Yaşamın herhangi bir yerinde, hiç aklında yokken bir şarkı duyarsın ve başlar her şey yeniden.Anılar dizilir ardı ardına, kelimeler uçuşur etrafında o günün paylaşımları arasında... Ne gar..
Unutulan hayatların, mecburi çizilmiş yollarında ilerlerken ömürler; keskin virajlarda savrulan bedenler vardı...Her biri aynı yolun yolcusu yanmış yürekler, serin sulara yol almak için çıkmıştı oysa ..
Ateş rengi kırmızı, aşkın rengi, tutkunun rengi... Başımı döndüren şarabın... Kanımın rengi hem de bayrağımın. Ayıp olacak ama bir de tuttuğum takımın (sarının yanına ne güzel yakışıyor!).Bayramlı..
İki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe kan yaş gelir gözümden Kusurum gördüm kendi özümden Bir dost bulamadım gün akşam oldu Bozuk şu dünyanın düzeni bozuk Tükendi daneler..
Ailemizi seçemeyiz. Doğarız küçük bir toplum içinde; bakarız, annemiz, babamız, kardeşlerimiz vardır. Ve diğer akrabalarımız. O topluluk içinde yaşarız, severiz onları; et tırnak misali dokuyla, kanla..
Telefonları açmamıştı ama gelen mesaja çevap verip vermemek elinde olduğundan, mesaja bakmasında sakınca yoktu. ''Bana cevap vermek zorunda değilsin ama sana ulaşamayınca endişelendim. Sesini duym..
Zamandan şikayet ederken, ne kadar hızlı aktığını fark edemeden geçmiş yıllar. Kırklı yıllar, kır..