- Kategori
- Müzik
Ah yalan dünya
internetten
Neşet Ertaş.
Yaşı 70’i geçmiş, büyük bir ozan.
Kırşehirli. Çiçekdağı’ndan. Bir köy çocuğu.
“Bozkırın Tezenesi” diyorlar kendisine.
Çaldığı bağlamanın perdeleri farklı.
Öyle müzik okulundan filan mezun değil.
Anadolu, babası Muharrem Ertaş’a nefes vermiş. Neşet Ertaş’ta babasının nefesinden güç almış. Anadolu’dan beslenmiş.
Anadolu, baştanbaşa ozanlar diyarıdır.
Ozanlar, bu ülkenin gözü kulağıdır.
“Garip” mahlası ile türküler yakmış, Neşet Ertaş.
Yurdumuzda yediden yetmişe herkes, bir Neşet Ertaş türküsü bilir.
Bilirde türkünün Neşet Ertaş’a ait olduğunu bilmez.
“Uzun ince bir yoldayım” türküsüne Tarkan’ın şarkısı diyen çok gencimiz var.
Neşet Ertaş’ın, “Neredesin Sen” türküsünü Yavuz Bingöl’ün diyenlerde az değil.
Neden?
Okuma özürlüyüz de ondan. Araştırmıyoruz.
Albümlerin içinde yer alan bilgileri okumuyoruz. Hata yapıyoruz. Gülünç duruma düşüyoruz.
Birde ehil insanları, layık olduğu makamlara getirmiyoruz.
Âşık Veysel’i ya da Neşet Ertaş’ı bilmeyen birisini, Halk Merkezi Eğitim Müdürü yaparsanız ne olur?
O müdür, bağlamayı zurna gibi çalmak isteyebilir.
Ya da halay çekelim diyerek, zeybek oynayabilir.
Karadeniz türkülerindeki kemençeye, ”gıygıdı” diyebilir.
Neyse.
Neşet Ertaş, son yüzyılda Anadolu’nun yetiştirdiği en değerli ozanlarımızdan birisidir.
Hoşgörülüdür. Mütevazıdir. Bulunduğu yeri bilir. Böbürlenmez. Kibirlenmez.
Allahın yarattığı en güzel insanlardan birisidir.
Anlayana.
Neşet Ertaş’ın her türküsü, insana bir kitabın verebileceği kadar bilgiyi ve dersi verir.
İnsanı, bir sevgiyle kuşatır. Düşünmeye sevk eder. Birçok ozanın türküsü de böyledir.
Yaşam ile ölüm arasındaki çizgi çok incedir, Neşet Ertaş türkülerinde. Neşet Ertaş bu çizgiyi bilir ve üstünde yürür.
Bir serzenişte bulunurken, hiçbir şeyi incitmez. İsyan ateşinin içine, kimseyi atmaz. Kimseyi kırmaz. Yakmaz.
Kendisi yanar. Su istemez.
O bir gariptir.
Gariptir de. Allahın garibidir. İnsanların değil.
Haddini bilir.
Zahide’sine türkü yakarken, sadece kendisine anlatır, derdini.
El kadar bir kuru hasır üstünde bile mutlu olmanın yollarını gösterir bizlere. Kendisinde bulur bütün kusurları.
“Neredesin Sen” derken içindeki bütün özlemlerini ortaya döker. Bulamadığı sevdiğine övgüler gönderir. Lanet okumaz.
“Ah Yalan Dünya” türküsü insanın içine işler.
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülemedim Yalan dünyada.
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünya
Ah yalan dünya Ah Yalan dünya
Yalandan yüzüme gülen dünya.
*
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Ah rengi gözümde solan Dünya.
Ah yalan dünya Ah Yalan dünya
Yalandan yüzüme gülen dünya.
*
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı.
Alamadım eyvah muradım kaldı.
Ben gedip ellere kalan dünya.
Ah yalan dünya Ah yalan dünya.
Yaşları gözüme dolan dünya.
Ben gidip ellere kalan Dünya.
İşte böyle söylemiş koca usta.
Aslında insan, “ölümü unutan” tek varlıkmış. Neşet Ertaş bu Dünya’nın ölümlü olduğunu bilir. Ölümü hiç aklından çıkarmaz.
“Yolcu” türküsüyle dinleyenlere, müthiş bir ders verir.
Anlayana elbette.
“Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi?
Kimi böcü kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiçbirini sordun mu?
Bunlar neden nedenini sordun mu?”
…
Garip bülbül gibi feryat ederiz.
Cahiller elinde küskün kederiz.
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz.
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Türkünün devamını merak ederseniz, bulup bir yerlerden dinleyin.
“İki büyük nimetim var” türküsünde de “anası ve yârini” ayırmadan sevgisini pay eder.
“Ana deyip geçilmez
O yar anadan seçilmez.
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yârim.”
Neşet Ertaş, “tatlı dile güler yüze” hiç doyamaz. O’nun asık suratla, kavgayla işi yoktur.
Tatlı dile güler yüze.
Doyulur mu doyulur mu?
Aşkınan bakınan göze
Doyulur mu doyulur mu?
Doyulur mu doyulur mu
Canana kıyılır mı?
Cananına gıyanlar
Hakkın kulu sayılır mı?
…
Neşet Usta’nın bazı türküleri fıkır fıkırdır. Oynatır insanlar. “Kesik Çayır” türküsü nü bilmeyen yoktur.
Yurdumuzun her yöresinde çalınır bu türkü. Yetmişlik dedeleri nineleri bile oynatır bu türkü.
Kesik çayır biçilir mi?
Sular soğuk içilir mi?
Bana yardan geçti derler.
Seven yardan geçilir mi?
Aman desinler desinler
Şeker yesinler
Şu gız şu oğlana
Yanmış desinler.
…
*
Neşet Ertaş’ın türkülerini okuyup kesesini dolduran çok ses sanatçısı var. TRT repertuarına girmiş onlarca türküsü var. Emeğinin karşılığı var mı? Yok.
Türkülerini okuyan birçok sanatçı(!) yolda görse tanımaz o büyük insanı.
Telif haklarını alamadığından, cebi deliktir. Elindeki sazı çalıp, türkü çığırırsa karnı doymaktadır.
Bu bir ülke gerçeğidir.
“Kendim ettim, kendim buldum” Dünyasıdır bu.
Bilirsiniz Neşet Usta’nın o türküsünü.
Karadır Şu Bahtım Kara
Sözüm Kar Etmiyor Yare
Yüreğimi Yaktı Nara (Eyvah Ey...)
Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum
Bilmez Yar Gönülden Bilmez
Akar Göz Yaşlarım Dinmez
Bir Kere Yüzüm Gülmez (Eyvah Ey...)
Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum
Söylerim Sözüm Almıyo
O Yar Yüzüme Gülmüyo
Garip Gönlümü Bilmiyo (Eyvah Ey...)
Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum
Etme bulma dünyası içinde tüketmiştir ömrünü, “Bokırın Tezenesi.”
Yine kimsede aramamıştır hatayı. Kendisi kabul etmiştir, bütün suçları yüklemiştir sırtına.
“Hata benim günah benim suç benim.” Demiştir, yine bir türküsünde.
Bilemedim kıymetini kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Elim ile içtim derdin zehrini
Hata benim günah benim suç benim
Bir günden bir güne sormadım seni
Körümüş gözlerim görmedim seni
Boşa Mecnun eylemişim ben beni
Hata benim günah benim suç benim
Bilirim suçluyum kendi özümden
Gel desen gelirdim senin izinden
Her ne çekti isen benim yüzümden
Hata benim günah benim suç benim
Sana karşı benim bir sözüm yoktur
Haklısın sevdiğim kararın haktır
Garip'in derdinin dermanı yoktur
Hata benim günah benim suç benim
(Farklı son dörtlük)
Bilirim sevdiğim kusurun yoktur
Sana karşı benim hayalim çoktur
Haklısın sevdiğim kararın haktır
Hata benim günah benim suç benim
İşte böyle.
“Hata benim günah benim suç benim” deyip çeker gider bir gün aramızdan. Biz suçlu aramaya bile gerek görmeyiz. Bakmayız aynalara, bakamayız.
Türkülerini dinleyen herkesin borcu vardır, Neşet Ertaş’a.
Ödeyen var mı?
Yok.
Para verip bir albümünü aldınız mı?
Nerde!
Yarın aramızdan ayrılınca, ”böyük sanatçıydı” deyip kendimize pay çıkarırız.
“Hata senin, günah senin, suç senin” değil be usta.
Hata bizim.
Ceketini izin almadan çıkarabilirsin.
Ama çıkarmazsın.
Sen o kadar büyüksün ki, Neşet Usta!
Anlamak istemiyorlar, istemiyoruz.
Ah Yalan Dünya Ah!