- Kategori
- Yılbaşı
Ajanda katletme uzmanıyım
Yılbaşı kurbanlıkları; Ajandalar
Ajanda kullanabilenlerden misiniz? Öyle ise, rica edeceğim, yazımı okumayınız. İki sebepten dolayı bu isteğim. Ancak bir tanesi daha da öncelikli, hani yazımı okuyup da, birde kendi beceri öykünüzü anlatacak bir yorumda bulunursanız, istediğim amaca ulaşamadığım gibi, aksine kendimi toplumun beceriksiz bir azınlığından hissedeceğim. Çünkü ben bu yazıyı, kendim gibi ajanda kullanım özürlü insanların, aslında bu toplumda çoğunlukta olduğunu ispatlamak için yazıyorum.
Aslında çok severim ajandaları. Yeni yılın benim zihnimdeki en temel simgesel ürünüdür. Noel baba figürü dahi bende bu kadar yeni yıl imgesi yaratmaz.
Yeni yıl dediğimiz şeyin bizde yarattığı esas hissiyat, yaşamımıza yeni bir sayfa açabilmek değil midir? İyi işte, bu yeni sayfanın en somut hali yepyeni bir ajandadır. Artık yaşamımız daha organize ve kontrollü olacaktır. Bu işin sırrı da, iyi bir ajanda kullanabilmekten geçer. Hayatım dakika dakika kayıt edilecek, kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlenecek, hedefler plana dökülecek, planlar günlük programlarla netleşecektir. Ve her gerçekleşen hedef, plan ve program, özel bir çentik işareti ile zaferin mührüne dönüşecektir.
İlk gün, ah o ilk gün, aynı okuldaki ilk eğitim gününde boş sayfaya yazılan yazısı gibi, tane tane, inci dizisi misali yazma çabası, o el titrekliği, yeni bir yaşamın müjdecisidir. Bilirsiniz, her mükemmel eser, acemi adımların atılması ile temellenir ama kısa bir çaba sürecinde ustalaşacağınızdan şüpheniz yoktur.
Ancak, ilk merhaba cümlesinden sonra başlar sıkıntı. Bu ajandayı nasıl kullanacaksınızdır? Güne dair bir iki not düşmek istersiniz. Ama ne kötüdür ki, yılın ilk günü hep boş ve içeriksizdir. Yapılabilecek veya yapılmış hiçbir iş bulamazsınız notlara dökülecek.
Aynı sayfayı hem geleceği planlamak, hem de günlük yaşanmış notları almak için kullanmak tercihi arasında da bocalarsınız önce. Sonrada, bu planların ya da notların hayatınızın hangi dalıyla ilgisi olması gerektiği konusunda kararsızlık başlar. İşinizle ilgili notları almak çok teknik kaçar size. Sosyal ve kültürel hedeflerinize odaklanırsınız. Hobileriniz, dostlarınız, beğenileriniz üzerine de bir şeyler karalamak istersiniz. Okuduğunuz makalelerden, köşe yazılarından, haberlerden notlar almak hoş bir uğraş olacaktır. Hani ilerde sohbet konusu olurda, ajandamı elime alıp, belgeli konuşurum diye düşünürsünüz.
Yılın ikinci günü hayatın çarkı yavaş yavaş dönmeye başlar. Girdabın henüz çok kenarındasınızdır ve ajandanız hala elinizin altındadır. Ufak tefek karalama çabanız devam etmektedir. Zihninize daha garip bir şey takılır. Siz kâğıdı ve kalemi elinize aldığınız anda, kalemin elinizden kayıp, kâğıt üzerinde kendiliğinden ve kendine ait özel bir dans figürleri ile hareket edeceğini ve aklınızdan geçen her şeyi kağıda yansıtacağını zannedersiniz. Sanki beyninizdeki tüm düşünce pınarlarının, kalemin mürekkep deposunu beslermişçesine, kalem kaydıkça kendiliğinden kağıda döküleceğini ve giderek harflere, kelimelere, cümlelere ve edebi metinlere dönüşeceğini hayal edersiniz.
Ancak, ilk cümleden bir terslik olduğunu anlamaya başlarsınız. Kalem size ilk andan ihanet etmeye başlamıştır. Başkaları için gürül gürül akan kalemler, sizin önünüzde takoz işlevi görmeye başlamıştır. O güzelim beyaz sayfalar ise, verimli yeşil çayırlardan, kurak bozkırlara dönüşmektedir gözünüzün önünde.
İki – üç gün ara verirsiniz, zihninizi toplamanız gerekmektedir. Her yazının bir hazırlık aşaması gerektirdiğini anlamışsınızdır. Ancak zaman, yani yeni yıl, yavaş yavaş vites yükseltmeye başlamıştır. İlk günlerde her an gözünüze çarpan ajandanız, gitgide daha az gözünüze ilişmeye başlar. İlk başlarda çok da önemsemezsiniz bu ayrılığı, iki – üç günde bir ya da sırf hafta sonları bile elinize alıp bir şeyler döktürseniz yeterlidir sizin için aslında. Hatta biraz faaliyet raporu gibi bir şey olur sizin için. Bu şekliyle kullanımını da zihninizde netleştirmiş olursunuz.
Ancak, tembel ruhlar için çok kolay bir iştir bu. Çünkü en kolay iş, iş yapmamaya teşvik etmektir. Zaten artık ajandanızın masa içindeki konumu da yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Üzerinde yeni yeni dosyalar, evraklar, faturalar, gazeteler, dergiler eklenir. Kâğıt katmanlarının arasından onu ayırt etmek zorlaşır. Heves kırılmış, sayfaların bir kısmı boş kalmaya başlamıştır.
Sizin zamanı kontrol altına alma çabanızın en önemli silahı, doğrudan zamanın yıkıcılığının kurbanı olmuştur. Yeni yılınızda yavaş yavaş eski yıllara benzemeye başlamıştır zaten. Bir sürü uğursuzluk, densizlik, şansızlık, kısmetsizlik gelip sizi bulmuş ve yaşamın kendisi bir var olma savaşına dönüşmüştür.
Ara sıra, yaşamın size soluklanma fırsatı verdiği anlarda, aklınıza yeniden yazma isteği de gelse, arada sırada bir iki not düşeyim de deseniz, unutkanlığın senin kötü bir özelliğin olduğunu hatırlatacak darbe gelmekte gecikmeyecektir.
Esas, birkaç yıl sonra ajandanla karşılaştığında, gülümseyecek, zamana diklendiğin o cahil cesaretini hatırlayacaksındır. Ta ki yeni bir yılbaşı gelip, yeni bir ajanda elde edene kadar.
Ajandaya, esas insanın beyninde sahip olabileceğini, elindeki kağıt nüshanın ise beyindeki basiretin basit bir yansıması olduğunu ise asla öğrenemeyeceksin.
Aynen benim gibi.
Yazımın başındaki, ajanda kullanabilenlerin, bu yazıyı okumamasını istememin ikinci nedeni ise şudur; bu yazı asla kendilerini anlatmamaktadır ve okurlarsa vakitlerini boşa harcamış olacaklardır. Ama geç kaldım galiba.
NOT: 09.03.2007 tarihli yazımın yeniden sürümüdür. Severek yazmıştım, yılbaşı gündemini fırsat bularak yeniden yayınlamak istedim.