- Kategori
- Siyaset
AK Parti ve çözüm süreci

Bu yazımda AK Parti ve çözüm süreciyle ilgili geçmişten günümüze yaşanılan (2009 Habur) süreçleri bu süreçlerden çıkarılan sonuçları ve yeni başlayan çözüm süreci ve sonrası... Bu sürece medyanın, kamuoyunun ve diğer devletlerin bakış açısını sizlerle paylaşacağım.
PKK’nın kuruluş tarihi 1978’lere dayanan faal ve en güçlü olduğu yıllar ise 1990 yılların başı olduğunu biliyoruz. 35 yıllık süreç içerisinde terör örgütüyle her türlü silahlı mücadeleye girilmiş fakat bir sonuç alınamamıştır. Örgütün faal olduğu 90’lı yıllarda silahlı mücadele sonucunda fiziki anlamda büyük kayıplara uğratılmasına rağmen bu başarı diğer etmenler olan, kaçakçılık, esrar, eroin, ve bölge halkına uyguladığı psikolojik şiddet ve baskıyla ilgili herhangi bir tedbir alınmamıştır. Bugün Güney Doğu ve Doğu bölgelerimizde sadece Pkk ile savaşılmamış aynı zamanda örgüte dolaylı yollardan kazanç sağlayan kolları, damarları da kesilir duruma gelmiştir. Tüm bunları yapabilmek için güçlü bir yönetiminizin olması gerekmektedir. Politik dış baskılardan etkilenmeyerek gerekli düzenleme ve yaptırımları uygulayabilecek gücünüzün olması büyük önem arz etmektedir.
***
Terör konusunda AK Parti İktidarı döneminde sadece silahla mücadele edilmiş olmamakla birlikte çeşitli sosyal sorumluluk projeleriyle birlikte terör örgütünün bölge halkına yıllarca uyguladığı psikolojik baskısından da kurtarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar Güney Doğu illerindeki vergi avantajlarından tutunda, genç kızların “haydi kızlar okula” kampanyası, emniyet mensuplarımızın bölgede yaptıkları sosyal sorumluluk projeleri, bölgedeki gençlerin eğitim seviyelerinin arttırılması ve ailelerin terör konusunda bilgilendirilmesi vb. tüm bu çalışmaların hepsi psikolojik baskının azaltılması kapsamında yer alıyor.
***
AK Parti iktidarı beraber terör sorununa sadece silahla çözüme kavuşamayacağını anlamış ve bunun için gerekli düzenlemeleri yapmaya çalışmıştır. Kısmen de başarılı olmuş kısa vadede net çözümler almış lakin uzun dönemde kesin çözümlere kavuşmak için yeni bir sürecin başlaması şart olmuştur. Böyle bir sürecin gerekliliği farklı arayışlara itmiş sonuç olarak, çeşitli sosyal projelerle örgütün yıllarca psikolojik baskı uyguladığı bölge halkının bu baskıdan kurtulması sağlanmıştır. Bu süreç içersinde geçtiğimiz yıllarda “Kürtçe” gündeme gelmiş ve bazıları bunun provakatif amaçları doğrultusunda kullanarak bilerek veya bilmeyerek çözüm sürecine ve terör sorununun bitirilmesi yönünde yapılan bu çalışmalara zarar vermiştir. Şehirlerimiz, nasıl ki diğer milletlerden; Laz, Gürcü, Macır, Manav, Boşnak, Arnavut… gibi oluşuyorsa Türkiye’de geniş bir kültür mozaiğinden oluşuyor. Bölgedeki insanların Kürtçe konuşması normal hükümetin politikası ise buralara Kürtçe bilen personel göndererek çözüm yolunda pozitif katkı sağlamaktır. TRT’nin bu konuda atılım yapmasının temel sebebi de budur. TRT ŞEŞ Kürtçe yayın yaparak halkı doğru bilgiye ulaştırmasını hedefliyor. Bugün dilini bilmediğiniz bir kişiye başka bir dil öğretemez veya uzlaşma sağlayamazsınız. Tüm bu çalışmaların amacı terörü bitirmek olmasına rağmen bazı çevrelerce suiistimale uğratıldığı da mağlubunuzdur.
***
2009 yılı ve Habur
Terör örgütünün silah bırakmasına yönelik ilk kapsamlı adım 2009 yılında atılmış. Eyleme karışmamış örgüt üyelerinin teslim olması için yapılan gerekli yasal düzenlemelerin ardından “Pişmanlık yasası” olarak bilinen yasayla birlikte teslim olan teröristler olmuştu. İyi niyetle atılan bir adım sonrasında nasıl ki TRT’nin Kürtçe açılımı eleştiriliyorsa, Kamuda Kürtçe bilen personel çalıştırılması provoke edildiyse 2009 Yılında ekim ayında Habur sınır kapısında gerçekleşen bu teslim olma süreci o dönemde bazı taraflarca (BDP) kullanılmış ve bu süreç sekteye uğratılmıştır. Devlet, hükümet silahların susması için bugün olduğu gibi o günün şartlarında da iyi niyetini göstermiş ve teslim olanlar sınırda yargılandıktan sonra eyleme karışmış olanlar serbest kalmıştır. Bu olayda maalesef basının ve bazı çevrelerin suiistimal ettiğini konular arasında yer almıştır.
2013 ve çözüm süreci
Çözüm süreci kelimesinin ilk olarak 2013 Yılının ilk haftalarında duymaya başladık. “Çözüm süreci” kelimesi aslında 2009’da Habur da yaşanan olaylar sonrasında 4 yılın ardından gelen çözüme ve örgütün tamamen silah bırakmasına odaklı bir sürecin başlangıcıydı. Bu yeni sürecin işlemesinde artık Türkiye daha temkinli ve tedbirli olarak hareket ediyor. Provakatif eylemlere mahal vermemek için sürecin taraflarıyla iletişim halinde kalarak, yanlış bilgi aktarımı olmaması için çalışıyor. Çözüm sürecinin dillendirildiği ve çözüme yönelik somut adımların atıldığı İmralı, Kandil ve BDP- Devlet görüşmelerine meclisteki diğer partilerin tutumları bu sürece engel olmasa da destek veren bir nitelikte değildir. (Özellikle MHP). Nitekim bugün geldiğimiz noktada terör örgütüyle olan silahlı mücadelenin yanında çözüme yönelik birde politik mücadele eklenmiştir. Atılan adımların ilk meyvesini verdi. Örgüt kaçırdığı 8 vatandaşımızı serbest bırakmış, vatandaşlarımız ailelerinin yanına sağ sağlim dönmüştür.
Çözüm sürecinde bazıları “Neden İmralı’yı, Kandil’i muhatap alıyorlar” diye soruyorlar. Bu sorular ya bilgisizlikten ya da art niyetten kaynaklanmaktadır. Sorunlar muhataplarıyla çözülür. Sorunun kaynağına gitmeden sorunu çözemez bir sonuca varamazsınız. Türkiye, büyümeye ve yükselişini sürdürmek zorunda olan bir ülke! Bunun için terör sorununu artık bitirilmesi gerekmektedir. Geçtiğimiz 30 yıl için terör yüzünden harcanan paralara baktığımızda bu rakamları bugün kullanmış olsak inanın ülkemizdeki işsizlik oranı %2 olmazdı. Uluslararası alanda ise terör sorunu ayrı bir konu herhangi bir alanda yaptığınız bir anlaşmayı beğenmeyen bir ülke sizin başınızdaki en büyük soruna bakıyor. Terör! Sonrası malum... Örgüte gerekli finansman lojistik destek vb. faaliyetlerde bulunuyor. Bunların çözümü konusunda kimlerin muhatap alındığı değil vardığımız sonuç önemlidir. Bu yüzden özellikle terör konusunda her türlü provokasyonlara hazır olun ve bu oyunlara gelmeyin.
***
Davutoğlu’nun Diyarbakır ziyareti
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’ı ziyaret ederek Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve çeşitli STK temsilcileriyle görüştü. Diyarbakır ziyareti sırasında Bakana‘Bu çözüm süreci yeni Osmanlıcılık anlayışımıdır?’ diye sorulması üzerine bakan şöyle cevap verdi "Avrupa sınırları kaldırıp bütünleşirken, yeni kutsal Roma-Germen İmparatorluğu olmuyor da, niçin biz 100 sene önce bir arada yaşayan halklar bir araya gelsin derken, suçlanarak yeni Osmanlıcılık ilan ediliyoruz. Onlar ne derse desin. Bütün şehirlerimiz kendi hinterlantlarıyla buluşarak güçlenecektir" diyerek bu sürecin başka konulara çekilmesinin önüne geçmiştir. Yine Diyarbakır ziyareti sırasında bir konuşmasında Davutoğlu içinde bulunduğumuz durumu şu sözleriyle özetlemiş “İddiamız büyük, tekrar aramıza ekilmek istenen fitne tohumlarını yok ederek yeniden saf milli birliğimizi ve kardeşliğimizi pekiştireceğiz” diyerek Çözüm sürecinin önemine ve bu sürecin başarıya ulaşmaması için dış mihrakların uğraştığına değinmiştir. Bu sürecin başlangıcındaki Paris’te 3 üst düzey kadın örgüt yöneticilerinin öldürülmesi olayının Türkiye tarafına maal edilmek istenmesi olayı da buna bir örnek teşkil etmektedir.
Özerk bölge söylemleri
Yenidünya düzeni içersinde ülkemiz büyük gelişmeler kat ederek son yıllarda kendinden beklenmeyen ataklar yapmıştır. Bölgesinde lider bir olan ülke, Türkiye için çeşitli söylemler ortalıklarda dolaşıyor. Bunların başında güney doğu bölgesinde özerk bir bölge söylemidir. Başbakan, 18 Mart Çanakkale Deniz zaferinin 98. Yılında yaptığı konuşmasında Birlik beraberliğe, tek devlet ve tek bayrak vurgusu yapmıştı. Hal böyleyken bu tür söylemlerin ortada dolaşması ve yer yer gündeme getirilmesi sadece gündem değiştirme ve gündeme getirenlerin hedef saptırmasından başka bir şey değildir.
İspanya’da şuan Bask Özerk bölgesi için mücadele etmiş ETA örgütünün örneği ya da Kuzey İrlanda’nın İngiltere Birleşik krallığından ayrılması için mücadele eden IRA örgütünün örnekleri bizim önümüze konuyor, söyleniyor. Türkiye çözüm sürecinde kendi sürecinin kendi mimarı olmak istiyor ve bu hassasiyetler adımlarını atıyor. Unutmamalıyız ki bu bir süreç ve bu çözüm sürecine, terörün bitirilmesi için toplumun her kesiminin mütemadiyen destek vermesi gerekmektedir.
***
*Siyaset kategorisindeki diğer yazılarım;
http://blog.milliyet.com.tr/BloggerBloglar/?UyeNo=1620936&KategoriNo=285
S&S (Her zaman Önde)
SAMET SERBEST