Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '12

 
Kategori
Blog
 

Ak tavuğu kesmeli, kanedinden asmalı, Culduz'un yazısını gazeteye basmalı!

Ak tavuğu kesmeli, kanedinden asmalı, Culduz'un yazısını gazeteye basmalı!
 

“749071 numaralı (GÜVENİLİR) blog üyesi yine “sarı kart” yemiştir editörlerden. Gelen uyarı mailini “Valla billa bi daha yapmıcam” diye yanıtlasa da pek akıllanacak gibi değildir. Bir şeyler dürtükler onu. Eli dursa klavyesi kıpraşır!  Editörlerin “aşırı tahrik vardı” savunmalarına rağbet etmediklerini bildiği halde kendisini tutamaz!  2 yazısı ardı ardına reddedildiği gibi, üç masum yorumu da acımasızca silinir. İş bununla kalsa yine iyi;  ikinci ‘sarı kartını’  görmekte gecikmez ve 1 hafta yazı yazmama cezasına çarptırılır”

-Normal değil mi Sayın Culduz? Siz yazdığınız yazı ve yorumlarla üyeleri strese sokuyorsunuz.

-Bakın bunu değerli blog üyesi Sayın Erol Işık Bey de söyledi, Ferhunde Hanım!

-Sahi mi?

-Valla!

-E peki, ne dedi?

- Aynen sizin söylediğinizi söyledi. Bana mesaj çekerek “Senin sinirlendirdiğin ve strese soktuğun blog üyelerinin gazını ben alıyorum, Culduz Efendi” dedi.

-Ne güzel işte, dengeyi sağlıyor Erol Bey.

-Benim yazı ve yorumlarıma “kuru fasulye” muamelesi yapmasına rağmen takdir ettim kendisini! Mesela küçük bir bebeğin gazını ele alalım… “Aramis” veya “Cristian Dior” değerindedir onların gazı. Ama yaşını başını almış yetişkinlerin “yellenerek sakinleşmelerini” kendine iş edinmek fedakârlıktan başka bir şey değil bence. “Soylu bir çaba “yani… Nasıl katlanıyor bilemem! Tek kelimeyle bravo!

-Bu gaz alma işini nasıl gerçekleştiriyormuş?

- Erol Bey şeffaf bir üyedir ve lafını sakınmaz!  Uyguladığı yöntemi ben biliyorum ama bunu açıklamak elbette Erol Beye düşer. “Lütfen yayınlamayın” diye diğer üyelere gönderdiği mesajlar oldukça ilginç.

-İyi de bu sarı kartlar, uyarılar, reddedilen yazılar ve silinen yorumlar nereye kadar devam edecek Sayın Culduz?

-Valla bu dediğinizi ben de düşünüyorum, Ferhunde Hanım. Güya “güvenilir” üyeyiz. Tamam! “Şak” diye yazıyoruz “pat” diye yayına çıkıyor ama yeri gelince anında sarı kart yiyoruz. Başak Hanımdan kurtulsak nöbetçi gece editörüne yakalanıyoruz. Kasım ayında 9 yazı yazmışım; yazı başına 5o’den 45o Avro yapar ama hesabıma sadece 215 Avro yatmış. 2oo Avro ’sunu ceza olarak kesmişler, 35 Avro da vergiye gitmiş!

-Hakkınızda çok şikâyet var ma?

-Valla ben de "şikâyetçiyim" ama şikâyetlerimi sayfamda yazıyorum işte, editörlerin kapısını aşındırmıyorum yani..  Burası “memur sitesi”,  “şikâyet trafiğinin” yoğun olması normal. “Ciyaklamak, yakınmak ve şikâyet etmek” mesleki bir alışkanlık sonuçta.  Öte yandan “editörlerden şikâyetçi” olanlar da azımsanmayacak ölçüde. Arkadaş 6 senelik kıdemli üye; binlerce yazı yazmış ama henüz “güvenilir üye” olamamış. “Ben çamı ne zaman devirdim de yazılarım editörlerce bekletiliyor” diye bir sorgulama yapmıyor. MB idaresi bir kaç defa işleyiş ile bir öneriniz varsa yazın, dediler, kimseden çıt çıkmadı. Sitenin şekli şemalı değişmeden önce de üyelere sordular, 7 bin kişilik mevcuttan çıka çıka 15 kişi çıktı. Onların çoğu da siteyi terk etti. Gitmeleri yanlıştı ama saygı duyulacak bir “duruş” sergilediler. Vakti zamanında  “Dur bakalım ne olacak” diye susanların, taşın altına ellini sokmayanların şimdi konuşma hakları yok!

-Yazınız reddedilince ne yapıyorsunuz ?

-Çok basit! Oturup yenisini, yani reddedilmeyecek olanını yazıyorum efendim. Bunu yaparken de ağlayıp zırlamıyorum tabii. Hakemle oynama huyum yoktur benim!

-Bir de "Culduz editörlerden torpilli" söylemi var, buna ne dersiniz?

- "Elimizi vicdanımıza koyalım, başka bir yerimize değil" derim! Siteyi ve editörleri benim kadar eleştiren bir ikinci üye çıkmaz bu siteden. Arşivler ortada. O kadar ağır eleştirmeme rağmen yazılarıma hiçbir kısıtlama getirmedi editörler. Buna “torpil” diyorlarsa, evet bu torpildir ama “klavye gücüyle “hak edilmiş bir torpildir. Marifet; editörlerin reddedemeyeceği yazılar yazabilmektir. Bazı konular vardır, öyle “küüüt” diye yazılmaz. “Döte döt” demenin bile bir usulü ve adabı vardır. Kıç, kıçtır sonuçta ama bunu dile getirirken “zarafeti” elden bırakmamak ve “mahkeme kapılarına” düşmemek gerekir.

-MB idaresi  üyelerine "sansür" uyguluyor mu? Bu konuda da şikâyetler var.

-Böyle bir şey gözlemleseydim ilk ben yazardım bunu.Yargıya taşınmış bazı basın davaları hakkında “yayın yasağı” olabiliyor. Editörler buna dikkat etmek zorunda. Ayrıca bir yasak söz konusuysa, profesyonel köşe yazarları da bu yasağa tabi. Tedbir amaçlı bu uygulama “sansür” olarak değerlendirilmemeli. Bunun dışında her türlü konuda ve hiçbir kısıtlama olmadan yazmak mümkün burada zira arşivi incelersek bir çok örneğe rastlayabiliriz.

-Söyleşimize başlamadan "sarı kart gördüğünüzden, uyarı aldığınızdan, yazılarınızın reddedildiğinden bahsettiniz. Biraz çelişkili bir durum var yani, ne dersiniz?

-E tabii ben Erol Işık Bey gibi milletin “gazıyla” uğraşamam ama kimilerini “sevindirmek” hoşuma gider. Varsın sevinsinler işte, hiç sorun değil. Önemli olan bir "rahatlama" sağlaması.

-Bundan sonra nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

-“Şişkinlik” yapmayan yazı veya yorum yazmak benim açımdan pek o kadar kolay değil, Ferhunde Hanım. Yılların alışkanlığı var ne de olsa. Ahmet Balcı gibi yetenekli olsam oturup şiirler yazacağım ama o da yok işte!

-Aman! Balcı'nın şiirleri iki satırlık. Öyle şiir mi olurmuş

-Öyle demeyin Ferhunde Hanım… Yazı veya şiir başına “2,5” Lira (İki buçuk) alıyor Balcı. Oturup da bu paraya destanlar yazacak değil herhalde. Ne kadar ekmek o kadar köfte yani. Allah bereket versin, deyip sürümden kazanıyor işte! Önemli olan çorbayı kaynatabilmek.

-Her neyse; bundan sonra ne yapmayıu düşünüyorsunuz?

-Buralar artık bana dar gelmeye başladı, Ferhunde Hanım. Üleşim, paylaşım işlerine kafam basmıyor benim. Bu "ana okulu" atmosferi çekilir bir şey değil. Ulusal gazetelerimizdeki bazı köşe yazarlarını gözüme kestirdim!  Artık kafacığımı büyük taşlara vuracağım sizin anlayacağınız. Onlar kolay kolay “ciyaklamazlar”!

-Onlar sizi okumazlar ki! Niye böyle boş hayallere kapılıyorsunuz?

-Ben onlara okuturum efendim, siz hiç merak buyurmayın lütfen; minareyi çalan kılıfını da hazırlar tabiyatıynan!

-Ya sizi şikâyet ederlerse?

- Yazıya "Rehaaaaaa, pabucu yarım" diye başlayacak halimiz yok herhalde. Diyelim ki şikâyet var! E bırakalım onu da Başak Hanım düşünsün! Elin köşe yazarına verecek cevabı mı yok? “Üyemiz Culduz, sitemizin yayın ilkeleri doğrultusunda yazılar yazar, Sayın Reha Muhtar Bey! Bizim müdahale etmemiz söz konusu değildir! Yanıt hakkınız bakidir!  Culduz’a yorum yazıp kendinizi savunabilirsiniz. Ama öncelikle MB’mize üye olmanız gerekmektedir. Saygılarımla.” demek çok mu zor?

-Hıh! Bir de köşe yazarlarından yorum bekliyorsunuz, öyle mi?

-Valla paşa gönülleri bilir. Halep oradaysa arşın burada! Ya yorum yaparlar, ya da yazılarımın “gazına” katlanırlar. Haaa! Bana laf yetiştirmek için (yoruma kapalı) sayfalarını kullanırlarsa yapacak bir şey yok tabii.

Hangi köşe yazarlarını gözünüze kestirdiniz, Sayın Culduz?

Şimdi “Can Ataklı, Reha Muhtar, Erman Toroğlu, Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman vs.” diye isim vermem doğru olmaz . Ama bizim Milliyet'in yazarlarına ilişmem tabii  Bırakalım da sürpriz olsun!

-Engin Ardıç yok mu listenizde?

-Engin Ardıç’la kıdemli blog üyesi Ufuk Kesici ilgileniyor. Ardıç ne yazarsa tersini yazmak Ufuk Hocanın işi… Ne yapsın; o da böyle avutuyor kendini işte. Senelerdir Ardıç’a yönelik “Atatürk’e diktatör diyemezsin kiiiii, diyemezsin kiiiiii!” diye yazılar yazdı ama nafile. Bir şey tutturamadı. Bu işler yetenek işi tabii.

-Başarılar diliyorum Sayın Culduz, teşekkürler.

Ben teşekkür ederim efendim, iyi pazarlar.

-

 

.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..