- Kategori
- Aşk - Evlilik
Ah, Aşk Mevsimi
Yazmak yaşamaktan daha kolay diyordum ben, yazmayalı 2 yıl olmuş. İki yıl içinde eminim ki Nasa'da falan çok büyük gelişmeler olmuştur; ya da Afrika'da bir kabile lideri değişmiştir kesin. Ben ise ola ola aşık oldum. Sonrası 20li yaşlarda "amaaan benden geçti ya" mottosu ile emekliliği beklemek. Ben beklemedim tabii ki. Ben kitap yazmaya başladım, tuzu bıraktım, cildime iyi baktım, hayatlara dokundum, çikolataya alerjim çıktı, dünya devi bir markanın iş teklifini "ehe ehe ben bu yoğunluğu istemiyorum evlenince aileme vakit ayıracağım" diye reddettim, birkaç işe girdim çıktım. Tamamlayamamışım ben. Belki de en tamamlandığınızı hissettiğiniz anda ipleriniz kesilip pat diye yere düştüğünüzde öğreniyorsunuzdur yarım bırakmayı. Hayır sen daha hayatının baharına yaklaşmadın, neden evlenmeyi düşündün, hadi düşündün neden olmamış eşine, çocuklarına ayıracağın vakti düşünüp güzelim işi reddettin?
Sansasyonelliğin kadınıyım ben. Ani giriş çıkışlarım olduğu gibi beklenmeyen radikal kararlarım da olur. Belki de tutku ile sevdiğim, tutku ile dokunduğum, tutku ile yaşadığım içindir. Uzun uzun düşünemeyeceğim, hayat kısa. Hiç bir zaman "mutsuz erkekler çekicidir", "aman yarasını sarayım" diyen bi kadın olmadım ben. Kimsenin enkazı ile uğraşmak bana göre değil. Fakat gittim bi borderline'a aşık oldum. Bu teşhisi sana ben koydum, umarım bir doktora gidersin ve bunu öğrenirsin. Her şey o kadar güzel giderken arada bir olan durulmaları hoş karşılayabilirsiniz belki, tüketilmeseydiniz eğer.
" Hiç kimse o kadar yoğun değildir, mesele önceliklerdir " sözünün koca bir hiç olduğunu öğrenebiliyorsunuz, en yoğun anlarında bile 5 dk sizi görmek için geldiğinde, ya da sürpriz ses kayıtları ile. Ben de bunu öğrendim. Şunu öğrendim sonra, bir tartışmadan sonra bitirmek zorunda değilsiniz, küsüp barışabilirsiniz. Ah bu benim devrimimdi ! Çünkü ben ya hep ya hiç olarak yaşadım hep. Fakat elimde kırmızılarım ile senin grilerinde dolaşmayı öğrendim. Ve bir gün gelip şunu diyebileceğimi de öğrendim, "Senin sevgin bana zarar veriyor". Bu cümle bana söylense içim acır, toparlanmam uzun zaman alırdı. Sana da öyle olmuş olmalı ki kabullenemedin bunu. Hoş kim kabul edebilir ki? Çok seviyordun ama düzgün sevemiyordun. Uyduramıyorduk zamanı; ya da zamanın çok ötesindeydik. Hırçınlıklar ekleniyordu hanelerimize ve biliyordum hayatının merkezinde olduğumu; fakat bu fazla geliyordu artık; ya da yetmiyordu ve senin sevgin bana zarar veriyordu. Evet, ilk defa hayatımda böyle bir cümle kurdum. Çok sevdiğimden falan değil, aklı başında sevdiğimden. Uzun oldu tabi, çokça mevsim doldurduk. Yıllar sonra yazıyorum fakat yazdığım şeyin benim için hiçbir anlamı yok. Başlamam gerekiyordu bir yerden ve ben de sanırım beni en çok şekillendiren şeyi seçtim: "gördüğüm seni". Zamanın şu anında tam da şimdi yepyeniyken,
Yıldızlara dokunmak istiyorum ben birinin teninde,
Asla yetişememem, kapıları itecek miyim çekecek miyim ikileminde kalıp asla tek seferde doğru açamamam, sürekli yer çekimine yenik olmam, saplantılı psikoloji hayranlığım, elimden hiç düşmeyen filtre kahvelerim, uzun uzun konuşabileceğimiz Dali, koku merakım, havuçlu tarçınlı kekim, uyanınca dinlediğim Frank Sinatra, başucu şiirlerim, elime aldığımda hüzün veren kitaplarım,
uykulu bir şekilde günlük gazete almak için sokağa çıktığım pijamalarım ve pofuduk terliklerim,
çilekli sakızın bir büyüsü olduğuna olan inancım ile sevilmek ve her şeyi ile sevmek..
Güneşe bakıp Pera'yı, geceye bakıp Mavi'yi görmek istiyorum.
Ah aşk mevsimi!