü geliyor sürekli. Ne yapıyor abi bunlar? İki saattir ‘kikir kikir...’ bi yazı yazdırmadılar insana. Bu kadar konuşacak lafı nereden bulurla..
Önümüzde siyah ve yeşil şişeli biralar, birinci sınıf sigaralar, rengarenk cep telefonları ve bir tabak papaz eriği vardı. Son yıllarda erik ya da elma - armut yiyebilecek kadar iyi hissetmiyo..
Tuncay: Gel Deniz’im gel hoş geldin. Ne iş? yüklenmişsin yine şişeleri dongidi dungidi efektleriyle giriyorsun kapıdan hacı. Deniz: Teselli diye bir şarap çıkmış iki milyona satıyorlar, aldım ge..
Tuncay: ... Hoş geldin şekilcan... Abi iyi hoş da öğlene doğru gelseydin bari. Sabahın bu saatinde ne acelen vardı. Okan: Köy yerinde erken davranacaksın oğlum... Babacan şunların ucundan tutsan..
Deniz: Dokuz altı yollarında, bir zincir boğazımda, sıkar sıkar gevşetemem, ağlayamam, ayda yılda bir kaçamak, kaçsak bile yaşamamak dokuz altı yollarında gülmek yasaaaakk! Okan: Oğlum kısac..
Bu resmin sizde olduğu aklımın ucundan geçmezdi... Çocukluk fotoğrafların vardır ya hani... Hiçbirisinde tek başına değilsindir, bir bakıma film karesi kadar değerinin olmadığı zamanlar... Kalabalığı..
Bir şeyler kötü gidiyordu ve ben yine beklemem gerektiğine kendimi inandırmakla meşguldüm. Bu turizm hadisesi her kış aynı azabı çektirirdi bize, biliyorduk. İnsanlar uzaktan bana baktıklarında kimse..
1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..