Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aidiyetsiz-3 devam

Aidiyetsiz-3 devam
 

Dört; silik yuzler siluetlere bile donuşmüyordu henüz, gerçeklik sivri dişleri ile karşısında yalanıyordu. Bir hata bekliyordu sadece bir küçük hata ve dostum dedi saki, birden mütebessim yüzü aydınlandı. Ne istersin bugün ki gerçek dışılık cennetinden, hangi olgun meyvası ile dalmak istersin hülyalara? ”sefil kurtuluş rüyası”, yoksa “iç ağrısı serzenişi” mi? Aaa bak yeni öğrendiğim bir şey var istersen “öz öldüreme resitaline” ne dersin ? Son zerresine kadar alır nefesini.

Evet dedi ben. Evet belki de sonu olacaktı bu mide bulandırıcı oyunun ve belki de bir daha uyanmamacasına göz yumacaktı bu yol, hiç akmamışçasına. Belki de uyandığında tüm o akan mesafeleri unutturacaktı bana. Evet di evet, istiyorum dostum dedi ben dinlet ve bitir şu adam olmaz resiteli. On üçtü, vuran son gong kadar temiz duyulmayan ve anı yaşatmayacak kadar kendine uzak bir ilaçtı, .son çırpınışlarını hissediyordu, tırmanmaya ele geçirmeye çalışıyordu hala beni. Eli boğazında bir cellat misali hala peşindeydi son çırpınışlarında bile. Sakiiiiiiii! On dört lütfen, on dört! Bir kez daha dene, ne yazık; gece aydınlığa yenilmeye başladığında, sefil bedenini yine sokaklarda buldu ben, yol tükenmiş ben ise artık bir başka yele esir dolaşıp duruyordu şehird. Sokaklar aynı, insanlar yalnız ruhsuz birer silüet, ortada umarsızca kendileri yetmiyormuş gibi pervasız salıverdikleri yığının o leş kargası, insan yapısı aygıtlarıyla boğuşması gerekiyordu bir de.

Derken bir çığlık yükseldi on beş adım, 4 yıl beriden, daha bir asır tükense yitmeyecek bir kurtuluş çığlığı düşüverdi, yoğun ruh seli, leş seli meydanına şehri. İçim gülüyor, özüm yine ağlıyordu, olanca cüretkarlığına dayatılmışlığın, serin taze bir çiğ gibi düşüyordu bilgenin nefesi yine. Yol, artık labirent ben ise azgın nefsine gem vuramayan bir fare misali koşuyordum, soğuk koridorlarında yabanıllığın, menzil bilge, duvar kendim, yürümüyor akıyordum adeta yenilmişliğin üzerine. Işık oldu şarkı, fener oldu aydınlatmak için başımı, yakın oldu ve durdu daha sonra bilge. Acın kutlu olsun çocuğum dedi. Yine vakur ve bilge bir edayla, hiç mi acıtmıyor sanıyorsun bunlar beni? Peki ya özlerine dönük, kırık yaşam meraklısı ademler evreni? Kendi leşini doyurmaya yeltenen her çaba ile biraz daha hayata dair, biraz daha ana yakışır bir kendine beğenmişlikle kazık çakarlarken dünyaya! Hiç mi yıkmıyorlar beni? Kimsesizler kadar aç, terkedilmişler kadar çoklar iken bu aymaz hoyratlıklarına, hiç mi yular koşmak istemiyor sanıyorsun ruhum benim?

 
Toplam blog
: 58
: 795
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

1978'de dünyaya gelmişim şirin bir anne babanın ilk erkek evladı olarak. Istanbul'a göçmüşüz sonra k..