- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Adaletini seveyim

Antalya’ nın ‘ pastırma sıcağı ’ günlerinden ..
2000 yılının Temmuz ayı.. Günlerden pazar ..
Ailece pikniğe gitmeye karar veriyorsunuz. İki araçla, Kundu’ ya gitmek için yola koyuldunuz. Burası iyi değil, şurası temiz değil derken Düden Şelalesi’ne karar veriliyor. Aksu kavşağında, trafik ışıkları size yeşil yanarken karşıya geçmek istiyorsunuz. Ancak, Antalya yönünden gelmekte olan bir araç, kendisine yanan kırmızı ışığa aldırmadan olanca hızıyla size çarpıyor.
Dört kişinin bulunduğu araçtan biri ağır dört yaralı çıkıyor. Ambulansla hastaneye gidiş, tedavi, polis ifadeleri, tutanaklar, imzalar ve ardından komadaki hastanızın kendine gelmesi için sabırsızca beklemek …
Bu arada trafik polisinin hazırladığı rapora göre bütün kusurun size çarpan sürücüde olduğunu öğreniyorsunuz.
Pazartesi sabahı Aksu Jandarma Karakolu’na gitmeniz söyleniyor. Tekrar ifade vermeler, tutanaklar ve ardından bir astsubay ile üç er eşliğinde yollara düşüş. Önce hastahane ardından cezaevine gidiyorsunuz.(Nedenini bilmeden iki saatten fazla da burada bekliyorsunuz)
Ve nihayet öğleden sonra, geceyi jandarma nezarethanesinde geçiren bayan sürücü ile birlikte, savcının karşısına çıkarılıyorsunuz. Bir taraftan elindeki dosyada bulunan doktor raporuna göz atan Cumhuriyet Savcısı’nın ağzından aynen şu cümleler dökülüyor:
“Her ne kadar yaralının hayatı tehlikesi devam ediyor olsa da, sizi serbest bırakıyorum. Ancak yaralının sağlık durumuyla yakından ilgilenin. Şimdi gidebilirsiniz”
Adeta şok oluyorsunuz. Ağzınızdan, “Savcı bey, siz önünüze gelen dosyaları okumadan mı karar veriyorsunuz” gibi, ortamın buz kesmesine neden olan bir söz çıkıyor. Ve şok dalgası geçmeden devam ediyorsunuz:
“Okumamışsınız. Okusaydınız bu bayanın Alman vatandaşı olduğunu bilirdiniz. Türkçe bilmiyor ki.
Türkçe bilmediği için de ne dediğinizi anlamadı ki !”
Şok olmak ne kelime. Beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz. Bu arada savcının, dosyanın içindeki belgeleri
inceledikten sonra, “Hıı.. evet... yabancıymış....” sözlerinin ardından donup kalıyorsunuz. Alman bayanın Türk sevgilisi odaya alınıyor ve savcının söyledikleri tercüme ediliyor. Ardından, “Gidebilirsiniz” diyen savcıya, “Peki ama bana bir şey sormayacakmısınız? Magdur olan benim” diyerek dert anlatmaya çalışıyorsunuz ama nafile.
Adliye Sarayı’ndan çıkıp aracınıza doğru yürürken, sabahtan beri jandarma karakolu - hastahane – cezaevi ve adliye arasında neden mekik dokuduğunuzu düşünüyorsunuz ama bir türlü yanıtını bulamıyorsunuz !