Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Temmuz '07

 
Kategori
Turizm
 

Ada gelinciği Tenedos

Issız bahçelerden, çiçekli sokaklara açılıp, insanın bildiği tüm renkleri önüne sererek denize çıkan sokaklar düşleyin…Masmavi, serin ve bir tül gibi ince bir denize…Aynı kedinin, günde birkaç kere peşinizde mırlayarak dolaştığını, sizi ilk kez gören insanların, adres sorduğunuzda sanki ailenizden biriymişsiniz gibi sizinle ilgilendiğini, pencerelerde sardunya büyüten insanların, sürekli gülümsediğini, günbatımının içinizi hüzünle doldurduğu bir anda , rüzgara şarap kokusunun karıştığını, büyük şehirleri çoktan terk etmiş masmavi bir göğün, sürekli içinizi huzurla doldurmak için başınızın üstünde çevrelendiğini…

Bütün bunların bir rüyadan ibaret olması içten bile değil…Fakat bir sabah tüm bu anlatılanların gerçek olduğu küçük bir adada gözlerinizi açarsanız, mutlaka Bozcaada’dasınız demektir.

Evet, burada, zaman insanın ömrünü uzatarak geçiyor. Tarihin izlerini ve mitleri incelerseniz, bu adada, bir zamanlar, halkı korsanların zulmünden koruyup kollamış, bir kahramanın yaşadığını öğreneceksiniz.Ege denizi’ne üçgen biçiminde uzanmış bu adanın sivri ucu, Çanakkale boğazı’na bakan bir kale ile korunmak amacıyla çevrelenmiş. Kale hala gezilebilir durumda ve tarihi hala ilk günlerindeki gibi yaşatmakta.

Ada’nın tarihini anlatmak, tarihçilere kalmalı bence. Fakat adaya adını veren Kral Tenedos için, üvey annesinin iftirasına uğrayıp, babası tarafından bir sandığa kilitlenerek, Ege’nin sularına bırakılan, ve ıssız bir adada karaya vurup, burada kendine yeni bir hayat kuran tarihi bir karakter denebilir.

Öyle ki, ada insanları ile tanışmaya başladığınızda, tarihin tekerrür ettiğini görebilirsiniz. Kalbi kırılan, büyük şehirlerin, insanların yükünü ve acımasızlığını taşımaktan yorulmuş, sade ve doğal bir hayat peşinde olan, şanslı bir azınlık, kalbindeki kilitli sandığa gizlenip, buraya yerleşiyor. Onlar, büyük kentlerin dayatmacı ruhuna karşı isyan bayraklarını bu küçük adada açıyorlar.

Ada ile ilgili, pek çok konaklama, yeme içme, gezi rehberine ve bilgisine ulaşmanız tabii ki mümkün. Bence burada asıl anlatılması gereken, adanın zamanı tersine çeviren aurası, eşsiz koylarında yüzerken, Polente Feneri’nde günbatımı izlerken, üzüm buğularına dalıp giderken, bembeyaz suyun çırpınışında, geride bıraktığınız hayatınızı gözden geçirirken, Ozan’ın günü İlyada Okumalarında, bağbozumunda, Ayazma Şenliği’nde ve en çok da peşinizi bırakmayan gölgelerden, geçmişin hesaplaşmalarından ve bugünün yalanlarından koşar adım uzaklaşmaya çalışırken, ister istemez, bu boz tepeli adaya bir hayranlık beslemeye başlarsınız.

Çünkü, tam tekmil tatil köyleri dururken, yazın en sıcak günlerinde kendinizi burada buluyorsanız, mutlaka kalbiniz iyileşmeyen yaralar ve hayatınızdan gelip geçenlerin, bıraktığı çiziklerle doludur. Ya da, yanlış toprağa kök salmış ağaçlar gibisinizdir. Size ait, içinde gönül rahatlığıyla varolduğunuz bir mekan yoktur ve hiç olmamıştır. Siz atlıların zamanın üzerinden atlayarak, göğü aştığı masal dünyalarına, ya da kendini mutlu sonla biten hikayeler anlatmaya adamış

Şarap ve günbatımı, rüzgar ve beyaz deniz, ve ada gelinciği ve sessizlik ve içe bakış…ve Can Baba’nın dizeleri...Sizin için daha iyi bir sığınak olamaz.

Şu ölen çocuklar var ya
Sana bana dünyaya....

İlikleriniz donduğunda kışın
Bir kaşık umut gerektiğinde
O şişe gelecek aklınıza
Pencerenin önünde duran
Güneşte
Gelincik...

ÇİĞEM ALDATMAZ

 
Toplam blog
: 19
: 897
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

"Neden?" sorusu kafamı kurclayıp durmakta. Yarın ne kadar sürer, hayaller nerede biter, gerçek nered..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara